pendik escort bayan
https://www.ozmenpc.com/masaustu-pc-oyuncu
ak
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Tevrat’ı da yeni şartlara göre yazma ve yorumlama yoluyla dönüştürme alışkanlığını sürdürdüler.

İsrailoğulları’nın, tarihe girdikleri ilk günden beri Tevrat’la ilişkileri sürgünlük ve azgınlık ayrımına tabi olarak iki şekilde kurulmuştur.  Sürgünlükte Tevrat’ı vatan sayarak varlık umutlarını onun sayesinde diri tutan İsrailoğulları, azgınlıkta yani başka milletlere karşı tırnakları yer tuttuğunda ise Tevrat’ı onlara karşı zulümlerinin kaynağı olarak göstermişlerdir.  Nitekim şimdi de ABD’nin vekili olan terör devleti İsrail’in yöneticileri ikinci ayrımı izleyerek, Tevrat’ı Filistin topraklarını işgal etmede, hırsızlar olarak Filistin halkının mallarına el koymada ve bu esnada sanki Filistin’in sahipleriymiş gibi davranarak Filistin’in asıl sahiplerini vahşi bir katliam ile soykırıma uğratmada -eski bir alışkanlığın depreşmesi olarak- Tevrat’a başvurmaya başladılar.  İsrailoğulları’nın Tevrat’la kurdukları azgınlık ilişkisi, asıl Tevrat’ın Hz. Musa’ya indirilen kelam olarak değil ama Hz. Musa’dan sonra kat ettiği aşamaların belirsizliği nedeniyle önemli şüpheleri içinde barındırmasına, din-iktidar ilişkilerine tabi olarak Tevrat’ın belli kısımlarının yönetimlerin farklılaşan ihtiyaçlarına göre yeniden yazılma yorumlarına, kısaca her devre göre bir Tevrat oluşturma ve onu çıkar amaçlı olarak kullanma yargısının doğmasına yol açmıştır.  Bu husus Tevrat’a yapılan son başvurularda da belirgin olarak ortaya çıkmakta ve gelinen bu yeni noktada Tevrat, Siyonistler tarafından ‘Katiller İçin El Kitabı’ olarak takdim edilmektedir.  Elbette Zebur, İncil ve Kur’an ile birlikçe dört semavi kitap nitelemesiyle, mevcut mahiyetiyle değil ama ismi itibariyle mukaddes bildiğimiz Tevrat için “Vah vah, İsrailoğulları Tevrat’a yine bizzat yazık ediyorlar” diyecek değiliz. Bizim burada vurgulamak istediğimiz İsrailoğulları’nın Tevrat’ı dünya kamuoyuna şimdi de ‘Katiller İçin El Kitabı’ olarak sunmalarının kavmî alışkanlıklarıyla ve Filistin’de / Gazze’de işledikleri son vahşetle bağlantılı oluşudur.  Hz. Musa’ya vahyedilen ve mümkündür ki içinde vahiyden birkaç ayetin de hâlen yer alıyor olabileceği Tevrat, Tekvin ile Tesniye arasında beş kitaptan ibarettir.  Hz. Musa’nın kendi elleriyle yazarak Ahit Sandığı’na koyduğuna inanılan bu Tevrat (Tora), Hz. Süleyman zamanına ulaşamadan kaybolmuştur.  İnanışa göre bugünkü haremde kendi adıyla anılan mescidi inşa eden Hz. Süleyman’a Tevrat levhalarından ancak ikisi intikal etmiş, onun devrinin tamamlanmasıyla birlikte bunlar da kaybolmuştur. Tevrat’ın din-iktidar ilişkilerinin gözetilmesi suretiyle yeniden yazımı da bu kayboluşla birlikte başlamış, kötü yönetimlerinde İsrailoğlulları’nın desteğini kaybetmek istemeyen kimi krallar Tevrat levhalarından bazılarını bulduklarını iddia ederek, bunu iktidarlarının devamında bir araç olarak kullanmışlardır.  Bu durumun başlangıcı ve gelişimi kısaca şöyledir:  Süleyman Krallığı, Hz. Süleyman’ın ölümünden kısa bir süre sonra, Yoravam adlı bir yöneticinin başkaldırmasıyla başlayan taht kavgası sonucunda güneyde Yahuda, kuzeyde İsrail Krallığı olarak ikiye ayrıldı (M.Ö. 930-922).  Daha kuruluşunda Hz. Davud’un mirasına bağlı olmadığını ilan eden İsrail Krallığı M.Ö. 722’de Asurlular tarafından yağmalanarak bir eyalete dönüştürüldü.  Yahuda Krallığı ise Hz. Yakub’un oğullarından Bünyamin ile Yahuda’nın oymaklarından oluşuyordu; Hz. Davud ile Hz. Süleyman’ın tahtının tek varisi olarak, M.Ö. 867’de Babil Kralı II. Nebukadnezzar tarafından yıkıldı ve halkının neredeyse tamamı Babil’e sürüldü.  İsrail Krallığı mezkur mirası reddetmesi nedeniyle Tevrat’la ilişkisini sınırlı, Yahuda Krallığı ise meşruiyetinin de kaynakları arasında yer alması nedeniyle Tevrat’la ilişkisini hep canlı tuttu.  Mandenhall bu canlılığı, Yahuda kralı olarak Davud ve Süleyman monarşisini taklit eden Yoşiya’nın (M.Ö. 640-609) reformlarından söz ederken onun “Kudüs’te bir tarih yazım furyasının patlamasına sebep” oluşuna bağlayarak şu sonuca ulaşır: “Çalışkan yazıcılar, kadim kahramanlar ve olayların efsanelerini topladılar ve Yoşiya’nın vizyonunu ideal İsrail’e uygun hâle getirmek üzere her şeyi yeniden biçimlendirdiler.”  Nebukadnezzar’ın yıkımından sonra İsrailoğulları’nın bir kısmı Perslerin yardımıyla Kudüs’e dönmüş olsalar da burada asla müstakil bir devletin sahibi olamadılar ve hem Kudüs’te hem de dağıldıkları yerlerde nifakçılıklarıyla yaşayarak İşte bugün ABD’nin vekili olan terör devleti İsrail yöneticilerinin yukarıda zikrettiğimiz azgınlık ayrımına tabi olarak Tevrat’ta yükledikleri yeni rol de bu kavmî alışkanlığın bir sonucudur.     
Ekleme Tarihi: 16 Kasım 2023 - Perşembe

