pendik escort bayan
https://www.ozmenpc.com/masaustu-pc-oyuncu
ak
Orhan ARSLAN
Köşe Yazarı
Orhan ARSLAN
 

HALKTAN UZAK KALMAK HALKTAN KOPMAK

İnsanlara tepeden bakmak, bazı makam adamlarının vaz geçilmez davranışı oldu. Vatandaşı dinlemeyen, ciddiye almayan, kapısını açmayan, makamlarını vatandaşa kapayan insan sayısı bir hayli yüksektir. Eskiden hikaye bu diye başlanılırdı. Bir şey anlatılmaya çalışılırken. Öyle başlamayacağım, işte yaşanan olay bu, diyerek sözlerime başlayacağım. Bir gün vatandaşın birinin ilçe belediyelerinden birine yolu düşer. Vatandaş dedimse okumuş yazmış, yol yordam bilen belirli bir makamdan emekli olmuş, tecrübe sahibi, aynı zamanda hayatın her alanında bilgi sahibi birisidir. Vatandaş. Yazar, çizer, okur, tek amacı vardır adam yetiştirmek. Neyse yol yordam bildiği için, Önceden belediyeden görüşeceği kişi ile randevusunu alır. Randevudan yarım saat önce makama varır. Kendisi ilgili makamın özel kalem yerinde bir beyefendi ile karşılaşır. Beyefendiye randevusunu hatırlatır. Beyefendi de , evet der. Ekler zaten ilk randevu talebi sizindir, der. Daha sabah erken saat olduğu için, başka randevu gözükmemektedir. Ancak sizi bekleteceğim diye ilave eder. Vatandaş beklemeye başlar. Makamda o saatte kendisinden başka kimse yoktur. İlerleyen saatlerde bazı insanlar daha gelir. O arada makama bir bayan gelir ve o beyefendinin yerine oturur. Anlaşılan asıl görevli odur. Saat onu geçmiştir. Göreve başlar. Bu arada. Beyefendi vatandaşı işaret ederek, ilk sıranın ona ait olduğunu ifade eder. Bayan tamam , der. Gelen bayan sonradan gelen herkes ile sohbete başlar. Çünkü gelenler, anlaşılan o ki; oranın müdavimleridir. Çünkü bayan isimleri ile hitap eder. Bayan son olarak vatandaşa bir şeyler ikram etmek ister, vatandaş nazikçe kabul etmez. Makamdaki bey efendinin işleri bitip ziyaretçileri alma zamanı gelince, görevli bayan vatandaştan sonra gelen bir diğer arkadaşa buyurunuz diye içeriye davet eder. Artık nerden torpilli ise. Bu arada neden öne aldığını açıklama gereği duymuş olacaktır ki, yüksek sesle sizin randevunuz 9.30 da idi der. Yani vatandaştan önce olduğunu izaha çalışır. Vatandaş şaşırır. Çünkü saat 9.30 dan beri o makamdadır. Saat ona kadar kimse gelmemiştir. O saatte randevusu olduğu söylenen arkadaş sonradan gelmiştir. Biraz şaşırır. Ancak sabreder bekler. Nihayet saat 10.30 civarı makama kabul edilir. Makamdaki arkadaş vatandaş içeri girince bir telefon konuşması yapmaktadır. Telefon konuşması biraz uzar. Vatandaş bekler. Nihayet konuşma bitince gayet otoriter bir tavırlar buyurunuz der. O zaman vatandaşın aklına Necip Fazıl'ın şu şiiri gelir. Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzât'! Çatık kaş... Hükûmet dedikleri zat... Vatandaş derdini söyler. Alınan bilgi ve toplam konuşma süresi üç dakika sürmez. Dışarı çıkar. Çünkü inşaat işi yoktur. Belediye ile bir sorunu yoktur. Bir beklentisi yoktur. Makamdaki açısından, onunla derdini dinleyecek kadar konuşmaya da gerek yoktur. Hani bir bardak çayın, tatlı tebessümlü yüzün çok önemi vardı. Nerde kaldı o tatlı gülüşler? Tebessümler? Tebessüm sadakadır, diyorduk. Sıcak karşılanacaktı. Öyle ya her toplantıda liderleri