İmamoğlu, Erzurum’da korsan miting yapmaya çalışmış. Bir gözünü kapatan siyah maskesi ve üstünde kuru kafa figürü bulunan şapkası yok ama kanuna aykırı mitinge girişmek korsanlıktır.
Belirlenen miting alanını kullanmayacağı, miting düzenlenmeyeceği, sadece esnaf ziyareti yapacağı bildirilmiş. Tedbir ve hazırlık ona göre yapılmış. Ancak İmamoğlu şehrin ortasındaki en kalabalık caddesinde otobüsü durdurarak üstünde konuşmaya başlamış.
Dinleyen kalabalık arasından taş atanlar olmuş. Yanlış yapmışlar. Çirkin bir hareket. Kim olursa olsun taş atılması doğru değildir. Hiç kimse tasvip etmez ve “Ey şanlı avcı, attın fakat yazık ki vuramadın” türünden şiirler döktürmez. Bu olayın bir provokasyon olduğu açık. Aklından bile geçiren yanlıştadır.
Taşlardan korunarak otobüsün içine indirilen İmamoğlu, şehrin valisine, belediye başkanına ve seçim kuruluna sert bir şekilde saydırıyor.
Mazur görmek gerek. Saldırıya uğrayan kim olsa dengesi bozulur, normaldir. İnsan kendini şeytan gibi hisseder. Ne demek taş atılan olmak!
Erzurum’un ne kadar misafirperver olduğunu biliriz. Araştırılınca ortaya çıkar, büyük ihtimal taş atanlar oranın yerlisi değildir. Öyle davrananların, herhangi bir yerin yerlisi olması da gariptir doğrusu. Hiçbir yere yakışmazlar.
Gerçi bazen benim de birilerine sağlam bir Osmanlı tokadı atasım geliyor ama kendimi kontrol edebiliyorum, asla eyleme geçmiyorum. Zaten iş kendini tutabilmekte.
Yakalanınca sorulsun onlara: Şeytan mı taşlıyorsunuz bre gafiller! Bilmiyor musunuz, böyle ilkel hareketler, ülkeye zarar verir. Atan ve atılandan çok, ülkeye. Yoksa asıl maksat bu muydu?
Mitingler ölçü değil derler. Doğrudur. Verdikleri örnek de İsmet İnönü’nün 14 Mayıs 1950 seçimi öncesi İstanbul mitingidir. Kalabalığa aldanmamak gerektiği söylenir.
Öyle olsun ama Pazar günkü Yeşilköy Atatürk Havalimanı’ndaki miting ile İnönü’nün o mitingi arasında muhteva bakımından öyle farklar var ki... Üstüne üç kitap yazılır da az gelir.
Büyükşehir Belediyesi’nin kendi çapında ulaşımı engellemeye çalışmasına rağmen, iki milyona yakın insan niçin oraya koştu?
“Gideyim, kalabalık olsun ama oy vermem” diyecek bir kişi bile çıkarsa, bu işlerden hiç anlamıyoruz demektir.
Git danış büyük ceddine / Sor doğuda Çin seddine / Girmek kimlerin haddine / Sen açmazsan bir meydanı!
Engin Özkoç sıradan biri değil. CHP Grup Başkan Vekili. Farkında mıdır bilinmez, şecaat arzederken işler karıştı. “Yabancı bir istihbarat sistemine takılmış, onlar da Genel Başkanımıza haber vermişler.”
Ne demek bu? Yabancı bir istihbarat örgütünün CHP Genel Başkanı ile ne işi olur?
Haydi onlar niyeti bozmuş diyelim. CHP Genel Başkanı’nın yabancı istihbarat örgütleriyle ne işi olur?
Ciddi bir yamukluk var burada.
Doğru ya da yanlış; bugün bilgi veren, yarın başka bir şeyler ister. En azından umar. Verecek misiniz?
Bilgi getiren yabancı istihbarat elemanlarının yüzlerinde maske de var mıymış, genel merkezde genel başkanın odasına otoparktan mı girmişler?
Muhalif kesimin hepsi aynı kafada değil.
Bir kısmı seçim akşamı şişelere sarılacak ve çok derinden lânet okuyacak. “Cahil bu millet, cahil” deyip.
Bir kısım muhalif, seçime yanlış adayla girildiğini, kendi sözlerinin dinlenilmediğini söyleyip bilgeliğini tescilleyecek kendince. Az bir kısmı da “Ben Meclis’e girdim ya, gerisi hikâye” diye bakacak.
Bir kısım muhalif ise seçim sonuçları belli olunca, derin bir oh çekecek... Rahatlayacak ve şöyle diyecekler: “Ülkeyi Allah korudu. Ya bizimkiler kazansaydı, ne olurdu memleketin hâli?”
Devrim otomobili benzin koymadıklarından engellendiği için, TOGG hakkında da engellenme endişesi taşıyanlar var. “Ya buna da mani olurlarsa?”
Mümkün değil. Zaten o yüzden benzinli mazotlu yapmadılar, elektrikliyi tercih ettiler.
Şakası böyle. Gerçeği ise zamana uymak için. Çevrecilik lâfta kalmasın diye.
Mesut Hakkı Caşin’in kızdıklarına “Koca kafalılar” demesi çok hoşuma gidiyor.
Kime koca kafalı dediyse, hepsi hak ettiğinden.
En çok da Yunanlılar, Avrupalılar ve Amerikalılar nasipleniyor.
Ne de olsa hem komutan hem hoca. Bilir.