Ebû Tâlib el-Mekkî [rahmetullahi aleyh] anlatıyor:
Allah Teâlâ’ya âşık bir veli vardı. Bütün malını mülkünü ve canını Allah yoluna adamıştı. Her nesi varsa Allah için harcıyor; geride hiçbir şey bırakmıyordu. Kendisine,
Senin bu muhabbetinin sebebi nedir? diye sorulduğunda,
İki insan gördüm, aralarında konuşuyorlardı. Onlardan işittiğim sözler beni bu hale sevketti dedi. Tanıdıkları,
Ne işittin? diye sordular; şunları anlattı:
Sevdiğiyle baş başa kalan biri sevgilisine, ‘Allah’a yemin ederim ki ben seni bütün kalbimle seviyorum, sen ise benden yüz çeviriyorsun’ dedi. Bunun üzerine sevgilisi,
‘Beni gerçekten seviyorsan, benim için ne vereceksin?’ diye sordu. O da,
‘Sahip olduğum bütün malımı mülkümü sana veririm, ayrıca son nefesime kadar da hizmetinde bulunur, kendimi sana feda ederim’ dedi. İşte o zaman ben,
‘Bir insan, kendisi gibi bir insanı bu kadar sever ve her şeyini onun hizmetine feda ederse, kulun yüce yaratıcısına karşı sevgisi nasıl olmalı’ diye düşündüm ve ben de her şeyimi yüce Allah’a feda ettim.