pendik escort bayan
https://www.ozmenpc.com/masaustu-pc-oyuncu
ak
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Bu akıl dışı yeltenme aslında bir intihardır.

Dünyâ târihinde büyük değişimlerin olduğu iddiasına soğuk bakanlardanım. İlk Çağ, Orta Çağ, Modern Çağ(lar) vb. ayırımları hep sorunlu buldum. Soğukkanlı ve maddî yapıları dikkate alan bir yaklaşımla bakacak olursak üç ana örüntüden (pattern) bahsedebiliriz. İlki, târihin kâhir ekseriyetini oluşturan zirâî tarihlerdir. Zırâî târihler devletli (prebendal) ve devletsiz (feodal) iki alt yapılarla örgütlendi. Bunu son iki, bilemediniz iki buçuk asırda sanâyi kapitalizmi tâkip etti. Târımın sanâyileşmesi ile başladı ve makinelerin başat olduğu ileri formuna kavuştu. Nihâyet bugün idrâk ettiğimiz ve henüz yapılanmasını tamamlamayan tekno bir târihten bahsedebiliriz. Yukarıda ana başlıklarını vermeye gayret ettiğim ilk iki, yâni zırâî ve sınâî târihsel örüntü arasındaki geçişler ve bu yapıların sürdürülmesi adına yürütülen faaliyetler savaşsız olmamıştır. Elyevm idrak ettiğimiz geçiş süreci; yâni sınâî evreden tekno evreye geçiş sürecinin de bundan nasibini almakta olduğunu rahatlıkla iddia edebiliriz. Trajik duygularla da olsa, içine tekno gelişmeleri de alarak savaşcıllaşan sanâyîlerin insanlığı son büyük hesaplaşmaya doğru taşıdığını tâkip etmekteyiz. Anlaşılıyor ki, yeni bir dünyâ şekillenecekse, bu büyük yıkım olmadan yaşanmayacak. Gerek zırâî gerek sınâî yapılar hukuk, siyâset, kültür, din gibi çok sayıda hegemonik pek çok başka yapıyla tahkim edilirler. Geleneksel mânâda zırâî yapıların çöküşü, diğer yapıların çöküşü ile de eşlenir. Meselâ zırâî dünyâ çökerken diğer yapılardan; yâni siyâsal veyâ kültürel yapılardan medet ummak beyhûdedir. Onlar da kaçınılmaz olarak çökecektir. Bu çöküşleri topyekûn bir yok oluş olarak görmek son derecede basitçi ve yanıltıcı bir değerlendirmedir. Yapılar târihin kodlarıdır. Bütün mesele bunların yeni dünyâda yeniden nasıl kodlanacağı ile alâkalıdır. Meselâ ziraatın bir yapı olarak sınâî gelişmelerle yok olmadığını, olsa olsa kapitalist bir işletmecilik temelinde yeniden örgütlendiğini, sınâî bir zıraata evrildiğini görüyoruz. Modern dünyânın diğer yapıları, siyâset, hukuk ve din vb. yapıların da sınâî karakterde yeniden üretildiğini rahatlıkla ifâde edebiliriz. Hâsılı, hep işâret ettiğim gibi târihin çöp tenekesi değil, esaslı birikimleri vardır ve bu birikimler târihin yeniden yapılanmasında başka başka sûretler ve muhteviyatlar kazanırlar.   Coğrafî noktadan bakacak olursak sınâî dünyâların kültürel yapılanmasını, Avrupa ve Amerika üzerinden Atlantik eksenli olarak gerçekleştirdiğini biliyoruz. Kabaca Batı olarak altı çizilen bir yapıdır bu. Yapının son derecede eşitliksiz olduğu da çok âşikârdır. Bu anlatısına da yansır. Atlantik kendi Batılılığını, ancak zıddının, yâni Doğululuğun inşâsında idrâk eder. Burada bir illüzyon vardır. En azından söylemde Doğu’nun kendisini Batılılaşmasına açar. Bu Doğu’ya verilmiş târihsel bir fırsat olarak tanıtılır. Bu yanılsamanın sihri ile sihirlenen Doğu, entelektüel sermâyesini bunun başarılması gayretlerine hasreder. Aslında bu mütemâdiyen bir dâirede, tıpkı deney fâreleri gibi yol almaya benzer. Basamaklar kat edilmekte; lâkin çark döndüğü için her gayret