Farkındalığı olan gözler dikkat çekmeye gayret ettiler ama Amerikan uçak gemileri Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından, ‘hayırdır?’ mealinde bir konuşmayla kamuoyuna yansıtılana kadar, ancak sıradan bir haber olarak medyada yer bulabilmişti kendine…
Sayıları yüzlerle ifade edilen savaş uçaklarını ise artık kimsenin gördüğü yok…
Bu tehlikeli bir karışım!
Washington ve Londra’ya göre, başta İran, bölgede ‘yoldan çıkmış’ kimi ülkeler, Hizbullah, Hamas, vb. örgütlerle ilişkisini saklama gereği dahi duymadan sahaya basmaya devam ediyor…
Perşembe günü Cumhurbaşkanları seviyesinde gerçekleşen Ankara-Tahran buluşmasında hepsinin konuşulduğu açık…
Nitekim Cuma günü İran Dışişleri Bakanı, Katarlı mevkidaşına, “Savaşın genişlemesi kaçınılmaz” deyiverdi…
Karşı tez, ABD ve İran’ın bir savaşta yüz-yüze gelmek istemediği değerlendirmesine yaslanıyor. Garip gelebilir ama ilk tez kadar doğru…
Jeopolitik gerçeklikler, sahadaki mevcut durum, Amerikan iç siyaseti ve yaklaşan seçim dinamikleri, Ukrayna savaşı, Rusya ve Çin’in duruşu, ABD’nin şu an İran’la bölgeyi saracak bir savaşa girmek istemeyeceğinin kaba dökümüdür.
İran için de farklı değil; evvel yazdık, Tahran’ın, “kendi ülkemize yönelik saldırı olmadığı müddetçe…” açıklaması çoktan kaydedilmiş bulunuyor.
Ediyorsa, bir merhalesi; ABD-İsrail-PKK olan, Lübnan-Suriye-Irak atımlı ağır bir jeopolitik meydan okumayı Türkiye’nin kapısına kadar getirir…
Ortadoğu’da iki veya daha çok ülkenin bir araya gelmesini, ‘ölümüne kadar’ anlayan.. Ya da, ‘bakmayın bunlara, savaş çıksa satarlar birbirlerini’ diyen okumalar vasat akıllardır…
Öyle olmuyor!
Örnekleyelim…
ABD’nin G20 zirvesinde küresel bir cephenin bayrağını açar gibi ortaya attığı, Hindistan-Körfez-İsrail-Avrupa koridoruna Çin karşıydı, Rusya karşıydı, İran karşıydı, Türkiye karşıydı. Bu ülkeler proje gerçekleşmesin diye bir araya gelip ittifak ilan ettiler mi? Birlikte savaşa girdiler mi?
Hayır.
Peki o koridor şimdi nerede?
Demek her ittifakın savaşa girmesine, hatta ortak hareket etmesine gerek bırakmayan ‘zorluk çıkarma sinerjileri’ bulunuyor.
İran’ın jeopolitik değerinin Çin ve Rusya birlikteliğiyle yükseltilmesi, Körfez’le yeni ilişkileri veya Türkiye’nin bölgenin-tartışmasız-en güçlü ülkesi olması değil mesele…
Mesele budur. Ortak sinerji iki ülkenin herhangi bir ortak tavır/eylem geliştirmesine ihtiyaç duymaz, kendi çıkarları için attıkları adımlar uyumlu gözükmeye başlar.
Son buluşmanın önümüzdeki haftaya yansımaları bu bağlam üzerinden olacaktır…
İsrail-Filistin-Gazze üzerine herkes Amerikan planını merak ediyor değil mi?
Şu;
İsrail zulmünden kaçan ve onlara ‘yer açan’ Gazzeliler için Arap/Körfez parasıyla kurulacak mülteci kampları. Kendisiyle uyumlu hareket edecek bir Filistin yönetimi. Yeniden inşanın bu politikayı destekleyecek ülkelere peşkeş çekilmesi. İran veya başka ülkelerin Hizbullah-Hamas’a uzanan ellerini kesmek. İsrail’in alana tam hakimiyetini sağlamak.
Kabul görüyor mu?
Hayır…
Orta-uzun vadeli plan hiç aramayın, o zaten yok.
Bütüne bakıldığında görülüyor ki, Batı bölgedeki en ciddi stratejik kayıplarını yaşıyor ve bunları elinde tutma/yönetme kabiliyeti de sakatlanmış halde…
Önceki yazımızda açtığımız, ‘Türkiye’deki üslerin geleceğini yavaş yavaş düşünmeye başlayabiliriz’ başlığı, katil İsrail ve hamisi ABD’ye karşı adımlar kalemi üzerinden değerlendirildi.
Sadece o kadar olabilir mi?
Bizdekiler anlamadılar Amerikalılar hemen anladı!
Blinken-Fidan görüşmesinin zamanlaması ile İncirlik’te gerçekleşen protesto eylemleri arasında bir “akıl kurgusu” olduğunu düşünüyorlar!
Bilemem.
Gazetecilik merakım, ‘Fidan-Blinken görüşmesinde, İran özelinde veya münhasıran İncirlik gündeme geldi mi’ diye beni çok kaşındırıyor…
Ama yalnız değilim…
Bu metnin öznesi açık biçimde İncirlik’tir. Zamanlamasıyla birlikte, ‘neden CENTCOM’ komutanı ve neden ‘ABD’nin Sesi (VOA)’ üzerinden önümüze sürüldü’ soruları stratejik bir yırtığın işareti mi?
Amerikan basın kuruluşlarının, ‘Biden, fırça yemek pahasına hemen Erdoğan’ı aramalı’ dedikleri bu mu?