onlara böyle tenbih etmiyor muydu? Ne oldu? Makam sahibinde, Bu makam benim. Lider kim? Havaları hakim! Derin dondurucuya konmuş, Rahmetlik Abdurrahim Karakoç, bir şiirinde şöyle anlatmıştı. ''Memur gelir karşılarsın köşeden! Zengin gelir kırılırsın neşeden Öte kaçma bizim garip Eşe'den, Bakıp boynundaki kire tohdur beğ'' Şimdi hani Siyasi İrade diyor ya, her toplantına hem görevlilere, hem teşkilatlarına, vatandaşı dinleyeceksin. Onlarla ilgileneceksin, vatandaşı kucaklayacaksınız. Nerde? Onlar o verilen sözler, o, salonlarda kalıyor... Ondan sonra benim dediğim dedik, makamını çalıyor... Dinlemiyorlar, dostum, seni dinlemiyorlar. Sen onlara konuşuyorsun, konuştukların yapılan toplantı salonlarında kalıyor. Yalnızım diyorsun. Yalnız değilsin. Ancak sen onun farkında mısın? Bilemem senin için gerektiğinde canını feda eden insanlar, 15 Temmuzda olduğu gibi. Her alanda seninle birlikte olmaya bir karşılık beklemeden devam ediyorlar. Amma sen vaya ekibin bu vatandaşları bir türlü göremediniz. Asıl senin yoluna mayın döşeyenlerin bir kısmı senin kendi atadıklarındır... Göreve getirdiklerindir... Burada vatandaşın, halkın suçu ne? Her alanda seni savunan insanlar, bu uğurda her alanda mücadele veren insanlar, toplumda bu işi bir görev gibi üzerine alanların, senin atadıklarının ya da seçilenlerinin yanında kıymeti harbiyesi olmayanlardır. Bu nasıl bir çelişkidir? Senin istediğin çalışmalarının daha fazlasını bu insanlar yapmaktadır. Hem de hiç karşılık beklemeden. Ben senelerdir oturduğum mahallede, evimin kapısının bir teşkilat yetkilisi tarafından ziyaret edildiğine şahit olmadım. Ver insanına bu insanları denetleme yetkisini gör bakalım işler nasıl yürüyor. Hani Rahmetlik Özal vatandaşa fiş toplama yetkisi verirken, piyasayı denetliyordu. Yahut yabancı ülkelerde vatandaş yanlış araç kullanan insanları anında yetkililere haber verir. Yetkililer de olayın üzerine gider. Olmadı tebdili kıyafet yaptır, görev verdiğin insanlar istediğin yerleri denetlesin. Sana bilgi versin. Ben yalnız olduğunuzu belki etrafınızdakiler için, ya da görev verdikleriniz için söylediğiniz düşüncesindeyim. Halk hep sizin yanınızda, Bütün olumsuzluklara rağmen yanınızda, yanınızda olmaya da devam ediyor. Her alanda tebdili kıyafet ile Devletini, Milletini korumak için bağımsız insanları görevlendirin bakın bakalım piyasa yahut resmi makamlara nasıl denetleniyormuş, görünüz. Doğal olarak her şeyin delile dayanması ve belgelenmesi şartı ile. Nasıl yukarıdaki vatandaş yaşananları saat saat anlatıyorsa, öyle olacak. Dedi, kodu mahiyetinde değil. Diyeceksiniz ki, şikayet yerleri var. Doğrudur. O şikayet yerlerine iletilen şikayetlerin çözüldüğüne şahit olmadık. Aynı şey bazı teşkilatlarınız için de geçerlidir. Bilginiz olsun... Gerçi senin de bir sorumluluğun yok. O adamlar o görevlere gelince, kendilerini dev aynasında görüyorlar. O görevlere gelene kadar, neler yapıyorlar neler. Oralara geldikten sonra, her şeyi unutuyorlar. Zamanında bir öğrencisi belirli bir makama gelince öğretmen Öğrencisini ziyarete gider. Hoş sohbetden sonra öğretmen odada iken bir inşaatçı bey efendi makama girer. Gayet pişkin bir şekilde oturur. Doğal olarak makamdaki