İngiltere ve ABD’de İsrail karşıtı gösteriler dikkatle takip ediliyor ve bu ülkelerde ilgili kurumlarla siyasetçiler Filistinlilere yönelik desteğin gittikçe artması karşısında yeni bir tutum geliştirmeye çalışıyor. Bu çerçevede İngiliz İşçi Partisi temsilcilerinin radikal İslamcıların İngiltere sokaklarını ele geçirdiğine dair beyanları oldukça kışkırtıcı yeni bir söylem biçiminin işaretidir. Hâlbuki Filistin için sokağa dökülenler etnik kökenleri bakımından farklıdır ve dinî olarak da homojen değillerdir. Bu, neredeyse bütün dünyanın İsrail’in vahşeti karşısında Filistin ve İsrail taraftarları olmak üzere ikiye ayrıldığı anlamına gelirken ırk, din, mezhep ve en önemlisi de coğrafya farkı ortadan kalkmaktadır. Bunu yeni tip küreselleşme olarak görülebilir miyiz sorusu önemlidir.
Anglosaksonların güdümündeki İsrail’in vahşi katliamları hakikaten iki ayrı küresel tarafın ortaya çıkmasına sebep oldu. Bu, İngiltere sokaklarına da yansıdı. Fakat İngiliz siyasetçiler eskinin alışkanlıklarıyla radikal İslamcılar kategorisine yeniden hayat vermeyi tercih etti. Aşırılıkçı İslamcılar kavramı ABD ve İngiltere İslam coğrafyasına yönelik yeni bir işgal ve istila dönemini başlattıklarında gündemimize girmişti. Diğer parti temsilcilerinin ve İngiltere başbakanının İngiliz İşçi Partisi sözcülerinin gündemine dâhil olması sokaklara yönelik yeni bir adım atılacağına işaret ediyor. Sokakları susturmak istedikleri çok açık. Kamuoyunun Filistinliler lehine şekillenmesine izin vermeyeceklerini ve yukarıdan müdahale yapılacağını açıkça göstermiş oldular.
İngiltere ve demokrasi başlığının yıllarca bütün dünyanın gündemini meşgul ettiği bilinmeyen bir şey değildir. Fakat bu yeni durum demokrasi bağlamının oldukça dışındadır. İngiltere ve ABD’nin yeni dönemde ortaya koyduğu siyaset biçiminin Batılı değerler bağlamında tartışılmadığı bir dönemdeyiz. Hatta genel olarak Batı’yı çifte standart uygulamakla suçlayanların sayısında dahi gözle görülür bir düşüş var. İngiltere ve ABD’nin Ukrayna Savaşı’nı bilerek körükledikleri ve İsrail’in vahşetine ortak oldukları neredeyse bütün dünya tarafından biliniyor. Soğuk Savaş döneminde ve daha eski devirlerde böyle bir ortaklığın görülmesini istemezlerdi. Hâlbuki bugün Filistin’de inşa ettikleri kolonyal yapıyı ne pahasına olursa olsun ayakta tutmak istediklerini gösteriyorlar. Batı’nın değerler meselesine tamamen dönemsel anlamlar yüklediğini söyleyebiliriz. Bu da eğer şartlar Anglosaksonların istediği boyutlara ulaşmazsa değerler meselesinin çok daha kapsamlı tartışmalara konu olacağına işaret eder.
Peki, İngiliz siyasetçiler İngiltere sokaklarında ve “kamusal” alanda Filistinlileri desteklemeye yönelik hareketliliği niçin bir sorun olarak gördü? Filistinlerin İsrail tarafından vahşice katledilmesini bir kenara bırakarak demokrasinin tehdit altında olduğunu dillendiren İngiliz siyasetçiler sıradan bir çaresizlikle mi yüzleşti? 7 Ekim’den sonra Filistinliler lehine gösterileri yasaklamışlardı, şimdi tehdit edildiklerini dillendiriyorlar. Bu çerçevede aşırı İslamcılık ve demokrasi karşıtlığını gündeme taşımaları kamuoyunda Filistinliler lehine bir canlanmadan endişe ettiklerini mi gösterir? Kuşkusuz bu yöndeki değişimler çok daha farklı tartışmaların kapısını aralayacaktır. Filistin meselesi Filistin meselesi olmaktan çıktı ve Anglosaksonların küresel hegemonyasına yönelik sorgulamaların bir parçası hâline geldi. Dolayısıyla İngiltere sokaklarında da kendini gösteren ve esasen Filistin meselesi etrafında şekillenen yeni muhalefet biçimini İslamcılık parantezine alarak farklı bir yöne sevk etmek istiyorlar. Demokrasi ve İslamcılık karşıtlığı denklemi geçmişte işe yaramıştı.
Filistinlilere yönelik desteğin İslamcılık gibi bir ideoloji ile izah edilemeyeceğini onlar da biliyor. Zira Filistinlilerin direnişiyle Brezilya’dan Güney Afrika’ya, İngiltere’den Almanya’ya, İspanya’dan İtalya’ya kıtalar ve ülkeler üstü yeni bir kamplaşmanın farklı bir boyut kazanma ihtimali var. Hemen fark edileceği gibi bu kadar geniş bir katılımın mütecanis bir yapı veya ideolojiye indirgenmesi imkânsızdır. Belki burada Marksizm’in yayılma sahası ile bugünkü kamplaşma arasında bir devamlılıktan bahsedilebilir mi sorusunu sorabiliriz. Bu yeni kamplaşmayı dinî kavramlarla tanımlamak da mümkün değil. Müslüman dünyada kalbi Anglosaksonlarla birlikte atan ülke ve çevreler olduğu gibi diğer tarafta Filistinlilere destek olanlar sadece Müslümanlardan ibaret değildir.