pendik escort bayan
https://www.ozmenpc.com/masaustu-pc-oyuncu
ak
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

İsrail’in Gazze’deki toplu katliama yeltendiği şu saatte, gelişmelerin ne yönde seyredeceği meçhul!

Bu yazıya başladığım an itibariyle, İsrail’in Gazze’ye uçaklı, tanklı, roketli, bombalı… saldırılarıyla ilgili son durumu, Anadolu Ajansı Ortadoğu ve Kuzey Afrika Haberleri Editörü Turgut Alp Boyraz şöyle iletiyordu: “Kameraman arkadaşım Metin Kaya ile birlikte Gazze sınırına sıfır olan Sderot’tayız. Burası çatışmaların en yoğun yaşandığı yer. Şu an İsrail Gazze’yi çok yoğun bir şekilde bombalıyor, patlama ve uçak sesleri hiç kesilmiyor. Hamas ise İsrail tarafına aralıklarla roket atıyor.” Bu bilgiyle eşzamanlı olarak ekranlara düşen bir haberde ise, İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, zaten İsrail tarafından dünyanın en büyük Açıkhava Hapishanesi haline getirilen Gazze’deki üç milyona yakın Filistinlinin elektriksiz, yiyeceksiz, yakıtsız, ilaçsız bırakılarak toptan imha edileceğini söylüyordu. Sözüm ona medenî dünyanın, sözüm ona insan hakları bildirgesinin varlığına sünger çekerek, İngilizlerin Filistin topraklarında İsrail adıyla bir devleti kurdukları günden beri kesintisiz olarak yaşanan Nekbe gerçeği tüm çıplaklığıyla bir kez daha ortaya çıkıyordu. Çünkü konunun başlangıcından itibaren açıklanmayı bekleyen birçok soru olduğu gibi, İran’ın, ABD ve AB ülkelerinin savaşa doğrudan ve dolaylı katılmaları nedeniyle de uluslararası güç çatışmalarının hangi sonuçlara gebe olduğu da henüz meçhul! Hatta ABD’nin amiyane söyleyişle coğrafyamıza çökmek için el-Kaide işbirliğiyle 11 Eylül’de ürettiği “danışıklı terör”ün bir benzerinin bu kez ABD ve İran’ın işbirliğiyle Filistin için üretilip üretilmediğine dair soruların akil zihinleri kemirmekte olduğunu da şimdilik buraya kaydetmekle yetinelim. Sorular, ihtimaller, beklentiler bir yana elan gerçek olansa Osmanlı’nın Filistin’i İngilizlere bıraktığı 1917 yılından itibaren, İngilizlerin uzun vadeli bir planla dünyanın muhtelif yerlerinde yaşayan Yahudi topluluklarını Müslümanların aleyhine, kendisinin lehine kullanacağı en etkili bir virüs öbeği olarak yerleştirdiği ve 1948 yılından beri adı İsrail devleti olarak resmileştirilerek modern dünyanın tüm kafirlerince desteklenen bu en teçhizatlı işgalci terör grubunun yeni bir soykırıma ve sürgüne soyunduğudur. Gazze’ye ve Kudüs’e gidenlerin çok iyi bildiği süreklileştirilmiş İsrail zulmünün hayvanî bir tutumla günbegün, anbean sergilenişi vicdan, adalet, akıl ve mantık yönünden izaha tabi değildir. Ayrıca bu gerçeğin Yahudi ilahiyatına ve tarihi olaylara bağlı olan sebepleri de çok çeşitlidir. Zira Yahudi ilahiyatı, İsrailoğullarına “Tanrımız Rab onu elimize teslim etti. Bütün kentlerini ele geçirdik, hepsini yok ettik. Kadın, erkek, çocuk… kimseyi sağ bırakmadık. Hayvanlara ve ele geçirdiğimiz kentlerdeki mallara el koyduk”; “Ancak Tanrınız RAB’bin miras olarak size vereceği bu halkların kentlerinde soluk alan hiçbir canlıyı yaşatmayacaksınız. Tanrınız RAB’bin size buyurduğu gibi, onları –Hitit, Amor, Kenan, Periz, Hiv ve Yevus halklarını– tümüyle yok edeceksiniz.” (Yasanın Tekrarı, Say. 21:21-30; 20:10-19) şeklindeki -Kutsal Kitap’ın başka yerlerinde de tekrarlanan- katillik duygusunu bir tür zevk gibi yüklemiştir. Tarih ise İsrailoğullarını fitneciler, bozguncular, komşularına zarar verenler, tabi oldukları idarelere başkaldıranlar… olarak tescil etmiştir. Örneğin Babil Kralı Buntunnasr / Nebukadnezar’ın (m.ö. 562), Kudüs’ü “Üzerine ekin ekilecek tarla haline gelinceye dek” yıktırmasını (m.ö. 586) ve İsrailoğullarını topluca Babil’e sürdürmesini onların bu vasıflarına bağladığı tarihen malumdur. İsrailoğullarının bir kısmı Perslerin (İran’ın) yardımıyla Babil’den m.ö. 458’de Kudüs’e tekrar döndükten sonra, önce Helenlerin adından Roma İmparatorluğu’nun hâkimiyetine giren Filistin’de yeniden bir devlet kurma denemeleri boşa çıkmış; yine bu yönde yaptıkları bir kalkışma ise 70 yılında Romalılar tarafından Kudüs’teki ikinci büyük yıkımla sonuçlanmıştır. Buna göre İsrailoğulları yaklaşık o günden bugüne 2.500 yıl dünyanın çeşitli yerlerinde küçük topluluklar halinde yaşamış, nihayet İran’dan sonraki en büyük koruyucuları olan İngiltere onların bir kısmını hem Müslüman coğrafyasını denetlemek hem de gerektiğinde etkili bir terör birimi olarak kullanmak üzere tekrar Filistin’e yerleştirmiştir. Böylece dünya üzerinde fitne kabiliyetleri İngilizlerinkinden daha yüksek olan İsrailoğulları, dünden bugüne tarihin en kara lekesi olarak yeniden sahne almıştır. Bir katil sadistliğiyle zulüm, kan, soykırım, sürgün, acı ve gözyaşını dünyaya yaymak için…
Ekleme Tarihi: 10 Ekim 2023 - Salı

İsrail’in Gazze’deki toplu katliama yeltendiği şu saatte, gelişmelerin ne yönde seyredeceği meçhul!

