pendik escort bayan
https://www.ozmenpc.com/masaustu-pc-oyuncu
ak
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Irak ziyaretinin zamanlamasında Ankara’da gerçekleşen ABD-Türkiye “terörle mücadele” görüşmelerinin anlamı da budur.

Bir, Bağdat’da yaşananlar ve Irak’ın kuzeyinde yaşanacaklar, yeni küresel jeopolitiğin Türkiye’ye sunduğu riskler ve fırsatlar manzumesinde ilk hayata geçecek öge gibi duruyor… İki, yıllar içinde uzun uzun anlatıldığında intibak edemeyen görsel akıllar, belki kontrastlar üzerinden anlayabilirler; Cumhurbaşkanı Bağdat’ta artık eskisi gibi olmayacak Ortadoğu’nun imzalarını atarken, Almanya Cumhurbaşkanı Erdoğan dönene kadar ‘döner keserek’ bekliyordu… Üç, On yıllardır ABD/İngiltere/İsrail’in zulmü altında inleyen bölgenin, milyonlarca vatandaşını kaybetmiş, hâlâ da bölünme tehlikesi yaşayan ülkesi Irak’ta çıkış ışıklarından biri yanarken, ‘kandiller’ sönüyor…   Dört, En dikkat çekici olan-ki, ‘fırsatlar ve riskler’ derken, Irak’ta fırsatı değerlendiriyoruz değil, fırsatı iyi yönetmeye soyunuyoruz, aksi halde riskler bekliyor anlamındadır-‘onların sessizliğidir’! ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İsrail hatta Rusya’nın sessizliğini şu aşamada “kabullenme” sayabiliriz ama “sindirme” değildir! Beş, Irak maalesef, hâlâ ABD’nin, işgal demeyelim, etkisi altında bir ülkedir. “Koalisyon artık gitsin” diyen Bağdat, diğer üyeleri gönderebilmiş ama Amerikan varlığının çözümünü yine zamana bırakmıştır… Altı, Keza ülkede Tahran’ın nüfuzundan bahsederken de dolgunluğu, eti-butu konusunda eksiksiz tarifimiz, “haa, demek öyle” diyeceğimiz idrakimiz yok…   Yedi, son iki maddeyi saymamızın nedeni, dördüncü maddedeki sessizliği kulak kabartarak, göz kırpmadan takip gerektiğinin ikazıdır!.. Sekiz, şimdilik, BAE-Katar-Irak-Türkiye kümesinden ortaya çıkan fırsatın tadını kaçırmadan konuyu kırmızı bir dosyanın içine koyalım ama rafa kaldırmadan devam edelim; bu “yol”, Hindistan, Balkanlar-Avrupa ve doğu yönünde Hazar-Kafkaslar’la bağlanacaktır… Dokuz, Türkiye’nin “etki alanını” haritalandıralım. Irak ziyareti tamamlanmış bulunuyor, vaat ettikleri üzerine daha konuşacağız ama eş zamanlı olarak; Almanya Cumhurbaşkanı’nın Türkiye ziyareti, Mısır Cumhurbaşkanı’nın Türkiye ziyareti, Yunanistan Başbakanı’nın ziyareti ve nihayet-tam kesinleşmeyen-Cumhurbaşkanı Erdoğan-ABD Başkanı Biden buluşması sıradadır…   On, Kasım seçimlerinde koltuğunda kalacak mı belli olmamasına rağmen içlerinde en kritik olan yine Biden randevusudur. Fakat randevu listesinde olanlar kadar olmayanları da görmek lazım; Rusya lideri Putin’in bir türlü gerçekleşmeyen Ankara ziyaretini önemsemeliyiz. İsveç-Finlandiya-NATO sürecinden bu yana, Ankara-Moskova ilişkilerinin kötüye gitme denemez ama matlaştığını kâbul gerekiyor. Şartlar iki ülkenin de ilişkileri bozma lüksünün bulunmadığını dayatıyor ama gerçek budur. Kremlin’in 9 Mayıs’ı, Türkiye-ABD buluşmasını görmek istediği hissediliyor… On bir, sonuçlarına bakılır ama ABD seyahati şudur; Biden hükümetinin dört yıl boyunca Türkiye’yi, bizzat Erdoğan’ı dışladıktan sonra “şimdi kucak açmasını” anlamamız gerekiyor… On iki, ABD, Türkiye’yi ve liderliğini ne kadar kötü gösterse de, jeopolitik gerçekliğini yenemedi! Hatta karşısında yenildi. Üstelik gördü ki, sabit Türk jeopolitiği yok. Gelişiyor, yayılıyor…   On üç, Ankara’nın aşağıda tarif edeceğimiz alanı o kadar genişledi ki, ABD’nin hedeflediği sahaların içine girdi. 