Filistin’de israil’in vahşeti başladığından beri kalemimi başka bir meseleye çeviremiyorum. Çok gündeme takılan biri olmadığımı biliyorsunuz, çoğu zaman önümüzden akıp geçen gündem başlıklarının bize kendi aslî gündemimizi unutturacak başlıklardan oluştuğunu düşünüyorum çünkü. En fazla birkaç gün içinde unutacağımız, oluşturulan toz dumanı hak etmeyen gündem başlıkları çoğu bunların. Bu başlıklardan herkes günü ‘aktiviteli’ geçirecek hararetli meseleler bulup çıkarıyor, taraf olup kayıkçı kavgalarına katılıyor. Akıp geçme mantığıyla oluşturulan bu başlıklar, tabiatları gereği akıp geçiyor.
Bu defa öyle değil ama... Bütün dünyanın gündemine çakılıp kalan ‘hakiki’ bir mesele var önümüzde. Gazze’de olanları unutmamak, unutturmamak bizim aslî meselemiz... O kadar öyle ki, bir an unutsak, kendimizi aslımıza ihanet etmiş gibi hissediyoruz. Bakmayın siz insanlık tarihinin en pervasız zulmünü herkesin gözü önünde en vahşi şekilde işleyen, en temel faaliyeti en alçakça biçimde teröristlik yapmak olan ve Batı dünyası tarafından finanse edilip şımartılan bu habis devletin yaptıklarına gözlerini kapatanlara, onlar belli ki kalpleriyle irtibatlarını tamamen yitirmişler. Çoğu öyle değil ama insanların; belki çaresizler, belki ağır şekilde suçluluk hissediyorlar, belki ihmalleriyle ağır yüzleşmeler yaşıyorlar ama kalpleri gerçekten Gazze için atıyor insanlığın büyük çoğunluğunun. Bu bütün dünyada böyle... Gazze, insan olanla olmayanı net biçimde ayırdı, ayrıştırdı. Bazılarının insanlığından şüphe etmek için artık çok net bir ölçütümüz var: Gazze!
Azıcık dahi insanlığı olanlar alamıyor bu meseleden gözlerini. Çünkü Gazze’deki minik bedenler değil sadece hedefte olan, bizim insanlığımız da aynı zamanda. Bu belayı bir an evvel, el birliğiyle, nasıl olacaksa o şekilde def edemezsek dünyanın başından, yaşanması zor bir yer olur artık ondan sonra yeryüzü. Şu anda bile, kıyamet kopacak olsa, herhalde hiçbirimizin içinde bir itiraz filizlenmez. Bu akıl almaz zulmün, bu herkesten çocuklara yönelen vahşetin bize rağmen yaşanabildiği bir dünyayı hak etmek için bugüne kadar bir şeyleri çok yanlış yapmış olmamız, yapmamız gereken çok hayati bir şeyleri de ihmal etmiş olmamız gerekir. Düz hesap bu! Bilmediğimiz bir şey de değil... Sadece şimdi, Gazze’de yüzümüze vurulmuş oldu bu acı, kahırlı gerçek!
Bütün bunlar olurken, bir başka meselenin kapağını açmaya güç yetiremiyor insan. Sen o meselenin ilk harfini yazarken bir, belki birkaç, belki onlarca masum çocuk bedeni düşüyor toprağa. Başlarına kahkahalar atan deccaller, leş kargaları üşüşmüşken hem de. Ve bu kıyametler kopartabilecek acılara dönüp bakmaya bile gerek görmeyen, kendi eğlencesinde dünyaperestler tepişirken orada burada...
Çocuklarımıza bu dereceye varan bir insanlıktan çıkmışlığı, böyle çıplak bir kalpsizliği, böyle insafsızca bir umursamazlığı nasıl izah edeceğiz? Dünyanın içine düştüğü bu bataklığı, bu içler daraltan girdabı nasıl anlatacağız? Nasıl açıklayacağız, zalimler bu kadar pervasızken, nasıl olup da bizim bu kadar çaresiz kaldığımızı, kalabildiğimizi?
Bu meselenin başından asla ayrılamayız, bu aynayı yüzümüze tutmaktan asla kaçınamayız. Gazzeli kardeşlerimizin yakınıp gocunmadan, ateşe göğüslerini tutarak giydiği bu ateşten gömleği üstümüze giyecek yüreğimiz yok belki... Ama hiç değilse, bu acılardan gözlerimizi, kulaklarımızı, kalplerimizi kaçıracak kadar da uzaklaşamayız insanlığımızdan.
Gazze bir çayı kaynar halde içer gibi yaksın kavursun içimizi... Belki iyi kötü kefaretimiz olur o dem!