Gazze’de masumları ve mazlumları katletmeye devam ediyor aşağılık İsrail terör devleti! Dünya da, olmayan İslâm dünyası da seyretmeye devam ediyor -hâlâ!
Gazze direnişi, İsrail’in, Yahudilerin, emperyalist Batılıların yenilmezliği efsanesinin ayartıcı bir masal olduğunu enfes bir şekilde ispat etti.
Müslü-manların yaşadığı ülkelerin Batılıların ve Yahudilerin güdümündeki uzaktan / dışarıdan ve bazen de yakından / içeriden kumanda edilen uydu devletleri, İslâm dünyası denen bir yer olmadığını ispat edercesine Gazze’deki katliamı, soykırımı seyrediyorlar yalnızca.
Türkiye’nin Gazze’de olduğunu söyledim diye inanılmaz ve iğrenç bir linç kampanyasına maruz kaldım. Ne kadar aşağılık insanlar var öyle: Hakaretler, ağza alınmayacak küfürler diz boyu!
Pespayeliğin böylesini görmedim ben. Çok üzücü bu.
Oysa gece gündüz Gazze ile yatıp kalkıyorum ben. Gazze direnişi ve Filistin davamız konusunda bir şuur ve farkındalık oluşturmak için gece gündüz demeden, kar kış demeden koşturup duruyorum. Bir kuruş para almıyorum bu koşuşturmacalardan!
Hâl böyleyken benim İsrail’e çalıştığımı söyleyecek kadar “sıyırmış” ruhsuz ve karaktersiz tipler cirit atıyor ortalıkta!
Saldırılar o kadar iğrenç ve mide bulandırıcı boyutlar kazandı ki, benim “saray soytarısı” olduğumu söyleyecek kadar aşağılık mahlûkatlara rastladım. “Saray soytarısı” dedikleri adam Külliye’ye bir kez bile gitmemiş, hiç kimsenin uçağına bir kere olsun binmemiş bir adam!
Bana “yalaka” diyen adamları muhatap almam bile züldür benim için. Çukur onlar! Paralı, sahibinin sesi aşağılık adamlar!
Bu ülkede güç odaklarına yalakalık yapacak en son adam benim. Hiç kimseye eyvallahı olmayan, sadece ülkenin çocuklarını, mazlum coğrafyamızın ve insanlığın geleceğini dert edinen, kendisini Allah yolunun divanesi bilen çilekeş Anadolu çocuğu, hakikat medeniyetinin inşası için gecesini gündüz yapan bir diriliş neferi, Allah’ın, yüreği yangın yerine dönen, hakikate teslim olmuş âciz bir kulu.
Benim derdim hakikat, gerisi teferruat.
Bendeniz her zaman hakikatin izini sürdüm, siyasetin değil. Siyaset veya hükümet yanlış yapmışsa, kırıp dökmeden uyardım. Yaklaşık 10 sene önce Türkiye terör belasının eşiğine sürüklenirken “düşmanlarınızı azaltın, müttefiklerinizi çoğaltın” diye bas bas bağırdım televizyonlardan.
Yaptığım uyarı hükümetin bazı yetkilileri tarafından dikkate alındı, bazı yetkilileri tarafından dikkate alınmadı. O zaman “Mısır’la ilişki kopmaz. İngilizlerin Türkiye-Mısır ilişkilerine dair iki asırlık stratejilerinin Türkiye ile Mısır’ın aslâ yan yana gelmemesi” olduğunu söyledim hem bu sütundan hem televizyonlardan hem de bizzat ülkeyi yöneten yöneticilerimizin kendilerine.
Türkiye, Mısır’da bütün aktörlerle -tıpkı Abdülhamid Han gibi- “denge stratejisi” izleyerek ilişki kurmuş olsaydı, İngilizler Suudları kullanarak Selefîlerin desteğiyle Mısır’da darbe yapamazdı.
Türkiye, darbeden sonra darbeyi kınadığını söyleyebilirdi ama Mısır’la ilişkiyi koparmayı aslâ düşünemezdi. Türkiye, büyük bir hata yaptı ve Mısır’la ilişkilerini kopardı.