11 Eylül’den bu yana Amerika’nın sistematik olarak dünya çapında yürüttüğü, “tarafını seç” politikasının-başka bir kaç ülke ile birlikte-Ankara’ya sökmediğini gördü! On dört, Kıyas açısından; İran’ın Ortadoğu’da yükselen jeopolitiğini izah ederken Çin ve Rusya desteğini söylüyoruz ama Türkiye’nin stratejik payandaları küresel bağlamlardan geliyor; Ukrayna’daki pozisyonu Avrupa-Rusya-ABD demektir. Çin-Rusya’nın, ABD-İngiltere üzerinde yarattığı gerilimde Türk pozisyonu ‘dünya’ demektir. Karadeniz-Akdeniz-Kızıldeniz-Basra-Hazar havzası, Hindistan dahil, (Irak yolu odur! Pakistan-Afganistan içindedir) tek miğferdir ve Ankara yine oradadır. Daha İsrail’i ağzımıza bile almadık, Ermenistan’daki Doğu-Batı rekabetine el sürmedik… On beş, bu mânada Türkiye, Ortadoğu’nun tamamı, Afrika, Trans-Kafkasya’nın tamamı, Hazar, Batı Asya’nın tamamı ve Hindistan’a komşu (!), Balkanlar’ın tamamı (Yunanistan-Bulgaristan adımları gözümüzün önündedir), üzerine Kuşak-Yol’dur, Çin-İngiltere’dir. İsveç-Finlandiya, Karadeniz-Kuzey Kutbu’dur!   On altı, ABD’nin aklınca cezalandırdığı Türkiye’yi, “müttefikini” şimdi hatırlamasının ardındaki temel faktör, Türkiye’nin oyun değiştirici gücü nedeniyle, Amerikan çıkarlarının sürdürülebilmesi için, Ankara’nın karşısında alçalmasıdır… On yedi, Irak ziyaretinin zamanlamasında Ankara’da gerçekleşen ABD-Türkiye “terörle mücadele” görüşmelerinin anlamı da budur. (Washington-Ankara-Bağdat arasında bu konuda yakınlaşma mı var?) Türkiye’nin Irak’tan bölgeye açtığı masaya bakarken ‘sessizleşilmesi’ de işte yukarıdaki tablodur… On sekiz, Türkiye’nin bölgesel ve küresel cephelerde mevcut ve yaklaşan çatışma alanlarındaki yeri için, Amerikan politikalarına sıklıkla gösterdiği dişin yumuşatılması gerekiyordu. Budur. Şimdi hassas konu, Türkiye’nin bahsettiğimiz o çatışma alanlarında nasıl yürüyeceğini özenle seçmesidir! On dokuz, Bu okumalar Türk jeopolitiğini abartıyor mu? Bunu savunan çok. Ama böylece onlar dahi bir Türk jeopolitiğini kabul etmiş oluyorlar. ‘Sorun abartılması’ demek, ‘daha ileri gitmeyin’ demektir… Yirmi, Türkiye’nin klasik, coğrafyadan miras stratejik değer okumasında takılıp kalmışlardır. Hani şu meşhur, ‘Asya’yı Avrupa’ya bağlama’ klişesi. Bu mevcudun üzerine çıkmaktan korkuyorlar. ‘Türk jeopolitiği abartılıyor’ iddiasını her masaya sürdüklerinde sonuna ekledikleri, ‘aman Batı’dan uzaklaşmayalım’ nasihati, bir tür ‘cenin pozisyonudur’. Ana rahmini ABD sanıyorlar…
Ekleme Tarihi: 24 Nisan 2024 - Çarşamba

Irak ziyaretinin zamanlamasında Ankara’da gerçekleşen ABD-Türkiye “terörle mücadele” görüşmelerinin anlamı da budur.

