Ekleme
Tarihi: 10 Mayıs 2024 - Cuma
Türk-Amerikan ilişkileri yeni bir yola girdi. Bu biraz ABD’nin bölgeden çıkış stratejisiyle biraz da Türk diplomasisinin ekonomik ve güvenlik temelli yeni arayışlarıyla ilgilidir. Ama en önemli sebep şudur: Türkiye sert gücünü yumuşak gücüyle birleştirip akıllı bir stratejiyle uygulayabilen nadir ülkelerden. Çabuk unutuyoruz ve dile kolay geliyor: Suriye’den Libya’ya, Güney Kafkasya’dan Ukrayna’ya, Akdeniz’den -ve artık- Afrika’ya geniş bir coğrafyada test edilmiş bir tecrübe birikimi bu. Şüphesiz sonuç ve yansımaları olacaktı. Aktörseniz hesaba katılırsınız.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkanı Biden’la Temmuz 2023’te Vilnius’ta yaptığı görüşmeyle o yolun rotası çizildi. Ardından İsveç’in NATO’ya üyeliğine onay verildi. ABD F-16 pürüzünü giderdi. F-35’le ilgili sıcak açıklamalar gelmeye başladı. Hatta keskin bir şekilde yürütülen Rus yaptırımlarında Ankara-Washington arasında yeni bir mekanizma kuruldu. Artık Türk şirketlere doğrudan yaptırım uygulamıyorlar, önden bilgilendirerek müzakere ediyorlar.
İSTİŞARELER BAŞLADI
Burada en önemli sorun ABD’nin PKK’ya verdiği destekti. Bir yetkilinin “ABD’nin PKK’ya verdiği destek devam ediyor ancak müzakere zemini oluşmuş durumda. ‘Suriye konusunu stratejik bir bakışla konuşmanın vakti geldi’ dediler” şeklindeki ifadelerini daha önce yazmıştık. ABD’nin “Suriye politikasını gözden geçirme” konusunda açık bir beyanda bulunduğunu da. MİT Başkanı Kalın (4 Mart) ve Dışişleri Bakanı Fidan’ın (8 Mart) Washington ziyaretleriyle süreç olgunlaştı. İki ülke PKK ve ilgili konuları konuşmak için terörle mücadele istişarelerine yeniden başlama kararı aldı.
İsrail’in Gazze’deki katliamı ve ABD’nin bu konudaki ahlaksız tutumu ilişkiler üzerinde yeni bir yük oluşturdu. Bunda şüphe yok. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 9 Mayıs’ta Washington’a yapacağı ziyaret ertelendi. Ancak iki ülke arasındaki temas ve istişareler devam ediyor. Hatta ilk terörle mücadele istişare toplantısı tam da bu krizin göbeğinde, 22 Nisan’da, Ankara’da yapıldı. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı John Kirby, Türkiye’nin soykırım davasına müdahil olmasını “İlişkilerimizi etkilemez” sözleriyle değerlendirdi.
PKK İLE İLGİLİ SENARYOLAR
ABD bölgeden bir çıkış arıyor. Dikkatini Çin’e vermek istiyor. PKK’nın Suriye kolu YPG’yi ne yapacağını tartışıyor. Dışişleri ve CIA bu yükten bir şekilde kurtulmayı, CENTCOM ise mevcut statükonun devamını istiyor. Henüz aralarında anlaşamadılar.
ABD bölgeden çekilirken terör örgütü YPG ile ilgili birkaç senaryo gündeme gelecek. Bir. Şam’a eklemlenecek. İki. Bölgede varlıkları sürecek ancak İran-Rus etkisine girecek. Üç. Türkiye Fırat’ın doğusunu temizleyecek. Dört. Mevcut statüko devam edecek. Bunun sürdürülebilir olmadığını Amerikalılar da görüyor.
ESAD’IN SIZDIRDIĞI BİLGİ
Giderek ağırlık kazanan birinci senaryoyu biraz açalım. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad geçtiğimiz günlerde ilginç bir açıklama yaptı. “ABD şu anda topraklarımızı işgal ediyor. Ama onlarla zaman zaman görüşüyoruz. Siyaset mümkün olanı yapma sanatıdır” dedi. Bu açıklamayı Rus televizyonunda yapması ayrı bir mesajdır ancak Washington-Şam arasında -istihbarat düzeyinde- bir sürecin başladığını duyurmuş oldu. Peki, Amerikalılar Şam’dan ne istiyor?
