Şairler mi yalnız, yalnızlar mı şair oluyor.
Kimseli kimsesizler.
Evet, bir kuyu düşünün. Kat kat. Bu kuyuda merdivenler var o katlara ulaşmak için. Her insan bu katlardan birinde yaşıyor. Kişiye göre yalnızlığının boyutu ve katı diyebiliriz.
Herkes hayalinde bir sevgili yaratmış, bütün hayalini onunla beslemiş. Kimine göre bir kadın, kimine göre bir erkek. Kimine göre daha farklı nesneler. Sevgili anlayışı da kişiye göre değişir birbirinden farklıdır. İnsan neye heves ediyorsa, neye ihtiyacı varsa, neyi seviyorsa veya sevmiyorsa onun hayalini kurar. Adeta onunla yaşar. Nefes alır.
İnsanların çoğunluğu evli çoluk çocukları hatta torunları var. Kalabalık bir aileye sahip olanlar, geniş çevresi olanlar.
Fakat yalnızlık öyle bir duygu ki kalabalık içinde bile yalnızlık çekersin. Sevdikleri tarafından anlaşılamayan. Destek göremeyen, oturup sohbet edilemeyen. Bu durumdan anlaşılıyor ki insanlar ruhsal boşluk ve açlık içerisinde.
Sadece acılar ve yalnızlık şair yapmaz insanı. Acılar tat verir şiire. Duygu katar. Renk katar. İnsan mutluyken, huzurluyken, sağlıklıyken, gülerken, ağlarken de şiir yazar. İçinde bulunduğu duyguları yansıtır. Tadı tuzu olur şiirin.
Diyeceksiniz ki biz şair değiliz ama aynı duygular içindeyiz. Bizde mi şairiz? Hiç şiir yazmadık. Biliyoruz ki çoğu insan kalabalık içinde yalnızlık çekiyor. Şair burada sizlerin de tercümanı oluyor. Kaliteli şiir budur. Herkes kendinden bir parça bulur.
Yalnızlık ise ayrı bir şey. Kader mi? Değil bence. Sizce nedir?