SIVASTAN KOPAMAYANLAR
Bazı bitkileri topraktan köküyle beraber çıkarmak istersiniz, kolay kolay çıkaramazsınız.
Bitkinin kökleri toprağa o kadar sımsıkı sarılmıştır ki , bir türlü toprağını bırakmak istemez.
Belki çok zorlayarak çekerek çıkarabilirsiniz ama sırtüstü devrildiğiniz de görülmüştür.
Çıkardığınız bitkiyi başka bir iklimde yeniden toprağa dikmek istiyorsanız, bu da risklidir. Her bitki kendi toprağını ve iklimini arar.O bitki yeni toprağında belki tutar ama ya meyve vermez, ya da verdiği meyve aynı tatta olmaz.
İnsanları da doğup büyüdükleri topraklardan söküp götürmek o kadar kolay değildir. Bunlardan biri de Garabet Ustadır. Garabet Aslangil, doğma büyüme Sivaslı´dır. Sivas´ta kadın terzisi mesleğini seçmişti.
Dükkanı Örnek Oteli´nin tam altında idi. Kendisi hem usta bir sanatkar, hem de kendini yetiştirmiş bir entellektüel idi. Kitap okumayı çok sever, tatlı sohbetine doyum olmazdı.
Rakı içmeyi de çok severdi. Her gün bir ufak şişe bitirirdi. Gün içinde başlar, leblebiyle beraber yavaş yavaş gün sonuna doğru şişeyi bitirirdi.
1960 tan sonra Sivas´tan yavaş yavaş başka şehirlere, özellikle İstanbul´a göç başlamıştı.
1965 li yıllarda Garabet usta da ailesiyle beraber İstanbul´a göç kararı almıştı. Hazırlıklar tamamlanmış, tren biletleri alınmış, hareket edecekleri günü beklemekteydiler.
Nihayet o gün gelir ve tren istasyonuna doğru yola çıkarlar. Garabet Ustanın kronometreli güzel bir kol saati vardı. Yolda saatine bakar ve trenin hareketine daha çok zaman var, siz istasyona gidin ve beni bekleyin der.Ben çarşıya gidip bazı arkadaşlara veda edip istasyona gelirim der.
Çarşıda bir kaç arkadaşını bulur bulmaz, onu bırakmazlar ve hemen en yakin bir yere götürüp bir içki masası hazırlatırlar. Daha üç beş arkadaşa da haber salınır ve gurup tamamlanır. Onlar demlenmeye devam etsinler, trenin hareket vakti yaklaşmaktadır.Fakat sohbet o kadar koyulaşmıştır ki , kimsenin umurunda değildir. Trenin hareketine artık beş on dakika kalmıştır. Ailesi ise istasyonda devamlı sağa sola bakınır fakat Garabet ustayı göremez. Aile, ne yapalım alınmış biletleri yakamayız der ve trene binerler. Onları yolcu etmeye gelenlerden biri ben Garabet ustanın şimdi nerede olduğunu bulurum der. Başlar birkaç yere telefon açmaya.Evet onun nerede olduğunu bulmuştur ve Garabet ustanın arkadaşlarına durumu izah eder.
Hemen onu bir taksiye bindirin ve Sivas´tan sonra gelen ilk istasyona doğru yola çıkarın der. Tren ailesiyle beraber hareket etti der ve tren o istasyona ulaşmadan, taksiyle oraya varmaya gayret edin der. Arkadaşları bu durum karşısında istemeyerek masa sohbetini keserler ve hemen bir taksi çevirirler. Taksiye, hemen bizi son surat istasyon istikametine doğru götür derler. Taksi ne olduğunu hemen anlayamaz. Sen hele bir yola çık, yolda sana her şeyi anlatacağız derler. Neyse ki o yıllarda araba sayısı bu kadar çok olmadığından trafikte yoğun değildi.
Bir yanda tren gidiyor, obur yanda son surat taksi gidiyor. Adeta birbirinden habersiz yarışa cıkmış iki araç gibiler. Evet taksi yarışı kazanmış ve tren gelmeden o istasyona ulaşmıştı. Garabet usta ve arkadaşları taksiden aşağı inerler ve trenin gelmesini beklerler. Bir kac dakika sonrada kara trenin sesi uzaklardan duyulur ve tren istasyonda durur.Ailesi pencereden Garabet ustayı görünce hayretler içinde kalır,gözlerine inanamazlar.Hem çok şaşırırlar hem de çok sevinirler.
Kapılar açılır ,yolcular binerler fakat Garabet ustada bir hareket yoktur. Arkadaşları, haydi onları bekletme bin derler. Fakat Garabet usta yine direnir ve ben gitmeyeceğim der.
Haydi olmaz bin derlerse de , o ayaklarını yere bastırır ve ben Sivas´tan uzak hiçbir yere gitmiyorum der.
Arkadaşları zorlar, Garabet usta karşı koyar, tren bir yandan kalkış düdüğünü öttürür. Bakarlar ki olacak gibi değil, arkadaşları dört kişi birden Garabet ustayı karga tulumba kaldırdıkları gibi kapıdan içeri sokarlar ve artik trenin kapıları da kapanır. Garabet usta da , Sivas´ın bir bitkisi gibi kökleriyle toprağına sımsıkı sarılmış, kolay kolay koparılamıyordu. Ama o gün zorla koparıldı.
Artin usta yüregine sağlık.