kişi de ona iltifat eder. Öyle ya, firma sahibi. Üstelik bir de bacak bacak üstüne atınca, öğretmen bu durumdan rahatsız olur ve müsaade isteyerek ortamdan ayrılır. Öğrencisi öğretmeninin yaptığı ani kalkışa bir anlam veremez. Öğretmen ise, Öğrencisinin düştüğü duruma üzülür. İşte gerçekler... Bir Şehrin değişik zamanlarda kültürel etkinlikleri olmaktadır. Bu etkinliklerkendi şehrinde olduğu gibi, şehir dışında da düzenlenir. Bu etkinliklere bazen Belediye yetkilileri de katılır. Vatandaş bu etkinliklere her zaman uğrar. Müdavimidir. Çünkü memlklet sevdalısıdır. Bu etkinlikler sırasında defalarca bazı yetkili arkadaşlar ile tanışır, Konuşur. İçlerinden bazıları bu memleket sever ve her gün çeşitli yayın organlarında boy gösteren şahsı tanımazlar. Ya da tanımak istemezler. Vatandaş, Artık her defasında aynı şahıslara tanıştırılmaktan bıkmıştır. En son tanışmalarında, bu şahıs, belediye yetkilileri ile tanıştırılmak istenince kendisini tanıtırken ben bir hiçim, der. Yetkili anlamaz tekrar sorar. O da ben bir hiçim, der. Niye öyle söylediği sorulunca belki beyefendilerin aklında bir hiç olarak kalırız, diye ilave eder. Mevlana; “Nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok Nice elbiseler gördüm içinde insan yok!” Der. Seçim atmosferinde bunları yazmak hoş değil. Amma , anlatılanların yaşanması ise, hiç hoş değil. Umarım birileri kendilerine çeki düzen verir. Muhataplarının bu Vatanın evladı olduğunu unutmaz. İnsanlardan bir tebessümü, bir güler yüzü, bir ikramı esirgemez. Yoksa, ne o makamlar ona baki, kalır, ne o mevkiler... Bütün bunlar olurken vatandaş kendi kendine sorar. Biz yaklaşık elli yıldır bu mücadelenin içerisindeyiz. Biz bu mücadeleyi böyle yol yordam bilmeyen insanlar bazı makamlar kazansın diye mi yaptık? Bu şımarık had bilmez adamlar caka satsınlar diye mi mücadele ettik? Elbette hayır, Biz ALLAH rızası için bu dine hizmet ettiğine inandığımız insanlara destek verdik. Onlar bu Dine hizmet ettiği müddetçe destek vermeye de devam edeceğiz. Ancak anlaşılan o ki, o desteği verdiğimiz insanların getirdikleri kadrolar bizim mücadelemizin farkında değiller. Onlardan bazıları başka dünyanın insanları gibi davranıyorlar. Demek ki, biz daha iyisine layık değiliz ki, ALLAH bu adamları bizim başımıza yönetici olarak getirilmesini takdir ediyor. Dünya bunun örnekleri ile doludur. Birileri İbret aramak istiyorsa, bazı belediyeleri nasıl kaybettiklerini iyi araştırsınlar isterim... Siyasi İrade bu konuda gerekli uyarıları yöneticilerine yapmaz ise, ya da vatandaşın bu konudaki şikayetlerini dinlemez ise, işte o zaman içeriden vurulmak ne demektir, onu yaşar, diye endişe ediyorum. Umarım biz yanılırız... Yoksa, aksini düşünmek bile istemiyorum. NOT; İstanbul Belediyesi İstanbul'un her tarafını yaptığı ya da yapmak istediği hizmetlerin reklamı ile doldurmaktadır. Ulaştırma Bakanlığı ise, yaptıklarını bile yeteri kadar reklam aracı kullanarak insanlara anlatmada yetersiz kalmaktadır. Koca bakanlığın bütçesi mi yoktur? Ya da diğer bakanlıkların... İstanbul için yaptıklarını bir afişle insanlara duyurmak bu kadar zor bir iş midir? Adam afişlerle İstanbul' u çepeçevre kuşatmıştır. Bilginiz olsun...
