İsrail ne vadediyor? Önce bedava ev, bedava arazi, bedava yaşam…
İşgalciler yoksul ve düşkün olduğu yerlerden Filistin topraklarına bu vaatlerle geldi, getirildi. Karşılığını da buldular. Elbette dünyada bedava bir şey olmaz. O yüzden çaldılar. Evleri, arazileri, yaşamları çaldılar. Ya da en yumuşatılmış haliyle çalıntı mala, çalıntı bir hayata çöktüklerini bilerek kulakları üstüne yattılar.
Hırsızlık aşaması büyük oranda tamamlandıktan sonra İsrail güvenlik ve refah vadetti.
Güvenlik vaadi hızlı karşılık buldu. ABD, askeri koruma sağladı ve güvenlik desteğini sürekli artırdı. Güvenlik sağlanınca refah da gecikmedi. Zaten bu ikisi arasında korelasyon vardır. İsrail inişli çıkışlı ve enflasyonist dönemlerden sonra zenginlik vaadini de İsraillilere sundu.
Bugünse durum farklı... İsrail artık halkına güvenlik sunamaz halde, hiçbir zaman da yeniden sunamayacak. Daha doğrusu güvenliği yeniden sağlama ihtimali kalmadı. Çünkü İsrail, sadece bölge halkları için değil, tüm insanlık için bir tehdit olduğunu gösterecek kadar terör üretti. Bu durumu tersine çevirmek de İsrail halkı için her geçen gün daha zor.
Haliyle İsrail’in refah devleti imajı da yıkılıyor. İsrail para birimi şekel, piyasaya yapılan dolar enjeksiyonuna rağmen olayların başlangıcından bu yana %10 değer kaybetti. Borsasındaki değer kaybı gene %10 civarında. (Türkiye için de durum benzer diyen olacaksa gerçekle spekülasyon arasındaki farkı anlamamış olanlardır.)
İsrail toplumu herhangi bir toplum değil. Ekonomik göstergeleri göz ardı edemezler. Belki Netanyahu (daha iyisi netansatan) ve avenesi (savaş kabinesi) bugün ekonomik kayıplara uğramayı yarınki kazanımlarına tercih ediyor olabilir. Fakat hangi kazanımlara yürümek istediğini açık edemeyeceğinden ve etse dahi gücü yetmeyeceğinden toplumu ikna etmesi mümkün değil. Bu yüzden İsrail halkının ekonomik kayıplara tepkisi Netanyahu’nun umduğundan şiddetli olacaktır.
İsrailliler artık buralarda huzur bulamaz, eğer Netanyahu ve avenesini bir an önce yargılayıp insanlık suçları nedeniyle cezalarını kesemezlerse. Geciktikleri her gün güvenlikleri ve refahlarında gidiyor. Yakında ikisi de kalmayacak.
Çünkü biliyorlar ki kendi katillerini kendileri değil, başkaları durdurmak zorunda kalırsa sonu kimse için güzel bitmez.
Harvardlı öğrenciler direniyor.
O kitaplarına atıf verdiğimiz anlı şanlı sandığımız akademisyenler falan turnusol kâğıdı gibi ortaya çıktı.
Öğretim üyelerinin baskılarına, bağışçıların tehditlerine, istihdam sopalarına rağmen inadına davalarını sürdürdüler. Rızkın sahibini kendisiymiş zannedenleri sallamadılar.
İşte, görülmek istenen, insanlık değerlerinin tutulup ayağa kaldırılması denilen şey bu… Kendi kendisini inkâr edercesine aşağılanan insanlık değerlerinin…
Harvard bildirisine imza atan öğrenciler gelecekte iyi bir liderlik yapacaklarını şimdiden ortaya koydular.
Ben de bildirilerinin çevirisini olduğu gibi paylaşmak isterim.