Terör örgütü PKK yandaşları geçtiğimiz günlerde Avrupa sokaklarında terör estirdi. Kalabalık gruplar halinde dolaşarak Türk vatandaşlarına, işyerlerine ve araçlarına saldırdı. İlk olay Belçika’da, iki ayrı şehirde yaşandı. Almanya Hannover’deki Türk Başkonsolosluğu binasına baltalarla saldırı girişimi oldu. Terör yandaşlarının PKK’lı Firaz Korkmaz’ın Türkiye’ye iadesini engellemek amacıyla Charles De Gaulle Havalimanı’nda Fransız yetkilileri hedef alması da ibretlikti.
Bu provokatif girişimler üzerine Dışişleri Bakanlığı Brüksel ve Berlin nezdinde girişimlerde bulundu. Söz konusu ülkelerde yaşayan Türk vatandaşlarının sağduyusu, ilgili ülke güvenlik güçlerinin müdahalesiyle olaylar büyümeden sona erdi.
Peki, Avrupa’nın göbeğinde neler oluyor? Kaynaklarımı yokladım. Yapılan bazı yorumları aktarayım: Terör örgütü PKK, yaşadığı kan kaybını Avrupa’da huzursuzluk çıkararak telafi etmeye çalışıyor. Avrupa’da Türk düşmanlığı üzerinden safları sıklaştırmaya çabalıyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın söylediği gibi “PKK köşeye sıkıştıkça, yıllardır onlara müsamaha gösteren ülkelerde terör estiriyor.”
BRÜKSEL’DEN ŞAŞIRTICI ÇIKIŞ
Ben Avrupa sokaklarındaki bu terör hareketlenmesini Türkiye’nin Irak’la yaptığı müzakerelere bağlıyorum. Ankara önümüzdeki aylarda Irak’ın kuzeyine kapsamlı bir operasyon düzenleyeceği sinyalini verdi. ABD’nin bölgeden çekileceği söylentileri de yayılıyor. Bu tablo terör örgütünü tedirgin ediyor. Örgüt Avrupa sokaklarını karıştırarak dikkat çekmeye, kendisini gündem haline getirmeye çalışıyor. Ancak işler bu kez istediği gibi gitmiyor.
Bunu Avrupalı yetkililerin tutumundan anlıyoruz. Belki de ilk kez Avrupalı isimler terör yandaşlarını kollayan genel tutumlarından farklı davrandılar. Belçika Başbakanı Alexander De Croo “Terör örgütü olarak sınıflandırılan PKK gibi bir örgüte sempati gösterisi yapmak ve provokasyonda bulunmak tolere edilemez” dedi. Bu önemlidir. Yapılan analizlere göre NATO’ya üyelik sürecinde Ankara’nın baskısıyla İsveç’te PKK aleyhine çıkarılan yasalar diğer Avrupa başkentlerini de pozisyonlarını değiştirmeye zorluyor. Ve elbette Rus tehdidi, Avrupalıları Ankara ile daha fazla konuşmaya, Türkiye’nin hassasiyetlerini dikkate almaya itiyor.
DEAŞ MOSKOVA SALDIRISIYLA NEYİ ENGELLEDİ?
İsrail’in sıkıştığı bir konjonktürdü. ABD, Netanyahu yönetimine Refah’a saldırmaması için baskı yapıyordu. Netenyahu’nun amacı çatışmayı kasımdaki ABD seçimlerine kadar sürdürmek ve Trump Başkan olursa Gazze’deki işgali kalıcılaştırmaktı. Daha önce ABD’nin Netanyahu’yu göndererek ellerini yıkamak istediğini yazmıştık. Washington’un planı İsrail lehine bir anlaşmayla iki devletli çözümü sağlamak, Tel Aviv’in bölgesel güvenliğini konsolide etmek ve dikkatini Çin’e odaklamaktı. (Bir hatırlatma: ABD’nin bölgeden çekilme konusunda güçlü işaretler verdiğini, bu süreçte DEAŞ’la mücadelede Ankara’dan destek isteyeceğini yazmıştık.)
Bu konuda en keskin çıkış İsrail’in ABD kongresindeki bir numaralı destekçisinden geldi. Demokrat partili Chuck Schumer İsrail’de seçim çağrısında bulundu. Bu çıkışı ABD Başkanı Biden da destekledi. Üstelik ABD, BM Güvenlik Konseyi’nde Gazze’de ateşkes çağrısında bulunan karar tasarısını ilk kez veto etmedi.
DEAŞ’ın Moskova’daki kanlı terör eylemi bu konjonktüre denk düşer. Daha önce Türkiye ve İran’da saldırılar düzenleyen terör örgütü DEAŞ, bu eylemle İsrail üzerindeki kamuoyu baskısını hafifletmiştir. Dikkatleri Gazze’den başka bir yere çekmiştir. Bölgeden çekilme yönünde işaretler veren ABD’nin önüne DEAŞ tehdidini yeniden koymuştur. Bu örgüt bir piyondur, tartışmasız bir şekilde İsrail’in bölgesel çıkarlarına hizmet etmektedir.
Ama en az bunun kadar önemli bir konu daha var. O da Ukrayna-Rusya savaşını ilgilendiriyor. Buradan sonra anlatacaklarım sadece analiz değildir.
BİRİLERİ ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI İSTİYOR
Ukrayna’daki savaş bir kilitlenmeye girmiş durumda. Rusya bu savaşı sürdürülebilir görüyor. Pozisyonundan geri adım atmıyor. Ukrayna ABD’den yardım alamıyor. AB ülkeleri ise savunma harcamalarına ağırlık veriyor. AB başkentleri ile Moskova arasındaki söz düellosu tehlikeli bir noktaya gidiyor. Bu tablo karşısında Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski farklı kaynaklara yönelmeye çalışıyor. Uzun bir süredir diyalog kurmadığı Ankara’ya geçtiğimiz ay apar topar bu yüzden geldi. Çin’le de dirsek teması arıyor.
Ankara, Batılı muhataplarına Ukrayna’da uygulanan politikanın iki yıldır bir sonuç vermediğini ısrarlı bir şekilde anlatıyor. Batı’nın planı Ukrayna’yı 2024 yılında elden geldiğince silahlandırarak sahada kazanım elde etmesini sağlamak, daha sonra 2025 yılının ilk aylarında iki tarafı barış masasına oturtmak. Ancak Ukrayna’nın sahada kazanım elde etmesinin de bir garantisi yok. Batılı başkentler Ankara’dan 2025’te kurulması öngörülen barış masasında müzakere başlıklarının oluşması için destek bekliyor.
Tahıl krizinin çözümü için Ankara’nın yaptığı arabuluculuk çalışmalarını bu başlıklardan birisi olarak değerlendirebiliriz. Öğrendiğime göre tahıl krizine çözüm için daha geniş kapsamlı bir paket hazırlandı. Bu diplomasinin işleyebilmesi için iyi bir başlangıç olacaktı. Zelenski Ankara’ya geldiğinde konu masadaydı. Putin’in -eğer terör saldırısı nedeniyle ertelenmezse- nisan ayında Türkiye’ye yapması beklenen ziyaretin esaslı gündem maddelerinden biri de bu olacaktı. Kimi isimler “pürüzler daha önce de vardı” dese de DEAŞ saldırısının bu diplomatik çabaların da geleceğini tehlikeye atacağı söyleniyor. Son tahlilde Rusya, kalbinde yaşanan terör saldırısını Ukrayna ve Batılı güçlerle ilintilendiriyor. Bu fikrinden vazgeçecek gibi de değil.