Ekleme Tarihi: 30 Ocak 2023 - Pazartesi

HALKTAN UZAK KALMAK HALKTAN KOPMAK

İnsanlara tepeden bakmak, bazı makam adamlarının vaz geçilmez davranışı oldu. Vatandaşı dinlemeyen, ciddiye almayan, kapısını açmayan, makamlarını vatandaşa kapayan insan sayısı bir hayli yüksektir. Eskiden hikaye bu diye başlanılırdı. Bir şey anlatılmaya çalışılırken. Öyle başlamayacağım, işte yaşanan olay bu, diyerek sözlerime başlayacağım. Bir gün vatandaşın birinin ilçe belediyelerinden birine yolu düşer. Vatandaş dedimse okumuş yazmış, yol yordam bilen belirli bir makamdan emekli olmuş, tecrübe sahibi, aynı zamanda hayatın her alanında bilgi sahibi birisidir. Vatandaş. Yazar, çizer, okur, tek amacı vardır adam yetiştirmek. Neyse yol yordam bildiği için, Önceden belediyeden görüşeceği kişi ile randevusunu alır. Randevudan yarım saat önce makama varır. Kendisi ilgili makamın özel kalem yerinde bir beyefendi ile karşılaşır. Beyefendiye randevusunu hatırlatır. Beyefendi de , evet der. Ekler zaten ilk randevu talebi sizindir, der. Daha sabah erken saat olduğu için, başka randevu gözükmemektedir. Ancak sizi bekleteceğim diye ilave eder. Vatandaş beklemeye başlar. Makamda o saatte kendisinden başka kimse yoktur. İlerleyen saatlerde bazı insanlar daha gelir. O arada makama bir bayan gelir ve o beyefendinin yerine oturur. Anlaşılan asıl görevli odur. Saat onu geçmiştir. Göreve başlar. Bu arada. Beyefendi vatandaşı işaret ederek, ilk sıranın ona ait olduğunu ifade eder. Bayan tamam , der. Gelen bayan sonradan gelen herkes ile sohbete başlar. Çünkü gelenler, anlaşılan o ki; oranın müdavimleridir. Çünkü bayan isimleri ile hitap eder. Bayan son olarak vatandaşa bir şeyler ikram etmek ister, vatandaş nazikçe kabul etmez. Makamdaki bey efendinin işleri bitip ziyaretçileri alma zamanı gelince, görevli bayan vatandaştan sonra gelen bir diğer arkadaşa buyurunuz diye içeriye davet eder. Artık nerden torpilli ise. Bu arada neden öne aldığını açıklama gereği duymuş olacaktır ki, yüksek sesle sizin randevunuz 9.30 da idi der. Yani vatandaştan önce olduğunu izaha çalışır. Vatandaş şaşırır. Çünkü saat 9.30 dan beri o makamdadır. Saat ona kadar kimse gelmemiştir. O saatte randevusu olduğu söylenen arkadaş sonradan gelmiştir. Biraz şaşırır. Ancak sabreder bekler. Nihayet saat 10.30 civarı makama kabul edilir. Makamdaki arkadaş vatandaş içeri girince bir telefon konuşması yapmaktadır. Telefon konuşması biraz uzar. Vatandaş bekler. Nihayet konuşma bitince gayet otoriter bir tavırlar buyurunuz der. O zaman vatandaşın aklına Necip Fazıl'ın şu şiiri gelir. Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzât'! Çatık kaş... Hükûmet dedikleri zat... Vatandaş derdini söyler. Alınan bilgi ve toplam konuşma süresi üç dakika sürmez. Dışarı çıkar. Çünkü inşaat işi yoktur. Belediye ile bir sorunu yoktur. Bir beklentisi yoktur. Makamdaki açısından, onunla derdini dinleyecek kadar konuşmaya da gerek yoktur. Hani bir bardak çayın, tatlı tebessümlü yüzün çok önemi vardı. Nerde kaldı o tatlı gülüşler? Tebessümler? Tebessüm sadakadır, diyorduk. Sıcak karşılanacaktı. Öyle ya her toplantıda liderleri onlara böyle tenbih etmiyor muydu? Ne oldu? Makam sahibinde, Bu