Ekleme
Tarihi: 11 Mart 2024 - Pazartesi
Geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen Antalya Diplomasi Forumu sonrasında yazdığım yazıda, Türkiye’nin artan diplomatik temaslarının yansımalarını analiz etmiştim. Rakamlarla çok açık biçimde görüldüğü üzere Türkiye’nin bölgesinde ve küresel alandaki etkisi, dünya çapında genişlettiği diplomatik ağla mümkün olmaktadır. Bu nedenle dünyanın muhtelif yerlerinde inşa edilen diplomatik kanallar, çok kısa bir zaman içerisinde farklı işbirliklerine zemin hazırlamakta ve Türkiye’nin etki alanının genişlemesine vesile olmaktadır.
Türkiye’nin hem bölgesel hem de küresel birtakım sorun alanlarına arabulucu ya da farklı statülerle dahil olması, sorunun çözümü anlamında önemli. Son dönemde dünya siyasetinin yaşadığı tıkanıklar da düşünüldüğünde, bu rolün ne denli değerli olduğu anlaşılmaktadır. Bir yanda ABD’de Trump ve Biden arasında salınan ABD seçmeni diğer yanda Avrupa’da Merkel sonrası lider krizi yaşayan Avrupa’nın politik açıdan sıkışmışlıkları. Avrupa’da son dönemde artan yabancı karşıtlığına paralel olarak ABD’de de en önemli sorun alanlarından birisi olarak gösterilen sığınmacılar meselesi politikanın en netameli alanlarından birisi. Öyle ki önseçimler sürecinde sığınmacılar konusunu gündeminde tutan Trump’ın en önemli seçim vaatlerinden birisi de bu konu.
Rusya-Ukrayna Savaşı
Dünya siyasetinin yaşadığı bu tıkanıkların son dönemdeki en önemli yansımalarından birisi de Rusya-Ukrayna Savaşı. 2022 Şubatında başlayan ve bugüne değin süregelen bu savaşın bölgede ciddi kırılmalara işaret ettiği açık. Kafkasya’nın dünyadaki yeni güç denklemindeki rolü de düşünüldüğünde ciddi bir krize işaret eden bu durumun nasıl sonlandırılacağı önemli bir bahis. Hatırlayacak olursak Rusya Devlet Başkanı Putin, Tucker Carlson’a verdiği röportajda, savaşın sonlandırılması anlamında önemli mesafeler kat edildiği fakat İngiltere eski Başbakanı Johnson’un müdahil olmasıyla sürecin akamete uğratıldığını ifade etmişti. İstanbul’da yapılan görüşmelere atıf yapan Putin, Batılı devletlerin sürece nasıl ve ne ölçüde müdahil olduklarını da aktarmaktadır.
Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’nin planlanmayan bir Türkiye ziyareti sonrasında yeniden gündeme gelen bu konu, bölgede savaşın durdurulmasında Türkiye’nin rolüne işaret etmesi anlamında önemli. Nitekim Batı, bu süre içerisinde Rusya’yı çevreleme stratejisi gereğince çeşitli adımlar atmış ve savaşın kontrollü biçimde sürdürülmesine katkı sağlamıştır. Hem finansman hem de askeri açıdan destek verdikleri Ukrayna’nın savaşı ne kadar daha sürdürebileceği tartışmalı. Ukrayna açısından tahammül yükünün aşıldığına işaret eden birçok gösterge, bölgede barışa ne denli ihtiyaç duyulduğunun da göstergesidir.
Batılı devletlerin süreç içerisinde attıkları adımların zamanla sınırlandırılması, Ukrayna açısından bir diğer işaret. Macron’un Rusya’nın Kiev’e girmesi durumunda asker göndere-ceklerini söylemesine rağmen Avrupa kamuoyunda bu açıklamanın ciddiyetine ilişkin sorular söz konusu. Aynı soruya muhatap olan Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un sadece kahkaha atması ise durumun “ciddiyetini” göstermektedir.
Savaşların Sürdürülebilirliği ve Maliyetleri
Savaşların sürdürülemez olduğunu bir süre sonra idrak edenlerin barışın yollarını araması kaçınılmaz. Nitekim uzun süreli yaşanan çatışma ve savaşların halklarda yapısal sorunları tetiklediği bir gerçek. Öyle ki yıllardır süren Suriye iç savaşı neticesinde bölgedeki halk, sağlık sorunları açısından ciddi problemlerle karşı karşıya. Örneğin kamplarda uzun yıllardır yaşayan insanlarda, kötü yaşam koşullarından dolayı bağışıklık sistemleri iflas etmekte ve önemli sağlık sorunları görülmektedir. Sağlık örgütlerin çalışmalarına bakıldığında da uzun süreli savaşlarla mücadele etmek zorunda kalan insanların ortalama yaşam sürelerinin kısaldığı ve önlenemez sağlık sorunlarıyla yüzleşmek zorunda kaldıkları vurgulanmaktadır.
Bu durum, İsrail’in sadece 7 Ekim’den bu yana değil on yıllardır süren sistematik şiddet politikaları sonucunda da gözlemlenmektedir. İnsan hakları örgütleri ve Filistin otoritesinin paylaşımlarında her ne kadar öldürülen insan sayısı ön plana çıksa da hayatta kalma mücadelesi veren insanların temel insani gereksinimlerinden mahrum bırakılması büyük bir trajedi. Gıda ve suya erişimi kısıtlanan Gazze halkının yaşadığı sorunlar bu yönüyle gelecek yıllarda çıkacak yapısal sorunların da habercisi.
Hem bölge hem de dünyadaki kriz ve çatışma alanları, ülkelerin güçlü olmasını icbar etmektedir. Kendi gücünü dünyadaki çatışma bölgelerinin rehabilitasyonunda kullanmaktan imtina eden küresel güçlerin dünyayı sürükledikleri durum ortada. Elimizdeki tüm göstergelere bakıldığında Türkiye’nin başta savunma sanayii alanı olmak üzere diplomatik alanda kat ettiği mesafe, uluslararası arenada da dikkat çekmektedir. Bu nedenle Türkiye’nin bölgesel güç olma pozisyonun ötesine geçmesi ve orta uzun vadede bu gücü dünya sisteminin revizyonuna teksif etmesi olumlu sonuçlar doğuracaktır. Bugün birçok krize farklı statülerle dahil olmak suretiyle sorunların çözümünden yana olan Türkiye’nin daha güçlü bir pozisyonda olması durumunda yapacakları da ortada. Bugün İsrail terörünü durdurmak bir yana Filistin’e insani yardımları ulaştırmada sorun yaşayan bir küresel sistemin alternatif yorumlara ve meydan okumalara olan ihtiyacını ısrarla dillendiren Türkiye’nin tezleri daha fazla önem kazanmaktadır.