Gazze’deki gelişmeler İsveç’in NATO üyeliğini zora soktu, diye düşünüyorum. Bu şartlarda Türkiye’nin ve Macaristan’ın İsveç’in NATO’ya üyeliğini onaması zor görünüyor. İsveç, NATO’ya başvurduğu halde giremezse Rusya ile baş başa kalır. Bu da büyük bir risk aldığı anlamına gelir.
Rusya, İsveç’e Ukrayna’ya muamele ettiği gibi etmez. Sonu kötü bitebilir.
İsveç’in NATO üyeliğinin Türkiye için ekonomik anlamları vardı. Ben de bunu yazmıştım fakat Türkiye ekonomik değil, güvenlik öncelikleriyle karar alacaktır, demiştim.
Şimdi güvenlik kaygıları, ekonomik kaygıların çok önüne geçti.
Türkiye kendi güvenliğini sağlarsa ki bunun önünde bir endişe görünmüyor; bu ortamdan İsveç bağlamındaki beklentileri ikame edecek kadar ekonomik menfaat edinebilir. İstanbul Finans Merkezi üzerinden beklentilerimi açıklayayım.
Son gelişmeler etrafında Arapların, İsrail’e karşı tutumunu değiştirmek zorunda kalması halinde varlıklarının güvenliği için Türkiye’ye yönelmeleri muhtemeldir. Zaten güvenmedikleri Batılı finansal kurumlara İsrail ile gerilim yaşarlarsa hiç güvenemezler.
Ve bir gerilim yaşanacağı kısa vadede olmasa dahi İsrail’in tutumu nedeniyle kaçınılmaz görünmektedir. Hürmüz Boğazı’nın önümüzdeki günlerde ısınabileceğini de unutmamak gerekir. Bu nedenlerle erkenden tedbir almak isteyeceklerdir. Fakat tedbir almaları da kolay değildir. Çünkü nereye gittiklerine makul bir cevap veremezlerse parayı kurtaramayabilirler. Tamamını zaten alamazlar.
Tam bu noktada yeni yeni ortaya çıkan İstanbul Finans Merkezini fon kaçırabilmek için bahane olarak kullanabilirler. Yani Körfez sermayesinin güvenliği için İstanbul Finans Merkezi bir kaldıraç işlevi görebilir.
Bu senaryo gerçekleşirse Türkiye cari açığını finanse etmek için bir esneklik kazanabilir. Keza Antalya’ya uçuşların son gelişmelerle yoğunlaştığı bilgisinin de bu öngörüye katkı sağladığını değerlendiririm.
Türkiye için pozitif kısmı böyle ama bir de risk var. O da petrol fiyatının ne olacağı?
Arapların İsrail’e karşı tutumu değişirse ki bu Haaretz tarafından hedefe konan Netanyahu’nun arzu ettiği vahşete İsrail’in ne kadar ayak uyduracağına bağlı, petrol fiyatları artar.
Varil fiyatı 95 dolar seviyelerinden geri gelmişti ama 100 dolar üstü tahminler de vardı. Mevcut şartlarda 100 dolar üstü bu tahminlerin gerçekleşme olasılığı hayli arttı.
Belirleyici olan hem petrolün hem dolar kurunun küresel ölçekte yukarı gideceğinin mümkün olmasıdır.
Bu şartlar, Türkiye’nin konjonktürden umduğu olumlu katkıyı (ucuzlayan emtia, gevşeyen dolar) alamayacağı ve enflasyonist baskının artacağı anlamına gelir. Karşı refleks olarak TCMB de faiz artışında agresifleşebilir.
Agresifleşebilir ama Türkiye’de banka kredisinin, birçok işletmenin sürdürmesi için çok kritik olacağı bir dönem bekleniyordu. Bugünün şartları bu dönemin erkene çekilip periyodunun uzayabileceğini gösteriyor. Hem diğer enerji türlerinin fiyatlarının da petrol varil fiyatına endeksli olduğunu hatırda tutmak gerekir.
Herkes İsrail bankacılık sisteminin bir hücum ve dolarizasyon atağıyla sarsıldığını da görecektir. İsrail bankalarına borç veren küresel finansal kurumlar da bu şartlarda tehdit altında görülecektir. Yani Körfez sermayesini elinde tutan bankalar.
Bu tür tedirgin edici bir gelişme de sermaye sahiplerini, varlıklarının coğrafi riskini dağıtmak için Türkiye’ye yönlendirebilir.