neticede boşa çıkmaktadır. Doğulu toplulukların sırtına bindirilmiş bu ev ödevinin başarılması imkânsızdır. Nihayetinde, gayretleri notlayacak olan Batı’dır. Batı burada iki yol tâkip eder. İlki, sunumlardaki başarısızlıkları -illâki bulurlar- Doğu’nun yüzüne vurur. AB mâcerâmızın sicili buna tipik bir misâldir. Bu onun, müşkilpesent, biteviye menfîlik serdeden sert sûretidir. İkinci yol ise Batı’nın Doğu’yu Doğu olarak takdir etmesidir. Batı’nın Doğu güzellemeleri son derecede aldatıcıdır. Batı tarafından, Doğu olarak takdir edilmiş olmaklıktan duyulan haz, Batı’nın Doğu’yu Doğu olarak tescil etmesinden Doğuluların duyduğu haz eksiksiz bir afyonlamadır. Aslında böyle yaparak Doğu’yu Doğu olarak bir kere daha tescil etmek ve bir takdir mercii olarak Batı’nın yerini keskin ve tekelci bir şekilde yeniden üretmektedirler. Bilimden felsefeye, felsefeden sanata, sanattan siyâsete, siyâsetten hukûka tekmil Batı değerlerinin hegemonyası sanâyî medeniyetinin çıkarları ile uyumludur. Bugüne kadar Doğu olarak tescillenen dünyâlarda, sızlanmalar, şikâyetler bir karşı hegemonya üretilebilmiş değildir. En baskın, belki de anaakım çıkış, Batı’nın maddî taraflarını ithâl edip, bize özgü bir Doğululuğun muhafazası gibi nâfile bir çıkıştır. Doğululuk değerleri içinde zaman zaman yaşadığımız ego şişmeleri ise bana hep trajikomik gelmiştir. Târihsel yıkımlar içe dönük yıkımlardır aslında. Yâni hâricî tesirler bu yıkımlarda çok mahdut bir rol oynar. Sânâyiler dinamik gücünü tekniği teknolojikleştirerek sağladı. Marx’ın kabaca üretici güçler dediği bir boyuttur bu. Teknolojiyi sanâyi medeniyeti var etti. Onunla beslendi, güçlendi. Gelin görün ki, elektronikten dijitale evrilen sıçrama bir aşamadan sonra bizzat sanâyinin kurulu (konvansiyonel) yapılarına karşı aşındırıcı, giderek yıkıcı bir mâhiyet kazandı. Târihsel diyâlektik açısından aslında beklenen bir gelişmedir bu. Sanâyi medeniyeti zâten hanidir yaşlanmakta ve mevcut yapısal donanımı ile kendisini yeniden üretmekte çok zorlanmaktaydı. En başta toplumsal yapı artık sanâyiyi taşımamaktaydı. Teknolojik sıçrayışlar ona en ağır ve son darbeyi vurdu. Elyevm idrâk ettiğimiz savaş iklimi sanâyi medeniyetinin son çırpınışıdır aslında. Tuhaf olan toplumsal-kültürel-demografik yapılarıyla Batı bu hesaplaşmaya hazır olmanın çok uzağında. Ama kör topal da olsa bu işten caymış değiller. Küresel savaş tekmil sanâyileşmiş toplumları içine çeken bir karadelik aslında. Neticede hepsinin kaybedeceği âşikâr. Çok dikkât çeken bir husus ise bu savaşın taraflarını oluşturmakta, cephelerini aşmakta yaşanan savruluşlar ve çılgınlıklar. Sanâyileşmiş Batı’nın hasımları olarak ilân edilen Çin ve Rusya da sanâyileşme ve kapitalistleşme tecrübesini idrâk etmiş ve sözde antikapitalist ideolojik itirazlarını kaldırmış olan devlet uluslar. O zaman Batı jeokültürel dinamiklerini onlara aşırı mânâlar yükleyerek devreye sokuyor. Batı, kendi geliştirdiği kültürel dinamiğini budamaya karar verdi. Yâni “şeytânî” olarak gördüğü Çin ve Rusya üzerinden Doğu’yu topyekûn tasfiyeye soyundu. Bu akıl dışı yeltenme aslında bir intihardır. Çünkü Doğu’nun olmadığı yerde artık Batı da olmayacaktır. Dengeci Kissinger aklını tasfiye eden ve tekmil Avrupa’yı da istilâ eden meydan okuyucu Neocon kafası tam da budur.
