Ülkemizde İsrail’i İsrailliler kadar savunanlar var evet. Sayıları az değil hatta görünenden çok çok fazlası olduğunu söyleyebiliriz.
Hatırlayın, 7 Ekim günü ve sonrasındaki iki hafta boyunca İsrail’e fikren teslim olmuş zihniyet, memleketin gündemine hâkim olmak istiyordu. Hamas’ın Aksa Tufanı baskınları sonrasında “İsrail bunun intikamını çok ağır alacak” diyerek 45 gündür süren vahşetin kapılarını aralayanlar sıraya dizilmişti. “Toprak sattılar” yalanı üzerinde günlerce tepindiler ve merhamet duygularını peşin peşin gömdüler. Yüreği Tel Aviv’de atanların çokluğuna ilk başlarda çok şaşırmıştım. Mesela Fatih Altaylı, Oğuzhan Uğur, Nevşin Mengü, Can Ataklı ve Ümit Özdağ’ın şahsi gayretlerini -kendileri dahil- kimseler inkâr edemez.Bütün temsil ve kamuoyu güçleriyle İsrail’i savundular.
İsrail’i savunmak tabii ki suç değil. “Şimdilik” yaptırımı yok. Ancak bir müeyyidesi olmayacağı da garantisi değil. Hatta tüm dünyadan yükselen tepkilere bakarsak İsrail şimdiden, geniş ve farklı coğrafyalarda vicdanlara mahkûm edilmiş durumda. Sadece İsrail değil, başta Amerika ve Avrupa devletleri, toplumlar üzerinde telafisi mümkün olmayan ağır hasarlar bıraktılar. Vicdanları derinden yaraladılar. Kapanmaz yaralar açtılar. Medeniyet inşa etme iddiasındaydılar, itibarları yerle bir oldu. İmajları dağıldı. Zihinlerde artık bebek katili ülkeler ve liderler olarak kodlandılar.Özellikle de genç kuşaklar, modern dünyaya sıfırdan ve çok farklı bir gözle bakmaya başladılar.
Bu vicdan dalgası doğal olarak Türkiye’de de yükseliyor. Lakin büyük oranda mütedeyyin kesimin sergilediği net duruş, toplumun tamamına sirayet etmiş değil. İsrail’i savunan ya da Filistin’i savunmaktan imtina eden, Gazzeli bebekleri görmezden gelen seküler kesimde direniş var. Kim üzerine alınırsa alınsın, ancak daha nereye kadar direnebilirler bilmiyorum? Çok geç kaldılar. İnsanlık sahnesinin perdesi aralanırken, sahne gerisinde kalanlar hesaplarında yanıldılar. İsrail’in gücüne ve Amerika’nın dayatmalarına boyun eğmeleri bir yana daha zelil bir duruş gözleniyor. Soykırıma uğrayan bir halkın sesi olmayı mevcut siyasi görüşleriyle çelişkili bulanlar, Gazze’ye dair iki çift laf etmeyi Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti ile aynı tarafta durmak olarak görüyorlar. İsrail’i eleştirmenin ve bir şekilde karşısında durmanın Hamas’ı desteklemek anlamına geleceğini düşünüyorlar.Buradaki çıkmazları ise dindar, aşırı, yobaz, gerici gördükleri Müslümanlarla aynı cepheye düşmüş olmaktan korkmaları.
1960’larda Filistin davasıyla yakından ilgilenen, Filistin Kurtuluşu Örgütü kamplarında eğitim alan, İsrail’e karşı çatışırken ölen solcular yok artık. Bağımsızlık mücadelelerinden, kültürel işgale direnişlerden ve temel olarak sahip oldukları anti-emperyalist düşünceden arınıp emperyalizme teslim olmuş bir solculuk inşa edildi. Dahası, pahalı semtlerin, mekanların müdavimi olmuş, lüks yaşam ve marka bağımlısı, özgürlüğü kendi yaşam biçimiyle sınırlayan, nihayetinde deCHP ve türevi partilere oy verdiği için kendini solcu sayanlardan bahsediyorum. Bu kesim az değil. Fazlalar. Aksine ülke kamuoyunu belirleme güçleri ellerinde. Sinema sektörüne, dizi ve reklam piyasasına hükmediyorlar. Sosyal medyayı domine etme ve devasa etkileşim güçleri var.
Batı’daki halklar bile Gazze’nin şanlı direnişi karşısında silkelenip İsrail’e karşı sivil direnişler ortaya koyarken, buna mukabil sessizliğe bürünen Türkiye’deki laik, seküler ve solcu cenah ‘Nereden çıktı şimdi bu savaş?’ rahatsızlığındalar. Farkındadeğiller fakat çok ağır kaybediyorlar. Farkında değiller, İsrail’e karşı duyulan öfkenin de hedefi olacaklar. Çünkü tarihin doğru yerinde durma, asgari müşterekte buluşma ve insanlık için kendi tabularını yıkma fırsatını kaçırıyorlar.
Bugün İsrail’i savunmak ya da Gazze soykırımına sessiz kalmak, Nazilerin Yahudilere yaptığı soykırımı savunmakla eşdeğer görülmüyor belki henüz. Lakin böyle bir sosyoloji zamanla oluşacak. İsrail ve destekçileri bundan kaçamayacaklar.
Kaç gündür bir kıvılcım, bir hassasiyet bekliyorum. Ünlülerin sosyal medya üzerinden boykot edilince, Gazze’ye destek olma sahnesine çıkmaları gerektiğini anlayacaklarını düşünmüştüm. Yanılmışım. Bakın sosyal medyada binlerce hayal kırıklığı var. Her ünlü oyuncudan, daha ilk günden sosyal medyasını adeta Gazze halkına vakfeden Deniz Uğur Gülener gibi duruş sergilemesini bekledik. Ama beyhude. Yazıyı da dün Yeni Şafak’tan Sevda Dursun’a konuşan Gülener’in sözleriyle bitireyim: “Hiç kimseye zorla bir şey yaptıramayız. Herkesin kendi çekinceleri olabilir. Fakat burada aslında her olay karşısında olduğu gibi bazı şeyleri Allah’a havale etmemiz lazım. Çünkü farkındaysanız insanlık böyle zor süreçlerden geçerken çok da güzel bir ayıklanma oluyor. Belki herkes birbirinin daha önce görmediği yönlerini keşfediyor. Her kriz bu yüzden bir fırsattır.”