Bir, Bağdat’da yaşananlar ve Irak’ın kuzeyinde yaşanacaklar, yeni küresel jeopolitiğin Türkiye’ye sunduğu riskler ve fırsatlar manzumesinde ilk hayata geçecek öge gibi duruyor…
İki, yıllar içinde uzun uzun anlatıldığında intibak edemeyen görsel akıllar, belki kontrastlar üzerinden anlayabilirler; Cumhurbaşkanı Bağdat’ta artık eskisi gibi olmayacak Ortadoğu’nun imzalarını atarken, Almanya Cumhurbaşkanı Erdoğan dönene kadar ‘döner keserek’ bekliyordu…
Üç, On yıllardır ABD/İngiltere/İsrail’in zulmü altında inleyen bölgenin, milyonlarca vatandaşını kaybetmiş, hâlâ da bölünme tehlikesi yaşayan ülkesi Irak’ta çıkış ışıklarından biri yanarken, ‘kandiller’ sönüyor…
 
Dört, En dikkat çekici olan-ki, ‘fırsatlar ve riskler’ derken, Irak’ta fırsatı değerlendiriyoruz değil, fırsatı iyi yönetmeye soyunuyoruz, aksi halde riskler bekliyor anlamındadır-‘onların sessizliğidir’! ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İsrail hatta Rusya’nın sessizliğini şu aşamada “kabullenme” sayabiliriz ama “sindirme” değildir!
Beş, Irak maalesef, hâlâ ABD’nin, işgal demeyelim, etkisi altında bir ülkedir. “Koalisyon artık gitsin” diyen Bağdat, diğer üyeleri gönderebilmiş ama Amerikan varlığının çözümünü yine zamana bırakmıştır…
Altı, Keza ülkede Tahran’ın nüfuzundan bahsederken de dolgunluğu, eti-butu konusunda eksiksiz tarifimiz, “haa, demek öyle” diyeceğimiz idrakimiz yok…
 
Yedi, son iki maddeyi saymamızın nedeni, dördüncü maddedeki sessizliği kulak kabartarak, göz kırpmadan takip gerektiğinin ikazıdır!..
Sekiz, şimdilik, BAE-Katar-Irak-Türkiye kümesinden ortaya çıkan fırsatın tadını kaçırmadan konuyu kırmızı bir dosyanın içine koyalım ama rafa kaldırmadan devam edelim; bu “yol”, Hindistan, Balkanlar-Avrupa ve doğu yönünde Hazar-Kafkaslar’la bağlanacaktır…
Dokuz, Türkiye’nin “etki alanını” haritalandıralım. Irak ziyareti tamamlanmış bulunuyor, vaat ettikleri üzerine daha konuşacağız ama eş zamanlı olarak; Almanya Cumhurbaşkanı’nın Türkiye ziyareti, Mısır Cumhurbaşkanı’nın Türkiye ziyareti, Yunanistan Başbakanı’nın ziyareti ve nihayet-tam kesinleşmeyen-Cumhurbaşkanı Erdoğan-ABD Başkanı Biden buluşması sıradadır…
 
On, Kasım seçimlerinde koltuğunda kalacak mı belli olmamasına rağmen içlerinde en kritik olan yine Biden randevusudur. Fakat randevu listesinde olanlar kadar olmayanları da görmek lazım; Rusya lideri Putin’in bir türlü gerçekleşmeyen Ankara ziyaretini önemsemeliyiz. İsveç-Finlandiya-NATO sürecinden bu yana, Ankara-Moskova ilişkilerinin kötüye gitme denemez ama matlaştığını kâbul gerekiyor. Şartlar iki ülkenin de ilişkileri bozma lüksünün bulunmadığını dayatıyor ama gerçek budur. Kremlin’in 9 Mayıs’ı, Türkiye-ABD buluşmasını görmek istediği hissediliyor…
On bir, sonuçlarına bakılır ama ABD seyahati şudur; Biden hükümetinin dört yıl boyunca Türkiye’yi, bizzat Erdoğan’ı dışladıktan sonra “şimdi kucak açmasını” anlamamız gerekiyor…
On iki, ABD, Türkiye’yi ve liderliğini ne kadar kötü gösterse de, jeopolitik gerçekliğini yenemedi! Hatta karşısında yenildi. Üstelik gördü ki, sabit Türk jeopolitiği yok. Gelişiyor, yayılıyor…
 
