pendik escort bayan
https://www.ozmenpc.com/masaustu-pc-oyuncu
ak
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Kasabanın halkını ekseri Türkler ve İranlılar teşkil ediyordu.

Hoca Ahmed-i Yesevî Orta Asya Türk’lerinin dinî-tasavvufî hayatında geniş tesirler yapan ve “pîr-i Türkistan“diye anılan mutasavvıf-şair olup Yesevîyye tarikatının kurucusudur.   Yesevî’nin tarihî şahsiyetine ait bilgiler azdır, bu bilgilere de menkıbeler karışmıştır. Ancak “hikmet“lerinden onunla ilgili tarihi kaynaklardan, menâkıbnâmelerden elde edilecek bilgiler ve çıkarılacak sonuçlar, menkıbevî de olsa, hayatı, şahsiyeti, eseri ve tesiri hakkında bir fikir vermektedir.1 HAYATI Ahmed-i Yesevî, Batı Türkistan’ın Çimkend şehrinin doğusunda bulunan ve Tarım ırmağına dökülen Şahyar nehrinin küçük bir kolu olan Karasu üzerindeki Sayram kasabasında dünyaya gelmiştir. Kasabanın halkını ekseri Türkler ve İranlılar teşkil ediyordu. Bazı kaynaklarda da onun Yesi, bugünkü adıyla Türkistan’da dünyaya geldiği kaydedilmiştir. Doğum tarihi de kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Yusuf-ı Hemedanî’ye intisabı ve halifelerinden oluşu dikkate alınırsa, H.V. (M. XI.) yüzyılın ikinci yarısında dünyaya geldiği kabul edilebilir.2 Ahmed-i Yesevî ilk tahsiline Yesi’de başlamıştır. Daha küçük yaşlarda birtakım tecellilere mazhar olmuş, beklenmeyen fevkalâdelikler göstermiş olduğundan çevresinin dikkatini çeker.3   Küçük yaşında Hz. Hızır’ın delaletine nail olan Ahmet, Yesî’de Arslan Baba’ya intisap ederek kendisine manevi bir baba olan bu büyük mürşitten feyiz almaya başlar. Rivayete göre Arslan Baba dört yüz veya yedi yüz yıl yaşamış olup ashabın önde gelenlerinden bir zattı. Arslan Baba’nın Yesi’ye gelerek Ahmet’i bulması ve Hz. Peygamber’in kendisine teslim ettiği emaneti vermesi, terbiyesiyle meşgul olup irşat etmesi Hz. Peygamberin manevÎ bir işaret ve delaletine dayanıyordu. Hikmetlerde Arslan Baba’nın ashabın ulularından olduğu, dünya rahatına ve nimetlerine değer vermediği, bir diken kulübesinde ömür geçirdiği, Hz. Peygamberin takdirine mazhar olduğu ve Hz. Peygamber’in böyle ümmeti olduğu için Allah’a şükür kıldığı anlatılır. (bk. Hikmet: XII) Menkıbede yazdığına göre gazvelerin birinde aç kalan ashab Hz. Peygamber’in huzuruna gelip yiyecek ricasında bulunurlar. Hz. Peygamber’in duası üzerine Hz. Cibril cennetten bir tabak hurma getirir. Ashab hurma alırken bir hurma tabaktan yere düşer. Bunun üzerine Hz. Cibril, “Bu hurma ümmetinizden Ahmet adlı birinin kısmetidir.“der. Hz. Peygamber, ashaba bu hurmayı içlerinden birinin sahibine teslim etmesi teklifinde bulunur. Ashaptan hiç kimse cevap vermeyince, Arslan Baba Allah’ın inayeti ve Hz. Peygamber’in delaletiyle bu vazifeyi yerine getireceğini bildirir. Hz. Peygamber mübarek eliyle hurmayı Arslan Baba’nın damağına yerleştirip Ahmet’i nasıl ve nerede bulacağını anlatır ve terbiyesiyle meşgul olmasını buyurur. Arslan Baba Yesi’ye gelir, Ahmet’i arar, onu mahalle çocuklarıyla oyun oynarken bulur. Arslan Baba henüz hurmadan bahsetmeden çocuk (Ahmet) emaneti teslim etmesini söyler. Arslan Baba beş yüz yıl damağında sakladığı ve tazeliğini muhafaza eden hurmayı ağzından çıkararak sahibine teslim eder (bk. Hikmet: dörtlük: 25). Arslan Baba’ya terbiye ve irşat ile Ahmet kısa zamanda mertebeler aşar, şöhreti etrafa yayılmaya başlar. Bir yıl sonra veya aynı yıl içinde Arslan Baba vefat eder.4 Ahmed-i Yesevî, Arslan Baba’nın vefatından sonra İslami merkezlerden biri olan Buhara’ya gider. Şehre çok zengin ve Hanefi mezhebinde bir aile hâkim durumdaydı. Bu şehirde devrin önde gelen âlim ve mutasavvıflarından Şeyh Yusuf-ı Hemedanî’ye intisap ederek onun irşat ve terbiyesi altınagirer. İmâm-ı A’zam, Ebu Hanife mezhebinde olan Şeyh Yusuf-ı Hemedanî, bütün ömrünü ilim ve tasavvuf yolunda harcamıştır. Merv, Herat, Buhara, Semerkand gibi İslam merkezlerini dolaşarak halkı irşat etmiştir. Dünyaya değer vermez, ikbal peşinde koşmaz, padişah ve devlet erkânının huzuruna varmaktan kaçınırdı. Aza kanaat eder, sade bir hayat yaşar, eline geçenleri muhtaç kimselere dağıtırdı. İrşat dışındaki zamanını Kur’ân-ı Kerim okumak ve riyâzetle geçirirdi. Herkese iltifat eder ve son derece merhametliydi. Hz. Hızır ile daima sohbet halinde bulunurdu. Halka İslam esaslarını ve şerîat inceliklerini öğretir, müritlerine züht ve takva, riyâzet, nefse hâkimiyet tavsiye ederdi. Hz. Peygamber ve ashabın yolundan asla ayrılmaz, İslami esaslarda tevil kabul etmezdi. Sultan Sencer’in kendisini ashab-ı kiram’ın yolundan ayrılmadığı için çok takdir ettiği ve dervişlerine dağıtılmak üzere elli bin altın gönderdiği rivayet edilir.
Ekleme Tarihi: 13 Ekim 2023 - Cuma

