İbn Haldun haklı: Devletler de, toplumlar da insan gibidir: Doğar, yaşar ve ölürler.
Bendeniz İbn Haldun’un okumasına bir okuma ekleyerek şöyle düşünüyorum: Devletlerin de ruhu vardır, toplumların da. İnsanın ruhu nasıl insanın yaşamasının yegâne şartı ise, devletlerin veya toplumların ruhu da, devletlerin ve toplumların sadece yaşamalarının değil başkalarını yaşatmalarının ve tarih yapmalarının da yegâne şartıdır.
Şunu söylemiştim: Nefes alıyorsanız, yaşıyorsunuz demektir. Nefes veriyorsanız, yaşatıyorsunuz demektir. Nefes oluyorsanız, tarihi siz yapıyorsunuz demektir.
İşte ruhu olan toplumlar veya devletler sadece yaşamaz ve yaşatmakla kalmazlar. Aynı zamanda tarihin akışını değiştirecek dinamizmi de üretirler, tarih yaparlar. İşte tarihi yapan o dinamiğe ve dinamizme ruh diyorum.
Yakıcı soru şu burada: Türkiye diye bir ülke var mı? Ruhu olan, dolayısıyla hem dimdik ayakta duran hem her tür zorluğa göğüs geren hem de tarihin akışını değiştiren bir aktör olarak Türkiye var mı?
Bu sorunun cevabı, ne yazık ki, hayır. Türkiye orta ölçekli bir kargaşada yerle bir olabilir -Allah muhafaza!
Kemalizm’i ve laisizmi, Türkiye’nin ruhu olarak gören kişiler, Türkiye’nin ruhu olmadığını açıkça ilan ediyorlar demektir ama bunun farkında bile olabileceklerini zannetmiyorum. Kemalizm de, laisizm de ithal ideolojilerdir çünkü. İthal bir ideolojinin ruhu olmaz.
Millî Mücadele’yi bu ithal, ödünç ideolojilerle değil İslâm’ın direniş, diriliş ve varoluş ruhunu iliklerimize kadar yüreğimizde hissettiğimiz için kazandık.
Güçlü felsefî temellerden yoksun, tarih bilincine ve tecrübesine sahip olmayan bir ideolojinin, bir topluma tarihin akışını değiştirecek bir ruh verebilmesi, elbette ki, imkânsızdır. Biz bu topluma tepeden Jakoben yöntemlerle ithal ideolojiler dayattık ve sosyal mühendislik projesi uyguladık.
Tarihin akışını biz değil, Batılılar belirliyor. Tarihi yapanlar, önlerine katıp sürükleyenler biz değiliz, biz Batılıların yaptığı tarihin önünde çöp gibi sürüklenen nesneleriz.
Türkiye iki asırdır tarihten çekildi. Tarihi biz yapmıyoruz. Tarihi Batılılar yapıyor. Biz Batılıların yaptığı tarihte tatil yapıyoruz yalnızca.
Türkiye, sahipsiz bir ülke. Ruhu olmayan, ruh köklerini kendi elleriyle kurutan bir gulyabani. O yüzden tarihi bizim yapmamız ve önümüze katıp sürüklememiz sözkonusu değil, bu mümkün de değil aslında!
Türkiye, ruhunu yitirdiği için, yönünü de, yörüngesini de yitirdi; o yüzden oraya buraya sürüklenip duruyor...
Osmanlı’nın durdurulmasından sonra, büyük bir vakumun ortasına sürüklendi. İki tür nihilizmi de iliklerine kadar yaşıyor: Hız, haz ve ayartının köleleri arasına güle oynaya katılarak pasif nihilizmi tecrübe ediyor ve dünyaya karşı duyarlığını yitiyor. İkinci olarak da, epistemik ve zihnî felçleşme yaşadığı için de aktif nihilizme açık, her tür zihnî ve zamanla fiilî işgale, saldırıya hazır acıklı bir ülke manzarası sergiliyor.
Zihnî saldırı, iki asırdır bizi perperişan etti. Kendimize olan güvenimizi yok etti, celladımıza âşık etti. Türkiye fiilen işgal edilmedi ama zihnî işgal altında. O yüzden ülkenin kurda kuşa yem edilmesi ân meselesi. Yani 40-50 yıllık kısa bir zaman diliminde bile ülkenin seküler entelijansiya ve kitleler tarafından kolaylıkla terkedilmesi ve Batılılara peşkeş çekilmesi bizi asla şaşırtmamalı.
Özetle: Türkiye’nin Türkiye’yi temsil eden, her hâl ve şartta Türkiye’yi koruyacak ve ayakta tutacak bir ruhu yok.
Açık açık yazmaya başladılar!
Hedef Türkiye, diye bas bas bağırıp duruyoruz.
Asıl hedef Filistin değil, Filistin bahane. Orta vadede hedef Mescid-i Aksa’nın yıkılması ve bütün Arapların İsrail’e boyun eğdirilmesi.
Uzun vadede ise hedef, arz-ı mev’ud (Vadedilmiş Topraklar), dolayısıyla Türkiye.
Vadedilmiş Topraklar hedefini Türkiye’yi etkisiz hâle getirmeden gerçekleştiremeyeceklerini çok iyi biliyor alçaklar!
Gazze’de tepkimizin boyutlarını ölçtüler. İnsanların, çocukların canlı canlı katledilmelerine ses çıkarmayan ölü Müslüman dünyasının Mescid-i Aksa’nın yıkılmasına ses çıkarmayacağını düşünüyorlar.
Öte yandan, Netanyahu’nun oğlu Yair Netanyahu açık açık Türkiye’yi hedef göstermiş, Türkiye’nin Erzincan’a kadar haritalarını parçalamış, Kürdistan demiş genişçe bir bölgeye. Ama dertleri Kürt kardeşlerimiz filan değil, dertleri Türkiye’yi parçalamak, Türklerle Kürtler arasında fitne çıkarmak! Dikkatleri Gazze’den Kürtlere çevirmek ve başta Kürtler olmak üzere dünyaya “Türkler, Kürtlere zulmediyor” diye bir yalan uydurarak fitne fesat tohumları ekmek!
Şimdiye kadar başaramadınız bunu. Bundan sonra da başaramayacaksınız: Bizi, kardeşliğimiz kurtardı bugüne kadar, bugünden sonra da kardeşliğimiz kurtaracak, sizin iğrenç, sinsi oyunlarınızı bozacak inşallah.
Şimdi Türkiye’de İslâmsız Türklük projesini kaktırmaya çalışan zavallı tiplere sormanın tam zamanı: Neredesiniz ey İsrail seviciler? Filistin bizim meselemiz değil diyen ruhsuzlar, neredesiniz?
Yüz yıl önce Jön Türkler, Sultan Abdülhamid’in “devleti savaşa sokmayın, yoksa ortada devlet kalmaz!” uyarısını dinlemediler; Osmanlı tuzağa düşürüldü, savaşa sürüklendi ve yok edildi.
Türkiye de tuzağa düşürülmek, savaşa sürüklenmek ve kolayca parçalanmak isteniyor olabilir!
Her şeye, savaşa bile hazır olacağız elbette.
En iyi şekilde hazırlanacağız hem de.
Ama önce stratejik bir dehâ ortaya koyacağız; zekice, akıllıca, basîretle hareket edeceğiz ve bu coğrafyanın geleceğini emperyalistlerin ve siyonistlerin değil bizim şekillendirmemizi sağlayacak güçlü stratejiler geliştireceğiz.
Allaha emanet olun.