Amerika ve Avrupa üniversitelerinde izlenen öğrenci hareketleri kıymetli…
İsrail’in Filistin’deki soykırımını protesto eylemleri, Batı yönetimleriyle içeriden yüzleşiyor…
İsrail’in rezilliklerini hakkınca kamuoyuna yansıtmakta Batı basınının gösterdiği riyakârlık ve karartma karşısında bu direniş by-pass kanalı oluşturuyor…
Türkiye ve birçok ülke bu hareketleri selamlıyor. Ancak fazlası lazım…
Doğrusu, bunun için dünya müsait…
***
‘Daha fazlası’ ne?
Tıpkı Ukrayna savaşı gibi Tel Aviv utanmazlığı da, yeni küresel düzenin aldığı yaralardan bir tanesi. İsrail’in yaptığı katliamın Batı tarafından açık biçimde korunup-kollanması, 10 yıl içinde belirginleşen/gözlemlenen yerküre düzensizliğinin ve yarattığı ağır adaletsizliğe itirazın beslenmesine yol açıyor…
Bunu yeşertmek ve yönetmek büyük iş. Fakat içine girdiğimiz konjonktür, Türkiye’nin “dünya beşten büyüktür” mottosunun çıkış sebebi olan, “çok kutuplu” dünya rekabetinin en keskin haliyle yaşandığı dünyaya fırsat sunuyor…
Çünkü bu haliyle, “daha adil bir dünya” ve “yeni düzen” talepleriyle, refahtan daha çok/eşit pay isteyen milyarlarla birlikte, süper güçler arasındaki tepişmelere, ülkeler bazında iktidar hırslarına takılıp kalıyoruz…
Aşılamadığı gibi, değişim/dönüşüm talepleri de mevcut güç düzeni tarafından ne kabul ediliyor ne anlaşılıyor. Tersine, ‘ezilmeye çalışılıyor’. Gazze dramı tam olarak bunun minyatürüdür…
***
Öğrenci hareketlerinin küresel ölçeğe evrilmesi, bir yandan Gazze’de yaşanan soykırımda İsrail’in önünü keserken, öte taraftan, gücü gücüne yetenin merkezine dönüşmüş ve çürümüş Batı düzeninin payandalarını kesmeli…
Aksi halde, George Washington heykelinin altına açılan pankarta yazıldığı gibi, “adalet yoksa barış yok” olacak, daha çok irili-ufaklı savaşlar, bir büyük savaşa hazırlık safhası olarak yaşanmaya devam edecek. Çünkü başka türlü iktidarlarını ve paralarını koruyamazlar…
O hareket dahi de-forme edildi; dünyaya pazarlanırken global siyasi hedefler oluşturuldu. Çin’de, “yüz çiçek açsın, bin fikir yarışsın” sloganı, ABD, Avrupa’yı dolaşıp, örneğin Türkiye’ye vardığında bambaşka bir pratiğe oturdu…
68’in ‘cinsel özgürlük’ aklının bugün Yahudi lobisinden bile güçlü günümüz LGBT hareketine verdiği katkı ölçüldü mü acaba? Ya da dönemin ‘siyahi haklar’ eğiliminin bugün BM Genel Kurulu’nda İsrail yönelik kararları vetolayan ABD’nin siyahi temsilcisi hanımı nasıl asimile ettiği düşünüldü mü?
‘Z Kuşağı’ tipi üniversite öğrencilerinin protestoları dünyayı turladığında elimizde ne kalacağını kestiremeyiz. Ama.. Yerleşik nizam ve yöneticilerinin usullerini aşmak için ‘böyle bir şey’ gerekiyor…
Bilindiği gibi Almanya Cumhurbaşkanı Türkiye’deydi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmesinden evvel Ekrem İmamoğlu’na anlamlı bir zaman ayırdı, politik mesaj kareleri verdi…
Mesela, iktidarda İmamoğlu olsaydı, Gazze vakası olmasaydı, Filistin davasına hangi pencereden bakacaklarına kimsenin kefil olacağını sanmıyorum. Hükümet olsalar, dış politikalarının genelini Batıcı, özelini de bu Avrupacı çizgiye oturtacakları açıktır…