Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında üç gün önce toplanan MGK toplantısının sonuç bildirisinde yer alan şu ifadeler çok dikkat çekti: "Irak ve Suriye'de gasp ettiği toprakları terör yuvası haline getiren PKK/KCK-PYD/YPG'nin ve ona sağlanan desteğin bölgemizdeki tüm unsurlarıyla birlikte bertaraf edileceği, milli güvenliğimiz ve komşularımızın toprak bütünlüğü hilafına herhangi bir oldubittiye fırsat verilmeyeceği vurgulanmıştır."
MGK bildirisinde yer alan bu mesajı Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün de Efes 2024 Tatbikatı'nda şu sözlerle pekiştirdi: "Türkiye, güney sınırlarının hemen ötesinde Suriye'nin ve Irak'ın kuzeyinde bölücü örgütün bir teröristan kurmasına asla izin vermeyecektir."
Türkiye'nin, milli güvenliğiyle ilgili bugüne kadar karşılaştığı en büyük tehdit İsrail ve ABD'nin "Kürdistan" planıdır. Türkiye'nin "asla izin vermeyiz" mesajının muhatabı da bu devletlerdir.
Bölgede bir "Kürdistan" kurma planı ABD'den daha çok İsrail'in stratejisidir. İsrail'in kurulmasıyla birlikte, 1950'lerin sonunda gündeme alınmıştır. Her ne kadar ABD burada "baş- aktör" gibi görünse de Ortadoğu politikasında İsrail'in destekçisi, tamamlayıcısı konumundadır.
ABD'nin desteğini alan İsrail'in 'Kürdistan' planı coğrafi olarak Irak ve Suriye'nin kuzeyini öncelikle içine almaktadır. Türkiye ve İran'ın bir bölümü de "Büyük Kürdistan"ın genişleme alanı içindedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan "Suriye'nin ve Irak'ın kuzeyinde bölücü örgütün bir 'Teröristan' kurmasına asla izin vermeyiz" sözlerinde işaret ettiği aynı bölgedir.
Irak'ın kuzeyi, 'Kürdistan' planı için İsrail'in ilk el attığı bölgedir. 1960'lardan beri İsrail Kuzey Irak'tadır. İsrail aradığı fırsatı 1990'daki Birinci Körfez Savaşı'nda buldu. Fiili anlamda ilk 'özerk Kürdistan' planı burada, ABD'nin koruması altında gerçekleşti.
Irak'ın ikinci işgali ise El Kaide'nin 11 Eylül saldırılarının ardından, 2003'te başladı. İsrail'in ABD'yi bölgeye çekmesiyle 'Kürdistan' planı, Irak'ın kuzeyinde ete kemiğe büründü.
İsrail için ikinci bir dönüm noktası da 2011 oldu. Bu kez yine El Kaide'nin Suriye kolu IŞİD'in provokasyonuyla ABD Suriye'yi işgale girişti. ABD koruması altında Irak'ta olanların bir kopyası, Suriye'nin kuzeyinde 'özerk Kürdistan' biçiminde hayata geçirildi.
IŞİD bahanesiyle Suriye'nin kuzeyinde önce demografi değiştirilerek etnik ve sosyo-politik bir soykırım süreci başlatıldı. Terör örgütü PKK/YPG için 80-100 bin kişilik bir ordu kuruldu ve devlet alt yapısı oluşturuldu. ABD'nin koordinesinde Irak ve Suriye'nin kuzeyindeki örgütler bir araya getirilerek güney sınırlarımızda "Kürdistan' kurulması çalışmasına hız kazandırıldı. Bu süreç ABD güdümünde yürüse de strateji, plan ve uygulama İsrail'e ait.
Türkiye, İsrail'in Ortadoğu'da bir "Kürdistan" kurma niyetini 1950'li yılların sonlarında fark etti. Ancak darbeler, siyasi istikrarsızlık, soğuk savaş vs. gibi meşguliyetler Türkiye'nin etrafında olup bitenleri fark edememesini sağladı. Veya etrafındaki gelişmelere müdahale edecek siyasi iradeye bugüne kadar hiç sahip olamadı.
İşin doğrusu Türkiye, terör örgütü PKK/YPG'nin ve bunların siyasi uzantılarının arkasındaki asıl gücün İsrail olduğunu da şu ana kadar pek kavrayabilmiş değil. Erbakan'ı bu noktada istisna olarak görebiliriz. 1990'ların başından itibaren Erbakan, İsrail ve ABD'nin "Kürdistan" planına dikkat çekmesine karşın devlette kendisine destekçi bulamadı. Üstelik, bu yüzden 28 Şubat darbesiyle tasfiye edildi. FETÖ'nün varlığı da eklendiğinde İsrail'in planlarının Türkiye ayağını gerçekleştirmesinde mesafe katetmesinin önüne geçilemedi.
Türkiye ilk kez Erdoğan liderliğinde İsrail'e kafa tutacak, İsrail'in 'Kürdistan' planını boşa çıkaracak bir siyasi iradeye kavuştu. İsrail'in ve Türkiye'deki uzantılarının geliştirdiği Erdoğan düşmanlığının arkasındaki gerçek neden de budur. Erdoğan'da ifadesini bulan bu 'milli irade' güç kaybına uğradığı gün İsrail'in "Kürdistan" planının önünde engel kalmayacaktır!