Ekleme Tarihi: 29 Nisan 2024 - Pazartesi

Bu akıl dışı yeltenme aslında bir intihardır.

Dünyâ târihinde büyük değişimlerin olduğu iddiasına soğuk bakanlardanım. İlk Çağ, Orta Çağ, Modern Çağ(lar) vb. ayırımları hep sorunlu buldum. Soğukkanlı ve maddî yapıları dikkate alan bir yaklaşımla bakacak olursak üç ana örüntüden (pattern) bahsedebiliriz. İlki, târihin kâhir ekseriyetini oluşturan zirâî tarihlerdir. Zırâî târihler devletli (prebendal) ve devletsiz (feodal) iki alt yapılarla örgütlendi. Bunu son iki, bilemediniz iki buçuk asırda sanâyi kapitalizmi tâkip etti. Târımın sanâyileşmesi ile başladı ve makinelerin başat olduğu ileri formuna kavuştu. Nihâyet bugün idrâk ettiğimiz ve henüz yapılanmasını tamamlamayan tekno bir târihten bahsedebiliriz.
Yukarıda ana başlıklarını vermeye gayret ettiğim ilk iki, yâni zırâî ve sınâî târihsel örüntü arasındaki geçişler ve bu yapıların sürdürülmesi adına yürütülen faaliyetler savaşsız olmamıştır. Elyevm idrak ettiğimiz geçiş süreci; yâni sınâî evreden tekno evreye geçiş sürecinin de bundan nasibini almakta olduğunu rahatlıkla iddia edebiliriz. Trajik duygularla da olsa, içine tekno gelişmeleri de alarak savaşcıllaşan sanâyîlerin insanlığı son büyük hesaplaşmaya doğru taşıdığını tâkip etmekteyiz. Anlaşılıyor ki, yeni bir dünyâ şekillenecekse, bu büyük yıkım olmadan yaşanmayacak.
Gerek zırâî gerek sınâî yapılar hukuk, siyâset, kültür, din gibi çok sayıda hegemonik pek çok başka yapıyla tahkim edilirler. Geleneksel mânâda zırâî yapıların çöküşü, diğer yapıların çöküşü ile de eşlenir. Meselâ zırâî dünyâ çökerken diğer yapılardan; yâni siyâsal veyâ kültürel yapılardan medet ummak beyhûdedir. Onlar da kaçınılmaz olarak çökecektir. Bu çöküşleri topyekûn bir yok oluş olarak görmek son derecede basitçi ve yanıltıcı bir değerlendirmedir. Yapılar târihin kodlarıdır. Bütün mesele bunların yeni dünyâda yeniden nasıl kodlanacağı ile alâkalıdır. Meselâ ziraatın bir yapı olarak sınâî gelişmelerle yok olmadığını, olsa olsa kapitalist bir işletmecilik temelinde yeniden örgütlendiğini, sınâî bir zıraata evrildiğini görüyoruz. Modern dünyânın diğer yapıları, siyâset, hukuk ve din vb. yapıların da sınâî karakterde yeniden üretildiğini rahatlıkla ifâde edebiliriz. Hâsılı, hep işâret ettiğim gibi târihin çöp tenekesi değil, esaslı birikimleri vardır ve bu birikimler târihin yeniden yapılanmasında başka başka sûretler ve muhteviyatlar kazanırlar.