Kasabanın halkını ekseri Türkler ve İranlılar teşkil ediyordu.

Hoca Ahmed-i Yesevî Orta Asya Türk’lerinin dinî-tasavvufî hayatında geniş tesirler yapan ve “pîr-i Türkistan“diye anılan mutasavvıf-şair olup Yesevîyye tarikatının kurucusudur.
 
Yesevî’nin tarihî şahsiyetine ait bilgiler azdır, bu bilgilere de menkıbeler karışmıştır. Ancak “hikmet“lerinden onunla ilgili tarihi kaynaklardan, menâkıbnâmelerden elde edilecek bilgiler ve çıkarılacak sonuçlar, menkıbevî de olsa, hayatı, şahsiyeti, eseri ve tesiri hakkında bir fikir vermektedir.1

HAYATI

Ahmed-i Yesevî, Batı Türkistan’ın Çimkend şehrinin doğusunda bulunan ve Tarım ırmağına dökülen Şahyar nehrinin küçük bir kolu olan Karasu üzerindeki Sayram kasabasında dünyaya gelmiştir. Kasabanın halkını ekseri Türkler ve İranlılar teşkil ediyordu. Bazı kaynaklarda da onun Yesi, bugünkü adıyla Türkistan’da dünyaya geldiği kaydedilmiştir. Doğum tarihi de kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Yusuf-ı Hemedanî’ye intisabı ve halifelerinden oluşu dikkate alınırsa, H.V. (M. XI.) yüzyılın ikinci yarısında dünyaya geldiği kabul edilebilir.2

Ahmed-i Yesevî ilk tahsiline Yesi’de başlamıştır. Daha küçük yaşlarda birtakım tecellilere mazhar olmuş, beklenmeyen fevkalâdelikler göstermiş olduğundan çevresinin dikkatini çeker.3
 
Küçük yaşında Hz. Hızır’ın delaletine nail olan Ahmet, Yesî’de Arslan Baba’ya intisap ederek kendisine manevi bir baba olan bu büyük mürşitten feyiz almaya başlar.