On üç, Ankara’nın aşağıda tarif edeceğimiz alanı o kadar genişledi ki, ABD’nin hedeflediği sahaların içine girdi. 11 Eylül’den bu yana Amerika’nın sistematik olarak dünya çapında yürüttüğü, “tarafını seç” politikasının-başka bir kaç ülke ile birlikte-Ankara’ya sökmediğini gördü!
On dört, Kıyas açısından; İran’ın Ortadoğu’da yükselen jeopolitiğini izah ederken Çin ve Rusya desteğini söylüyoruz ama Türkiye’nin stratejik payandaları küresel bağlamlardan geliyor; Ukrayna’daki pozisyonu Avrupa-Rusya-ABD demektir. Çin-Rusya’nın, ABD-İngiltere üzerinde yarattığı gerilimde Türk pozisyonu ‘dünya’ demektir. Karadeniz-Akdeniz-Kızıldeniz-Basra-Hazar havzası, Hindistan dahil, (Irak yolu odur! Pakistan-Afganistan içindedir) tek miğferdir ve Ankara yine oradadır. Daha İsrail’i ağzımıza bile almadık, Ermenistan’daki Doğu-Batı rekabetine el sürmedik…
On beş, bu mânada Türkiye, Ortadoğu’nun tamamı, Afrika, Trans-Kafkasya’nın tamamı, Hazar, Batı Asya’nın tamamı ve Hindistan’a komşu (!), Balkanlar’ın tamamı (Yunanistan-Bulgaristan adımları gözümüzün önündedir), üzerine Kuşak-Yol’dur, Çin-İngiltere’dir. İsveç-Finlandiya, Karadeniz-Kuzey Kutbu’dur!
 
On altı, ABD’nin aklınca cezalandırdığı Türkiye’yi, “müttefikini” şimdi hatırlamasının ardındaki temel faktör, Türkiye’nin oyun değiştirici gücü nedeniyle, Amerikan çıkarlarının sürdürülebilmesi için, Ankara’nın karşısında alçalmasıdır…
On yedi, Irak ziyaretinin zamanlamasında Ankara’da gerçekleşen ABD-Türkiye “terörle mücadele” görüşmelerinin anlamı da budur. (Washington-Ankara-Bağdat arasında bu konuda yakınlaşma mı var?) Türkiye’nin Irak’tan bölgeye açtığı masaya bakarken ‘sessizleşilmesi’ de işte yukarıdaki tablodur…
On sekiz, Türkiye’nin bölgesel ve küresel cephelerde mevcut ve yaklaşan çatışma alanlarındaki yeri için, Amerikan politikalarına sıklıkla gösterdiği dişin yumuşatılması gerekiyordu. Budur. Şimdi hassas konu, Türkiye’nin bahsettiğimiz o çatışma alanlarında nasıl yürüyeceğini özenle seçmesidir!
On dokuz, Bu okumalar Türk jeopolitiğini abartıyor mu? Bunu savunan çok. Ama böylece onlar dahi bir Türk jeopolitiğini kabul etmiş oluyorlar. ‘Sorun abartılması’ demek, ‘daha ileri gitmeyin’ demektir…
Yirmi, Türkiye’nin klasik, coğrafyadan miras stratejik değer okumasında takılıp kalmışlardır. Hani şu meşhur, ‘Asya’yı Avrupa’ya bağlama’ klişesi. Bu mevcudun üzerine çıkmaktan korkuyorlar. ‘Türk jeopolitiği abartılıyor’ iddiasını her masaya sürdüklerinde sonuna ekledikleri, ‘aman Batı’dan uzaklaşmayalım’ nasihati, bir tür ‘cenin pozisyonudur’. Ana rahmini ABD sanıyorlar…
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.