Kitle iletişiminin çağdaş toplumlarda belirli görevlerinden başka tüketimi artırma görevi de vardır, doğru. Ama daha çok kâr üzerine kurulu projelerin, kitle iletişim araçları tarafından hak etmediği halde, daha bir yüceltilerek, meşrulaştırılarak ve geniş izleyici kitlelerini ikna etme çalışmaları bazen benim zoruma gider. Dikkat ederseniz, genelde çocuklara yönelik olan reklâmlarda çikolata ve nasıl bir yağda kızartıldığı meçhul olan patates kızartması (cips) ürünler başta gelmektedir. Ekrandan geçen her şeyin olduğundan fazla önem kazanması, bilimde, siyasette, edebiyatta, sanatta, ticarette ve müzikte haksız ve eşit olmayan dengelerin kurulmasına yol açmaktadır. Bunun yanında insanî değerleri hiçe sayan şiddet ve cinayetler, tüketimi artırıcı yayınlar, gençler ve çocuklar üzerinde etkileri uzun zaman sonra ortaya çıkabilecek bir tehlikeye doğru yönlendirmektedir. Çünkü bu yavrularımız gazete ve TV’lerden aldıkları bu kültür değerleriyle, günlük hayatına kılavuz olabilecek yargılara varmaktadır.
Gündelik hayatın her alanında etkisinden kurtulamadığımız, bazen eleştirerek ve kendimizi bu eleştirinin dışında tutarak, bazen farkında olmayarak, bazen de haz ve keyif alarak karşısında oturduğumuz TV’ler bizlere belli zihinsel alışkanlıklar kazandırmaktadırlar. Daha çok reklâm, moda, marka, seri üretim ve tüketime endeksli bu yaygın alışkanlıkların, bugün, sanattan bilime, spordan eğlenceye, gündelik ilişkilerimizden yeme içme alışkanlıklarımıza kadar etkisi altına almadığı yok gibi. Elbette ki eğitimimiz de bu etkilenmeden payına düşeni alıyor. Türk insanının ortalama günde 4 saat televizyon izleyerek dünyada ilk sırayı aldığı ve okullarımızda Medya Okuryazarlığı dersinin konulduğu günümüzde durumun ne kadar ciddi olduğu ortaya çıkmaktadır. Annelerin, ağlayan bebeğini susturmak için TV’nin karşısına koyduğunu sıkça görür olduk. Ya yemeğini yemeyen çocuğun TV’nin karşısına oturtularak yemeğinin yedirildiğine ne diyorsunuz?
Kitap okurken uykusu gelen çocuklarımız TV karşısında sabahlara kadar uykusuz kalabilmektedirler.
“Bir kadın Nasreddin Hoca’ya gelerek çocuğunun hiç uyumadığını ve bir muska yazmasını ister. Hoca:
-Bir kitap al ve çocuğunun yastığının altına koy. O zaman uyur, der.
Bunun üzerine kadın:
-Hoca Efendi, kitap muska mı ki, deyince Nasreddin Hoca:
-Muska mıdır bilmem ama uyku getirdiğini iyi bilirim. Çünkü ne zaman çocuklara kitap okutmaya kalksam uyuyorlar, der.”
Kısacası; en hassas, en kırılgan; olumlu ya da olumsuz etkilenmeye en açık döneminde olan yavrularımıza çağın teknolojik araçlarının yarar ve zararlarını anlatarak onları özellikle TV tehlikesine karşı korumak zorundayız.
Sevgi ve saygılarımla…