Rivayete göre Arslan Baba dört yüz veya yedi yüz yıl yaşamış olup ashabın önde gelenlerinden bir zattı. Arslan Baba’nın Yesi’ye gelerek Ahmet’i bulması ve Hz. Peygamber’in kendisine teslim ettiği emaneti vermesi, terbiyesiyle meşgul olup irşat etmesi Hz. Peygamberin manevÎ bir işaret ve delaletine dayanıyordu. Hikmetlerde Arslan Baba’nın ashabın ulularından olduğu, dünya rahatına ve nimetlerine değer vermediği, bir diken kulübesinde ömür geçirdiği, Hz. Peygamberin takdirine mazhar olduğu ve Hz. Peygamber’in böyle ümmeti olduğu için Allah’a şükür kıldığı anlatılır. (bk. Hikmet: XII)

Menkıbede yazdığına göre gazvelerin birinde aç kalan ashab Hz. Peygamber’in huzuruna gelip yiyecek ricasında bulunurlar. Hz. Peygamber’in duası üzerine Hz. Cibril cennetten bir tabak hurma getirir. Ashab hurma alırken bir hurma tabaktan yere düşer. Bunun üzerine Hz. Cibril, “Bu hurma ümmetinizden Ahmet adlı birinin kısmetidir.“der. Hz. Peygamber, ashaba bu hurmayı içlerinden birinin sahibine teslim etmesi teklifinde bulunur. Ashaptan hiç kimse cevap vermeyince, Arslan Baba Allah’ın inayeti ve Hz. Peygamber’in delaletiyle bu vazifeyi yerine getireceğini bildirir. Hz. Peygamber mübarek eliyle hurmayı Arslan Baba’nın damağına yerleştirip Ahmet’i nasıl ve nerede bulacağını anlatır ve terbiyesiyle meşgul olmasını buyurur. Arslan Baba Yesi’ye gelir, Ahmet’i arar, onu mahalle çocuklarıyla oyun oynarken bulur. Arslan Baba henüz hurmadan bahsetmeden çocuk (Ahmet) emaneti teslim etmesini söyler. Arslan Baba beş yüz yıl damağında sakladığı ve tazeliğini muhafaza eden hurmayı ağzından çıkararak sahibine teslim eder (bk. Hikmet: dörtlük: 25). Arslan Baba’ya terbiye ve irşat ile Ahmet kısa zamanda mertebeler aşar, şöhreti etrafa yayılmaya başlar. Bir yıl sonra veya aynı yıl içinde Arslan Baba vefat eder.4

Ahmed-i Yesevî, Arslan Baba’nın vefatından sonra İslami merkezlerden biri olan Buhara’ya gider. Şehre çok zengin ve Hanefi mezhebinde bir aile hâkim durumdaydı. Bu şehirde devrin önde gelen âlim ve mutasavvıflarından Şeyh Yusuf-ı Hemedanî’ye intisap ederek onun irşat ve terbiyesi altınagirer.

İmâm-ı A’zam, Ebu Hanife mezhebinde olan Şeyh Yusuf-ı Hemedanî, bütün ömrünü ilim ve tasavvuf yolunda harcamıştır. Merv, Herat, Buhara, Semerkand gibi İslam merkezlerini dolaşarak halkı irşat etmiştir. Dünyaya değer vermez, ikbal peşinde koşmaz, padişah ve devlet erkânının huzuruna varmaktan kaçınırdı. Aza kanaat eder, sade bir hayat yaşar, eline geçenleri muhtaç kimselere dağıtırdı. İrşat dışındaki zamanını Kur’ân-ı Kerim okumak ve riyâzetle geçirirdi. Herkese iltifat eder ve son derece merhametliydi. Hz. Hızır ile daima sohbet halinde bulunurdu. Halka İslam esaslarını ve şerîat inceliklerini öğretir, müritlerine züht ve takva, riyâzet, nefse hâkimiyet tavsiye ederdi. Hz. Peygamber ve ashabın yolundan asla ayrılmaz, İslami esaslarda tevil kabul etmezdi.

Sultan Sencer’in kendisini ashab-ı kiram’ın yolundan ayrılmadığı için çok takdir ettiği ve dervişlerine dağıtılmak üzere elli bin altın gönderdiği rivayet edilir.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.