Tarihin en büyük kıyımlarından biri yaşanıyor. Tarihte canlı yayınlanan bir soykırıma tanıklık ediyor insanlık ilk defa. İşte bu ürpertici! İnsanın insanlığa karşı duyarsızlaşmasıyla sonuçlanır bu.
Bu yazıyı tarihe kayıt düşmek için yazıyorum.
OSMANLI GİTTİ, DÜNYA CEHENNEME ÇEVRİLDİ
Batı uygarlığı öldü, Gazze’de toprağa gömüldü.
Filistin’de yüzyılın en büyük katliamı yaşanıyor. Çoluk çocuk demeden masum siviller katlediliyor. Gazze kan gölüne döndü. Kandan beslenen vampirler bunlar. İnsanlık suçu işliyor İsrailli haydutlar. Sadece İsrail terör devleti değil, İsrail terör devletine destek veren ülkeler de suç ortaklığı yapıyorlar İsrail’in vahşetine ses çıkarmayarak.
Gazze’de yaşanan soykırım ve bu soykırıma karşı dünyanın hiçbir şey yapamaması, sadece seyretmesi, bir gerçeği yüksek sesle haykırmamız gerektiğini hatırlatıyor bize: Osmanlı gitti, dünyadan ruh çekildi. Osmanlı gitti, dünya cehenneme çevrildi.
Osmanlı durduruldu dünyanın dengesi bozuldu.
Osmanlı durduruldu, dünya iki büyük cihan savaşına sürüklendi. Dünyadaki bütün dengeler alt üst oldu. Dünyanın haritaları yeniden çizildi.
SÜNNÎ DÜNYANIN PARÇALANMASI…
Aradan bir asır geçti, dünya bir kez daha bir dünya savaşının eşiğine sürüklenme tehlikesi ile karşı karşıya. Dünyanın ekseni yüz sene önce İslâm dünyasından Atlantik’e kaymıştı. Yüz sene sonra Atlantik’ten Pasifik’e doğru kayıyor jeo-stratejik olarak.
Bu süreçte Osmanlı yıkıldı, Ehl-i Sünnet’in dünyası paramparça edildi. Başkanlardan ve Kafkaslardan İslâm uzaklaştırıldı. Tam 110 yıl önce Balkanlarda ürpertici bir Balkan mezalimi ve soykırımı yapıldı. 300 milyon insan katledildi.
Önümüzdeki süreçte Sünnî dünyanın tarihî ve zihnî derinliğini temsil eden Türkiye ile Şia’nın temsilcisi İran kafa kafaya getirilmeye, büyük bir çatışmanın eşiğine sürüklenmeye çalışılıyor. Bu süreçte, bu müstakbel çatışma senaryosunda Batılılar Şia’yı destekliyorlar, Türkiye’ye ölümcül bir darbe vurmak istiyorlar. Filistin’de yaşananlarla bunun provası yapılmak isteniyor. Türkiye alana çekilerek, tuzağa düşürülmek ve daha doğmadan boğulmak isteniyor.
Türkiye, hem tarihî hem zihnî hem de kültürel bakımlardan Sünni dünyanın tabiî temsilcisidir. Yaşananlar, Türkiye’nin bu rolünü hakkıyla üstlenmesine yol açacak
Asla!
Tahmin edilenin ve arzu edilenin aksine Türkiye’nin Sünnî dünyanın temsilciliği rolünü hakkıyla üstlenmesi, tuzağa düşmesini önler ve İran’la bu tehlikeyi bertaraf etmek için diplomatik ve siyasî ilişkiler kurma girişimlerini icbar eder.
ŞİA’NIN ÖNÜNÜN AÇILMASI…
Batılıların korkuları İran değil, medyadan ürettikleri dezenformasyonun aksine. Batılıların ezelî düşmanı veya rakibi Türkiye’dir. Türkiye’nin yüz sene önce kendisine ait olan bu coğrafyada yeniden söz sahibi olması, bir süre sonra Batılıların buradan defolup gitmelerini gerektirecek.
Bizim yeniden gelmemiz, Batılıların adım adım mayın döşer gibi yerleştirdikleri Şia varlığının burada pasifize edilmesi, bu da İran’ın buradan uzaklaştırılması demek.
O yüzden Batılılar İranlılarla birlikte hareket ediyorlar ve Türkiye’yi kuşatıyorlar iki cepheden.
İki asırdır, İslâm medeniyeti, İslâm düşüncesi ve sanatıyla ilgili çalışmaların merkezinde İranlılar var. İslâm medeniyetinin, düşüncesinin ve sanatının en çaplı eserleri İranlılar tarafından yazılıyor. Sinemayı İranlılar yapıyor.
Şiîlerin önü açılıyor. Sünnîlere her yerde büyük katliamlar yapılıyor.
İslâm dünyasının haritalarını İngilizler mezhebî sınırlar üzerinden çizdiler, sorunlu alanlar icat ettiler.
Böyle giderse, Sünnîler sadece slogan atacak, Şiîler medeniyetin, düşüncenin ve sanatın tarihini yazacak, dahası mazlumların hâmisi rolünü oynayacak ve şu an % 85’e % 15 olan nüfus dengesi bir asır içinde %60 ile % 40 oranına çıkarak büyük ölçüde alt üst olacak. Uzun vadede İslâm’ı Şia’nın temsil edeceği, hatta belki de Şia hilâfetinin ilan edileceği çok tehlikeli bir sürecin yapı taşları döşeniyor!
Sünnî dünya toparlanıp fikrî atılım yapamazsa, bu tehlikenin önü alınamaz. Burada Türkiye’ye ve tabii şahsen bizlere (MTO’ya yani Medeniyet Tasavvuru Okulu’nun öncü kuşaklarına) tarihî görevler düşüyor.