Bu fikrilerimi, eleştirilerimi şimdi yazmıyorum, başından beri en sert dille yazıyorum. Bilen bilir, bilmeyen de bilmiş olsun böylelikle. Hükümetin Mısır’la ilişkileri düzeltme sürecinde burada yazdıklarımın katkısı oldu, bunu biliyorum.
Türkiye, Gazze’de olmak zorundaydı. Gazze de, Ortadoğu da Fars emperyalizmine ve Şîî Haşdi Şabi vandalizmine terk edilemeyecek kadar güvenlik meselesidir hem ülkemizin hem de coğrafyamızın.
İran’da Şiî devlet kuruldu ve İran adım adım Türkiye’nin güneyine, Körfez bölgesine, Lübnan’a, Filistin’e, Yemen’e kadar bütün Arabistan Yarımadası’na yerleştirildi!
Batı emperyalizminden sonra, şimdi de gelecek yüzyılları ve İslâm’ın otantik yapısını, akîdesini ve tarihini tepetaklak ederek yeniden şekillendirecek ürpertici bir Şiî yayılmacılığı ve Fars emperyalizmi hâkim kılınmaya çalışılıyor!
Böyle bir şeye aslâ göz yumulamaz! İran’ın Mekke, Medine, Kudüs, Kahire, Şam ve Bağdat gibi medeniyetimizin kurucu Sünnî merkezlerini kontrol edecek bir konuma getirilmesi aslâ sessizlikle geçiştirilecek sıradan bir hâdise değildir.
Fars emperyalizmi ve Şiî yayılmacılığı, Sünnî dünyanın kalbine Batı emperyalizminden daha tahripkâr bir hançer saplayacaktır: Daha tehlikeli, dedim; çünkü bu hem Sünnî İslâm’ın kuşatılması, köleleştirilmesi hem de bitmeyecek, bizi perperişan edecek çok tehlikeli bir Şiî-Sünnî çatışmasının tohumlarının ekilmesi anlamına gelecektir.
İran, Gazze ve Filistin meselesini iğrenç bir şekilde sömürüyor: Mazlumların hâmisi, emperyalistlerin düşmanı rolü oynuyor! Bin yıllık büyük bir oyunun kilometre taşları bunlar: İran mazlumların hâmisi olamayacak, Sünnî İslâm’ı köleleştirecek, İslâm dünyasını kan gölüne çevirecek kadar tehlikeli bir şekilde yerleştiriliyor bölgeye emperyalistler tarafından. Kandan, çatışmadan beslenen bir devlet İran!
Batılı emperyalistler İran’ın önünü açarak Türkiye’yi kuşatmak, İslâm dünyasının kaderinin Türkiye tarafından belirlenmesinin önüne set çekmek istiyorlar.
O yüzden ne yapıp edip Türkiye’ye tuzak kurarak Türkiye’yi savaşa sokmak sonra da parçalamak istiyorlar! ABD 6 denizaltı filosuyla, Çin de hakeza 6 denizaltı filosuyla sadece Gazze için mi geldi sanıyorsunuz bölgeye?
Ben Gazze’de olduğumuzu biliyorum. STK’lar üzerinden yaptığımız yardımları, bizzat Filistinli mücahitlere, yöneticilere teslim ettiğimizi çok iyi biliyorum. Bütün bu işlerin devletin ilgili birimleri olmadan yapılamayacağını da çok iyi biliyorum.
Bunlar elbette ki yetmez. Aslâ! Türkiye, Gazze’ye daha fazla el uzatmalı. İsrail terör devletine ekonomik ve askerî ambargo uygulanması konusunda uluslararası bütün imkânlar seferber edilmeli!
Türkiye’nin İsrail’e gemi ticaretini sürdürdüğüne dâir haberler geliyor. Bunlar doğruysa çok vahim. Türkiye bu gemilere izin vermekle kendi ayağına kurşun sıktığını unutmamalı.