Pandemi ve sonrasında AK Parti’ye yönelik eleştirilerin hayat pahalılığı ve ekonomi üzerinden ilerlemesi ve bu sorunların kronikleşme tehdidi, seçmenin itirazlarının birikmesine neden oldu. Birçok ildeki aday belirleme süreci ve partinin enformasyon kaynaklarındaki tıkanıklık, AK Parti açısından böyle bir dramatik sonucun çıkmasına neden oldu. Uzunca süredir parti içerisindeki elit sirkülasyonun yeterince gerçekleşmediği ve bunun partide bir aktör sorununa neden olduğu eleştirileri de dikkate alındığında, söz konusu soruna yönelik adımların atılma beklentisi de artmakta. Halbuki aynı eleştiriler ekim ayında yapılan Kongrede dikkate alınsa ve kurmay kadrosu başta olmak üzere parti teşkilatlarında önemli değişiklikler söz konusu olsa idi bu tür sonuçların önüne geçilebilirdi.
AK Parti, 14 ve 28 Mayıs seçimleri öncesindeki eleştirileri paranteze alarak erteleme tercihinde bulunmuş ve bugünkü sonuçların alınmasının önüne geçememiştir. Bu durum partinin aday belirleme sürecinde çeşitli krizlere ve küskünlüklere neden olmuş ve birçok ilde, aday tercihi ve küskün adayların bağımsız ya da başka partilerden adaylıkları, sonuçlara doğrudan etki etmiştir. Amasya, Kütahya ve Kırıkkale gibi illerde de Cumhur İttifakı adaylarının rekabetinden kaynaklı olarak CHP adaylarının kazanması da ittifak bileşenlerinin üzerine muhasebe yapması gereken önemli bir husus.
Erdoğan’ın işaret ettiği eleştiri mekanizmasını çalıştırması durumunda yeniden aynı ivmenin yakalanması kuvvetle muhtemel. Nitekim 2009’daki seçimlerde partinin neden oy kaybettiği üzerine yapılan muhasebe 2011’de sonuç üretmiş ve AK Parti önemli bir başarı yakalamıştı. 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimleri her ne kadar siyasi istikrar arayışı üzerinden farklı sonuçlar üretse de AK Parti’nin buradaki kuvvetli mesajı aldığı da açık. Söz konusu eleştiri mekanizmasının işlevsel olamadığı durumlarda, seçmenin uzunca bir süredir farklı saiklerle devam eden eleştirileri, Türkiye’yi yönetme arayışında da bir ihtiyacı ortaya çıkartacak ve alternatifler tartışmaya açılacaktır.
Peki seçmenin itirazı sonucunca ortaya çıkan bu tablo doğrudan Cumhuriyet Halk Partisinin mi başarısıdır? Bu sorunun birden çok cevabı var hiç kuşkusuz. Fakat ortaya çıkan sonuçlara bakıldığında, AK Parti seçmeninin önemli bir bölümünün oy kullanma noktasında bir protesto geliştirdiği ve sandığa gitmediğini görüyoruz. Bu sonuçlarda, CHP’nin kongre sürecinde gerçekleştirdiği değişimin önemli bir pay sahibi olduğunu iddia etmenin de rasyonel olmadığı kanaatindeyim. Zira söz konusu süreçte partideki değişim doktrinel ve politik bir değişim olmamış aksine sadece aktörlerin yer değiştirdiği bir süreç olmuştur. Söz konusu değişimde siyasetin finansmanı tartışmaları da hatırlandığında partideki bu sürecin CHP’yi paradigmal anlamda farklılaştırmadığı rahatlıkla görülebilmektedir.
Fakat tüm bu izahlar da hiç kuşkusuz CHP’ye yönelik bu teveccühü açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Özellikle Ankara ve İstanbul’da CHP kimliğiyle özdeş olmayan hatta bu kimlikle anılmaktan imtina eden isimlerin partiye taşıdığı oy da hayli önemli. Nitekim her iki aktör de CHP’nin uzun yıllardır takıldığı yüzde 20-25 sınırını aşmasını temin etmiş ve partinin ülke sathındaki başarısında da kısmen etkili olmuşlardır.