Her seçim kendi içinde değerlidir.
2023 Genel Seçimleri olarak adlandırılan Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri, ülke yönetimini emanet edeceğimiz başkanın ve yönetici kadrosunun seçimiydi.
İçinde yer aldığımız ateş çemberinde ülkemizin bekasını gözetecek, içteki hainlerin, bölücülerin, emperyalizme uşaklık edenlerin şer heveslerini onların kursaklarında bırakacak bir yöneticinin seçilmesi elzemdi.
Şükürler olsun sonuç da bu yönde tahakkuk etti ve milletinin, ülkesinin sevdalısı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın emaneti 2023 Genel Seçimleriyle yenilendi.
Şimdi yeni bir seçimin arifesindeyiz.
Nasipse bu pazar günü de yerel yöneticileri seçmek üzere oy kullanacağız.
Milletin ve devletin bekası esasında yerel yönetici seçimlerinin, genel seçimin değerine göre üç kadem daha geride kaldığını söyleyebiliriz.
Buna rağmen genel seçim fertleri değil doğrudan milleti esas alması bakımından adı üstünde -genel iken-, yerel seçim fiili olarak doğrudan fertlerin hayatını ilgilendirmesi bakımından özeldir.
Toplum hayatında özel olandan genele geçildiği ya da fertten topluma doğru bir açılma gerçekleştiği için, zikrettiğimiz genellikte özel (ferdî), özel olanda da genel bir yönün bulunduğu aşikardır.
Başka bir ifadeyle Cumhurbaşkanı milletin ve devletin emini, yerel yönetici şehrin eminidir. Her bir şehirde fertlerin hayatını kolaylaştırmaya, iyileştirmeye yönelik emanetin tam olarak ifa edilmesi, son tahlilde devlet emanetindeki işleyişi de belirleyecektir.
Bu nedenle yerel seçimler, yukarıda zikrettiğimiz bağlamda genel seçimlerden murat edilenin hem eşiği hem de o muradın fertlerin hayatına iyi hizmet, huzur, güven ve selamet olarak yansıtılmasıdır; genel seçimlere göre üç kadem daha geride kalması ise görecelidir.
Yerel seçimlerde taraftarlık hararetinin yükseldiği; parti rekabetlerinin kızıştığı; reklam gürültülerinin sair sesleri bastırdığı; suçlamaların, savunmaların, iddiaların havada uçuştuğu… bir ortamdan geçtiğimizi paranteze alarak, yukarıda çerçevelemeye çalıştığımız hususlar planında daha önemli bir gerçeği tartışmaya açmanın gereğine inanıyoruz.
Şöyle ki, insanlar ezelden beri dost-düşman olarak ikiye ayrılmıştır. Bunların arasında iki tarafın da kendi yararlarını önceledikleri antlaşmalar vardır, bu aynı zamanda siyasetin de temelidir.
“Dost ve düşman kavramlarının somut ve varoluşsal anlamlarıyla kavranması zorunludur; bu kavramlar, metafor ya da simge olarak algılanmamalı, ekonomik, ahlaki ve diğer tasavvurlarla, hele hele psikolojik anlamda kişisel duygu ve eğilimlerimizin ifadesiyle karıştırılıp zayıflatılmamalıdır. Dost ve düşman kavramları normatif ya da ‘saf düşünsel’ karşıtlıklar değildir. Liberalizm, kendine özgü fikir ve ekonomi ikilemiyle düşmanı iş dünyasında rakibe, manevi bakımdan da tartışmanın karşı tarafına dönüştürmeye çalıştı. Oysa ekonomik alanda düşman yoktur, sadece rakip vardır; tümüyle ahlaki ve etik açıdan kavranan bir dünyada ise sadece bir tartışmanın karşı tarafı mevcuttur. (…) Burada mesele, varsayım ya da normlar değil, dost-düşman ayrımına dair varoluşsal gerçeklik ile bu ayrımın hakikaten gerçekleşme ihtimalidir. Yukarıda anılan umutları ve eğitsel saikleri ister paylaşın ister paylaşmayın, bugün halkların hâlâ dost ve düşman ekseninde gruplandırıldığını, bu karşıtlığın siyasal açıdan var olan tüm halklar için gerçek bir olasılık olarak varlığını sürdürdüğünü mantıken yalanlamak mümkün değildir.
O halde düşman, rakibimiz ya da genel anlamda hasmımız değildir. Düşman, antipatik duygularla nefret ettiğimiz kişisel hasmımız da değildir. Düşman sadece, gerçek bir olasılık olarak, insanlardan oluşan bir bütün karşısında mücadele eden benzer bir bütündür. İnsanlardan oluşan bir bütünlük, hele ki tüm bir halka dayandırılan bütünlük, kendinde kamusal nitelik taşıdığından, düşman da sadece kamusal düşmandır.” (Carl Schmitt, Siyaset Kavramı, trc.: Ece Göztepe, Metis Yayınları)
Bu tanım, ayrım ve tasvir ilk bakışta ürperticidir ama gerçekliği som bir hakikattir!
Antlaşma vurgumuzdan hareketle, meramımızı kısaltarak söyleyecek olursak:
Şehir özelinde millet sevdalısı adaylardan beklenen asıl şey, siyaset sahnesinde şimdiye kadar sergilenen her durumu kıymetli bir tecrübe olarak görmeleri ve artık yöneticilikleri sadece dostları tarafından talep edilen değil, düşmanları tarafından da şevkle arzulanan biri olma katına yükselmeleridir.
Bunu dağ yürekli adamların büyük seçime doğru yürüyüşü olarak da adlandırabiliriz. Bugün Hamza Dağ’ın, Murat Kurum’un, Murat Aydın’ın, Ömer Arısoy’un vb. yürüyüşüdür bu.
Dağ yürekli adamların şimdi başlayıp gelecekte hâkim kılmaları gereken en asil yürüyüş!