makam benim. Lider kim? Havaları hakim! Derin dondurucuya konmuş, Rahmetlik Abdurrahim Karakoç, bir şiirinde şöyle anlatmıştı. ''Memur gelir karşılarsın köşeden! Zengin gelir kırılırsın neşeden Öte kaçma bizim garip Eşe'den, Bakıp boynundaki kire tohdur beğ'' Şimdi hani Siyasi İrade diyor ya, her toplantına hem görevlilere, hem teşkilatlarına, vatandaşı dinleyeceksin. Onlarla ilgileneceksin, vatandaşı kucaklayacaksınız. Nerde? Onlar o verilen sözler, o, salonlarda kalıyor... Ondan sonra benim dediğim dedik, makamını çalıyor... Dinlemiyorlar, dostum, seni dinlemiyorlar. Sen onlara konuşuyorsun, konuştukların yapılan toplantı salonlarında kalıyor. Yalnızım diyorsun. Yalnız değilsin. Ancak sen onun farkında mısın? Bilemem senin için gerektiğinde canını feda eden insanlar, 15 Temmuzda olduğu gibi. Her alanda seninle birlikte olmaya bir karşılık beklemeden devam ediyorlar. Amma sen vaya ekibin bu vatandaşları bir türlü göremediniz. Asıl senin yoluna mayın döşeyenlerin bir kısmı senin kendi atadıklarındır... Göreve getirdiklerindir... Burada vatandaşın, halkın suçu ne? Her alanda seni savunan insanlar, bu uğurda her alanda mücadele veren insanlar, toplumda bu işi bir görev gibi üzerine alanların, senin atadıklarının ya da seçilenlerinin yanında kıymeti harbiyesi olmayanlardır. Bu nasıl bir çelişkidir? Senin istediğin çalışmalarının daha fazlasını bu insanlar yapmaktadır. Hem de hiç karşılık beklemeden. Ben senelerdir oturduğum mahallede, evimin kapısının bir teşkilat yetkilisi tarafından ziyaret edildiğine şahit olmadım. Ver insanına bu insanları denetleme yetkisini gör bakalım işler nasıl yürüyor. Hani Rahmetlik Özal vatandaşa fiş toplama yetkisi verirken, piyasayı denetliyordu. Yahut yabancı ülkelerde vatandaş yanlış araç kullanan insanları anında yetkililere haber verir. Yetkililer de olayın üzerine gider. Olmadı tebdili kıyafet yaptır, görev verdiğin insanlar istediğin yerleri denetlesin. Sana bilgi versin. Ben yalnız olduğunuzu belki etrafınızdakiler için, ya da görev verdikleriniz için söylediğiniz düşüncesindeyim. Halk hep sizin yanınızda, Bütün olumsuzluklara rağmen yanınızda, yanınızda olmaya da devam ediyor. Her alanda tebdili kıyafet ile Devletini, Milletini korumak için bağımsız insanları görevlendirin bakın bakalım piyasa yahut resmi makamlara nasıl denetleniyormuş, görünüz. Doğal olarak her şeyin delile dayanması ve belgelenmesi şartı ile. Nasıl yukarıdaki vatandaş yaşananları saat saat anlatıyorsa, öyle olacak. Dedi, kodu mahiyetinde değil. Diyeceksiniz ki, şikayet yerleri var. Doğrudur. O şikayet yerlerine iletilen şikayetlerin çözüldüğüne şahit olmadık. Aynı şey bazı teşkilatlarınız için de geçerlidir. Bilginiz olsun... Gerçi senin de bir sorumluluğun yok. O adamlar o görevlere gelince, kendilerini dev aynasında görüyorlar. O görevlere gelene kadar, neler yapıyorlar neler. Oralara geldikten sonra, her şeyi unutuyorlar. Zamanında bir öğrencisi belirli bir makama gelince öğretmen Öğrencisini ziyarete gider. Hoş sohbetden sonra öğretmen odada iken bir inşaatçı bey efendi makama girer. Gayet pişkin bir şekilde oturur. Doğal olarak makamdaki kişi de ona iltifat eder. Öyle ya, firma sahibi. Üstelik