 
Coğrafî noktadan bakacak olursak sınâî dünyâların kültürel yapılanmasını, Avrupa ve Amerika üzerinden Atlantik eksenli olarak gerçekleştirdiğini biliyoruz. Kabaca Batı olarak altı çizilen bir yapıdır bu. Yapının son derecede eşitliksiz olduğu da çok âşikârdır. Bu anlatısına da yansır. Atlantik kendi Batılılığını, ancak zıddının, yâni Doğululuğun inşâsında idrâk eder. Burada bir illüzyon vardır. En azından söylemde Doğu’nun kendisini Batılılaşmasına açar. Bu Doğu’ya verilmiş târihsel bir fırsat olarak tanıtılır. Bu yanılsamanın sihri ile sihirlenen Doğu, entelektüel sermâyesini bunun başarılması gayretlerine hasreder. Aslında bu mütemâdiyen bir dâirede, tıpkı deney fâreleri gibi yol almaya benzer. Basamaklar kat edilmekte; lâkin çark döndüğü için her gayret neticede boşa çıkmaktadır. Doğulu toplulukların sırtına bindirilmiş bu ev ödevinin başarılması imkânsızdır. Nihayetinde, gayretleri notlayacak olan Batı’dır. Batı burada iki yol tâkip eder. İlki, sunumlardaki başarısızlıkları -illâki bulurlar- Doğu’nun yüzüne vurur. AB mâcerâmızın sicili buna tipik bir misâldir. Bu onun, müşkilpesent, biteviye menfîlik serdeden sert sûretidir. İkinci yol ise Batı’nın Doğu’yu Doğu olarak takdir etmesidir. Batı’nın Doğu güzellemeleri son derecede aldatıcıdır. Batı tarafından, Doğu olarak takdir edilmiş olmaklıktan duyulan haz, Batı’nın Doğu’yu Doğu olarak tescil etmesinden Doğuluların duyduğu haz eksiksiz bir afyonlamadır. Aslında böyle yaparak Doğu’yu Doğu olarak bir kere daha tescil etmek ve bir takdir mercii olarak Batı’nın yerini keskin ve tekelci bir şekilde yeniden üretmektedirler.
Bilimden felsefeye, felsefeden sanata, sanattan siyâsete, siyâsetten hukûka tekmil Batı değerlerinin hegemonyası sanâyî medeniyetinin çıkarları ile uyumludur. Bugüne kadar Doğu olarak tescillenen dünyâlarda, sızlanmalar, şikâyetler bir karşı hegemonya üretilebilmiş değildir. En baskın, belki de anaakım çıkış, Batı’nın maddî taraflarını ithâl edip, bize özgü bir Doğululuğun muhafazası gibi nâfile bir çıkıştır. Doğululuk değerleri içinde zaman zaman yaşadığımız ego şişmeleri ise bana hep trajikomik gelmiştir.
Târihsel yıkımlar içe dönük yıkımlardır aslında. Yâni hâricî tesirler bu yıkımlarda çok mahdut bir rol oynar. Sânâyiler dinamik gücünü tekniği teknolojikleştirerek sağladı. Marx’ın kabaca üretici güçler dediği bir boyuttur bu. Teknolojiyi sanâyi medeniyeti var etti. Onunla beslendi, güçlendi. Gelin görün ki, elektronikten dijitale evrilen sıçrama bir aşamadan sonra bizzat sanâyinin kurulu (konvansiyonel) yapılarına karşı aşındırıcı, giderek yıkıcı bir mâhiyet kazandı. Târihsel diyâlektik açısından aslında beklenen bir gelişmedir bu. Sanâyi medeniyeti zâten hanidir yaşlanmakta ve mevcut yapısal donanımı ile kendisini yeniden üretmekte çok zorlanmaktaydı. En başta toplumsal yapı artık sanâyiyi taşımamaktaydı. Teknolojik sıçrayışlar ona en ağır ve son darbeyi vurdu. Elyevm idrâk ettiğimiz savaş iklimi sanâyi medeniyetinin son çırpınışıdır aslında. Tuhaf olan toplumsal-kültürel-demografik yapılarıyla Batı bu hesaplaşmaya hazır olmanın çok uzağında. Ama kör topal da olsa bu işten caymış değiller. Küresel savaş tekmil sanâyileşmiş toplumları içine çeken bir karadelik aslında. Neticede hepsinin kaybedeceği âşikâr. Çok dikkât çeken bir husus ise bu savaşın taraflarını oluşturmakta, cephelerini aşmakta yaşanan savruluşlar ve çılgınlıklar. Sanâyileşmiş Batı’nın hasımları olarak ilân edilen Çin ve Rusya da sanâyileşme ve kapitalistleşme tecrübesini idrâk etmiş ve sözde antikapitalist ideolojik itirazlarını kaldırmış olan devlet uluslar. O zaman Batı jeokültürel dinamiklerini onlara aşırı mânâlar yükleyerek devreye sokuyor. Batı, kendi geliştirdiği kültürel dinamiğini budamaya karar verdi. Yâni “şeytânî” olarak gördüğü Çin ve Rusya üzerinden Doğu’yu topyekûn tasfiyeye soyundu. Bu akıl dışı yeltenme aslında bir intihardır. Çünkü Doğu’nun olmadığı yerde artık Batı da olmayacaktır. Dengeci Kissinger aklını tasfiye eden ve tekmil Avrupa’yı da istilâ eden meydan okuyucu Neocon kafası tam da budur.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.