Tevrat’ı da yeni şartlara göre yazma ve yorumlama yoluyla dönüştürme alışkanlığını sürdürdüler.

İsrailoğulları’nın, tarihe girdikleri ilk günden beri Tevrat’la ilişkileri sürgünlük ve azgınlık ayrımına tabi olarak iki şekilde kurulmuştur. 

Sürgünlükte Tevrat’ı vatan sayarak varlık umutlarını onun sayesinde diri tutan İsrailoğulları, azgınlıkta yani başka milletlere karşı tırnakları yer tuttuğunda ise Tevrat’ı onlara karşı zulümlerinin kaynağı olarak göstermişlerdir. 

Nitekim şimdi de ABD’nin vekili olan terör devleti İsrail’in yöneticileri ikinci ayrımı izleyerek, Tevrat’ı Filistin topraklarını işgal etmede, hırsızlar olarak Filistin halkının mallarına el koymada ve bu esnada sanki Filistin’in sahipleriymiş gibi davranarak Filistin’in asıl sahiplerini vahşi bir katliam ile soykırıma uğratmada -eski bir alışkanlığın depreşmesi olarak- Tevrat’a başvurmaya başladılar. 

İsrailoğulları’nın Tevrat’la kurdukları azgınlık ilişkisi, asıl Tevrat’ın Hz. Musa’ya indirilen kelam olarak değil ama Hz. Musa’dan sonra kat ettiği aşamaların belirsizliği nedeniyle önemli şüpheleri içinde barındırmasına, din-iktidar ilişkilerine tabi olarak Tevrat’ın belli kısımlarının yönetimlerin farklılaşan ihtiyaçlarına göre yeniden yazılma yorumlarına, kısaca her devre göre bir Tevrat oluşturma ve onu çıkar amaçlı olarak kullanma yargısının doğmasına yol açmıştır. 

Bu husus Tevrat’a yapılan son başvurularda da belirgin olarak ortaya çıkmakta ve gelinen bu yeni noktada Tevrat, Siyonistler tarafından ‘Katiller İçin El Kitabı’ olarak takdim edilmektedir. 