bir de bacak bacak üstüne atınca, öğretmen bu durumdan rahatsız olur ve müsaade isteyerek ortamdan ayrılır. Öğrencisi öğretmeninin yaptığı ani kalkışa bir anlam veremez. Öğretmen ise, Öğrencisinin düştüğü duruma üzülür. İşte gerçekler... Bir Şehrin değişik zamanlarda kültürel etkinlikleri olmaktadır. Bu etkinliklerkendi şehrinde olduğu gibi, şehir dışında da düzenlenir. Bu etkinliklere bazen Belediye yetkilileri de katılır. Vatandaş bu etkinliklere her zaman uğrar. Müdavimidir. Çünkü memlklet sevdalısıdır. Bu etkinlikler sırasında defalarca bazı yetkili arkadaşlar ile tanışır, Konuşur. İçlerinden bazıları bu memleket sever ve her gün çeşitli yayın organlarında boy gösteren şahsı tanımazlar. Ya da tanımak istemezler. Vatandaş, Artık her defasında aynı şahıslara tanıştırılmaktan bıkmıştır. En son tanışmalarında, bu şahıs, belediye yetkilileri ile tanıştırılmak istenince kendisini tanıtırken ben bir hiçim, der. Yetkili anlamaz tekrar sorar. O da ben bir hiçim, der. Niye öyle söylediği sorulunca belki beyefendilerin aklında bir hiç olarak kalırız, diye ilave eder. Mevlana; “Nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok Nice elbiseler gördüm içinde insan yok!” Der. Seçim atmosferinde bunları yazmak hoş değil. Amma , anlatılanların yaşanması ise, hiç hoş değil. Umarım birileri kendilerine çeki düzen verir. Muhataplarının bu Vatanın evladı olduğunu unutmaz. İnsanlardan bir tebessümü, bir güler yüzü, bir ikramı esirgemez. Yoksa, ne o makamlar ona baki, kalır, ne o mevkiler... Bütün bunlar olurken vatandaş kendi kendine sorar. Biz yaklaşık elli yıldır bu mücadelenin içerisindeyiz. Biz bu mücadeleyi böyle yol yordam bilmeyen insanlar bazı makamlar kazansın diye mi yaptık? Bu şımarık had bilmez adamlar caka satsınlar diye mi mücadele ettik? Elbette hayır, Biz ALLAH rızası için bu dine hizmet ettiğine inandığımız insanlara destek verdik. Onlar bu Dine hizmet ettiği müddetçe destek vermeye de devam edeceğiz. Ancak anlaşılan o ki, o desteği verdiğimiz insanların getirdikleri kadrolar bizim mücadelemizin farkında değiller. Onlardan bazıları başka dünyanın insanları gibi davranıyorlar. Demek ki, biz daha iyisine layık değiliz ki, ALLAH bu adamları bizim başımıza yönetici olarak getirilmesini takdir ediyor. Dünya bunun örnekleri ile doludur. Birileri İbret aramak istiyorsa, bazı belediyeleri nasıl kaybettiklerini iyi araştırsınlar isterim... Siyasi İrade bu konuda gerekli uyarıları yöneticilerine yapmaz ise, ya da vatandaşın bu konudaki şikayetlerini dinlemez ise, işte o zaman içeriden vurulmak ne demektir, onu yaşar, diye endişe ediyorum. Umarım biz yanılırız... Yoksa, aksini düşünmek bile istemiyorum. NOT; İstanbul Belediyesi İstanbul'un her tarafını yaptığı ya da yapmak istediği hizmetlerin reklamı ile doldurmaktadır. Ulaştırma Bakanlığı ise, yaptıklarını bile yeteri kadar reklam aracı kullanarak insanlara anlatmada yetersiz kalmaktadır. Koca bakanlığın bütçesi mi yoktur? Ya da diğer bakanlıkların... İstanbul için yaptıklarını bir afişle insanlara duyurmak bu kadar zor bir iş midir? Adam afişlerle İstanbul' u çepeçevre kuşatmıştır. Bilginiz olsun...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.