İnsanoğlunun üzerinde en çirkin duran elbise kibirdir. Kibir “büyüklenme, kendini büyük gösterme” anlamlarına gelir. Kibre kapılan kimse kendisini başkalarından büyük ve ayrıcalıklı görür ki bu da ilişkilerde büyük zararlar ortaya çıkarır. Kibir, sağlıklı diyaloglar kurulmasını önler. Kibirli kimseler toplumda sevilmez, saygı görmez ve her hareketleri göze batar. Dinimiz kibri yermiş, kötülemiş ve kibre kapılmamayı tavsiye etmiştir. Şeytanın lânetlenmesi, Nemrud’un, Firavun’un ilâhlık iddia etmesi, Ebû Cehil’in ve Ebû Leheb’in Peygamberimiz’e [sallallahu aleyhi vesellem] düşman olmasının nedeni de kibirleridir. Şeytan insanların kibre kapılmasını ister. Oysa insanlar ne soyları, ne aileleri, ne renkleri, ne dilleri, ne sosyal statüleri ne de gelir seviyeleri ile ölçülebilirler. İnsanlar eşittir. Kimin kimden üstün olduğu ahiret gününde Allah’ın [celle celâluhû] karar vereceği bir husustur. Gerçek mümin benliğini ileri çıkarmaz, kibre kapılmaz, başkalarına her zaman alçakgönüllü muamelede bulunur.