Anladığım kadarıyla ABD, terör örgütünün Esad ile siyasi angajmana girmesini tartışıyor. Esad rejimini ürkütmeden YPG’nin otonomi kazanacağı bir formülasyon üzerinde duruyor. Bu otonomi bölgesinde Esad askerlerinin bulunması gerektiğini hatta bu askerlerin Türkiye’nin operasyonlarına karşı YPG’ye kalkan olmasını arzuluyor. Formül hayata geçtiğinde Esad’a yönelik yaptırımların gevşeyebileceği konuşuluyor. Amaç elbette Şam’ı İran-Rus ekseninden kopararak Körfez konsorsiyumuna katmak (Esad’ın yeniden Arap Ligi’ne davet edildiğine daha önce dikkat çekmiştik.) Böyle bir plan varsa, hayata geçirmek öyle kolay değil. Ancak Esad’ın açıklamasından görüştüklerini ve konuştuklarını artık biliyoruz.
ANKARA’NIN YAKLAŞIMI
ABD, Türkiye’nin “olur” vermediği bir planın bölgede hayata geçemeyeceğini biliyor. Bu yüzden terör örgütünün Suriye koluna “Sahada Ankara’ya müzahir diğer aktörlerle güç paylaşımı yap. ‘Toplumsal sözleşmeyi’ tüm görüşleri yansıtacak şekilde yeniden yaz” telkinlerinde bulunuyor. Türkiye’ye müzahir grupların yerel güvenlik gücü olarak Fırat’ın doğusunda görevlendirilmesi teklifleri bile gündeme geliyor.
Meseleye ulusal güvenlik ve bölgesel istikrar perspektifinden bakan Ankara’nın yaklaşımı -analizime göre- şöyle: Bir. ABD bölgeden çıkmalı. İki. Terör örgütü YPG silahsızlandırılmalı. Üç. PKK ile tüm ilişkisini kesmeli. Suriyeli olmayan isimlerin tamamı Suriye’den çıkarılmalı. Dört. Suriye’ye entegrasyon ülkenin toprak bütünlüğü, bölgenin istikrarı ve Türkiye’nin hassasiyetleri dikkate alınarak sağlanmalı.
ABD’YE “DEVLETLEŞME” UYARISI
ABD’nin bölgeden çekileceğine ilişkin tartışmalar ayyuka çıkınca terör örgütünün Suriye kolu yukarıda anlattıklarımdan farklı, beşinci senaryoyu hayata geçirme çabasına girdi. Terör örgütünün takip ettiği senaryo ABD ve Avrupa ülkeleri tarafından devlet olarak resmen tanınmaktır.
ABD, Suriye dosyasını CENTCOM’a devretmişti. Amerikan Dışişleri ve istihbarat kurumları meselenin merkezinde değildi. Bir yetkilinin “Bu sizi yanıltıyor. Sözde Rojova anayasasını Avrupa parlamentolarında anlatıyorlar. Adım adım devletleşmeye gidiyorlar. CENTCOM bunu size anlatmıyor” diyerek Amerikalı muhataplarını uyardığı notlarımda yazıyor.
ABD’ye “devletleşme” uyarısı önemlidir. (Bunun gereği geçtiğimiz yıl MİT ve TSK tarafından yapılmış, örgütün Suriye’deki ekonomik ve kurumsal altyapısı vurularak küçültülmüştür.) Terör örgütü ise hedefinden vazgeçmiş değil. Geçtiğimiz aylarda sözde toplumsal sözleşme (anayasa) ilan ettiler. Önümüzdeki günlerde, 30 Mayıs’ta, yerel seçim yapacaklar. Araştırmacı Ömer Özkızılcık’ın analizinde gördüm: ABD’deki meşhur lobi şirketi Brownstein Hyatt Farber Schreck ile anlaşmışlar. Anlaşmanın ilk maddesi sözde “Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’nin ABD tarafından resmen tanınması için çalışmak” şeklindeymiş. Yangından mal kaçırıyorlar.