Elbette Zebur, İncil ve Kur’an ile birlikçe dört semavi kitap nitelemesiyle, mevcut mahiyetiyle değil ama ismi itibariyle mukaddes bildiğimiz Tevrat için “Vah vah, İsrailoğulları Tevrat’a yine bizzat yazık ediyorlar” diyecek değiliz. Bizim burada vurgulamak istediğimiz İsrailoğulları’nın Tevrat’ı dünya kamuoyuna şimdi de ‘Katiller İçin El Kitabı’ olarak sunmalarının kavmî alışkanlıklarıyla ve Filistin’de / Gazze’de işledikleri son vahşetle bağlantılı oluşudur. 

Hz. Musa’ya vahyedilen ve mümkündür ki içinde vahiyden birkaç ayetin de hâlen yer alıyor olabileceği Tevrat, Tekvin ile Tesniye arasında beş kitaptan ibarettir. 

Hz. Musa’nın kendi elleriyle yazarak Ahit Sandığı’na koyduğuna inanılan bu Tevrat (Tora), Hz. Süleyman zamanına ulaşamadan kaybolmuştur. 

İnanışa göre bugünkü haremde kendi adıyla anılan mescidi inşa eden Hz. Süleyman’a Tevrat levhalarından ancak ikisi intikal etmiş, onun devrinin tamamlanmasıyla birlikte bunlar da kaybolmuştur. Tevrat’ın din-iktidar ilişkilerinin gözetilmesi suretiyle yeniden yazımı da bu kayboluşla birlikte başlamış, kötü yönetimlerinde İsrailoğlulları’nın desteğini kaybetmek istemeyen kimi krallar Tevrat levhalarından bazılarını bulduklarını iddia ederek, bunu iktidarlarının devamında bir araç olarak kullanmışlardır. 

Bu durumun başlangıcı ve gelişimi kısaca şöyledir: 

Süleyman Krallığı, Hz. Süleyman’ın ölümünden kısa bir süre sonra, Yoravam adlı bir yöneticinin başkaldırmasıyla başlayan taht kavgası sonucunda güneyde Yahuda, kuzeyde İsrail Krallığı olarak ikiye ayrıldı (M.Ö. 930-922). 

Daha kuruluşunda Hz. Davud’un mirasına bağlı olmadığını ilan eden İsrail Krallığı M.Ö. 722’de Asurlular tarafından yağmalanarak bir eyalete dönüştürüldü. 

Yahuda Krallığı ise Hz. Yakub’un oğullarından Bünyamin ile Yahuda’nın oymaklarından oluşuyordu; Hz. Davud ile Hz. Süleyman’ın tahtının tek varisi olarak, M.Ö. 867’de Babil Kralı II. Nebukadnezzar tarafından yıkıldı ve halkının neredeyse tamamı Babil’e sürüldü. 

İsrail Krallığı mezkur mirası reddetmesi nedeniyle Tevrat’la ilişkisini sınırlı, Yahuda Krallığı ise meşruiyetinin de kaynakları arasında yer alması nedeniyle Tevrat’la ilişkisini hep canlı tuttu. 

Mandenhall bu canlılığı, Yahuda kralı olarak Davud ve Süleyman monarşisini taklit eden Yoşiya’nın (M.Ö. 640-609) reformlarından söz ederken onun “Kudüs’te bir tarih yazım furyasının patlamasına sebep” oluşuna bağlayarak şu sonuca ulaşır: “Çalışkan yazıcılar, kadim kahramanlar ve olayların efsanelerini topladılar ve Yoşiya’nın vizyonunu ideal İsrail’e uygun hâle getirmek üzere her şeyi yeniden biçimlendirdiler.” 

Nebukadnezzar’ın yıkımından sonra İsrailoğulları’nın bir kısmı Perslerin yardımıyla Kudüs’e dönmüş olsalar da burada asla müstakil bir devletin sahibi olamadılar ve hem Kudüs’te hem de dağıldıkları yerlerde nifakçılıklarıyla yaşayarak

İşte bugün ABD’nin vekili olan terör devleti İsrail yöneticilerinin yukarıda zikrettiğimiz azgınlık ayrımına tabi olarak Tevrat’ta yükledikleri yeni rol de bu kavmî alışkanlığın bir sonucudur. 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.