Bu yazıya başladığım an itibariyle, İsrail’in Gazze’ye uçaklı, tanklı, roketli, bombalı… saldırılarıyla ilgili son durumu, Anadolu Ajansı Ortadoğu ve Kuzey Afrika Haberleri Editörü Turgut Alp Boyraz şöyle iletiyordu:

“Kameraman arkadaşım Metin Kaya ile birlikte Gazze sınırına sıfır olan Sderot’tayız. Burası çatışmaların en yoğun yaşandığı yer. Şu an İsrail Gazze’yi çok yoğun bir şekilde bombalıyor, patlama ve uçak sesleri hiç kesilmiyor. Hamas ise İsrail tarafına aralıklarla roket atıyor.”

Bu bilgiyle eşzamanlı olarak ekranlara düşen bir haberde ise, İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, zaten İsrail tarafından dünyanın en büyük Açıkhava Hapishanesi haline getirilen Gazze’deki üç milyona yakın Filistinlinin elektriksiz, yiyeceksiz, yakıtsız, ilaçsız bırakılarak toptan imha edileceğini söylüyordu.

Sözüm ona medenî dünyanın, sözüm ona insan hakları bildirgesinin varlığına sünger çekerek, İngilizlerin Filistin topraklarında İsrail adıyla bir devleti kurdukları günden beri kesintisiz olarak yaşanan Nekbe gerçeği tüm çıplaklığıyla bir kez daha ortaya çıkıyordu.

Çünkü konunun başlangıcından itibaren açıklanmayı bekleyen birçok soru olduğu gibi, İran’ın, ABD ve AB ülkelerinin savaşa doğrudan ve dolaylı katılmaları nedeniyle de uluslararası güç çatışmalarının hangi sonuçlara gebe olduğu da henüz meçhul!

Hatta ABD’nin amiyane söyleyişle coğrafyamıza çökmek için el-Kaide işbirliğiyle 11 Eylül’de ürettiği “danışıklı terör”ün bir benzerinin bu kez ABD ve İran’ın işbirliğiyle Filistin için üretilip üretilmediğine dair soruların akil zihinleri kemirmekte olduğunu da şimdilik buraya kaydetmekle yetinelim.

Sorular, ihtimaller, beklentiler bir yana elan gerçek olansa Osmanlı’nın Filistin’i İngilizlere bıraktığı 1917 yılından itibaren, İngilizlerin uzun vadeli bir planla dünyanın muhtelif yerlerinde yaşayan Yahudi topluluklarını Müslümanların aleyhine, kendisinin lehine kullanacağı en etkili bir virüs öbeği olarak yerleştirdiği ve 1948 yılından beri adı İsrail devleti olarak resmileştirilerek modern dünyanın tüm kafirlerince desteklenen bu en teçhizatlı işgalci terör grubunun yeni bir soykırıma ve sürgüne soyunduğudur.

Gazze’ye ve Kudüs’e gidenlerin çok iyi bildiği süreklileştirilmiş İsrail zulmünün hayvanî bir tutumla günbegün, anbean sergilenişi vicdan, adalet, akıl ve mantık yönünden izaha tabi değildir. Ayrıca bu gerçeğin Yahudi ilahiyatına ve tarihi olaylara bağlı olan sebepleri de çok çeşitlidir.

Zira Yahudi ilahiyatı, İsrailoğullarına “Tanrımız Rab onu elimize teslim etti. Bütün kentlerini ele geçirdik, hepsini yok ettik. Kadın, erkek, çocuk… kimseyi sağ bırakmadık. Hayvanlara ve ele geçirdiğimiz kentlerdeki mallara el koyduk”; “Ancak Tanrınız RAB’bin miras olarak size vereceği bu halkların kentlerinde soluk alan hiçbir canlıyı yaşatmayacaksınız. Tanrınız RAB’bin size buyurduğu gibi, onları –Hitit, Amor, Kenan, Periz, Hiv ve Yevus halklarını– tümüyle yok edeceksiniz.” (Yasanın Tekrarı, Say. 21:21-30; 20:10-19) şeklindeki -Kutsal Kitap’ın başka yerlerinde de tekrarlanan- katillik duygusunu bir tür zevk gibi yüklemiştir.

Tarih ise İsrailoğullarını fitneciler, bozguncular, komşularına zarar verenler, tabi oldukları idarelere başkaldıranlar… olarak tescil etmiştir.

Örneğin Babil Kralı Buntunnasr / Nebukadnezar’ın (m.ö. 562), Kudüs’ü “Üzerine ekin ekilecek tarla haline gelinceye dek” yıktırmasını (m.ö. 586) ve İsrailoğullarını topluca Babil’e sürdürmesini onların bu vasıflarına bağladığı tarihen malumdur.

İsrailoğullarının bir kısmı Perslerin (İran’ın) yardımıyla Babil’den m.ö. 458’de Kudüs’e tekrar döndükten sonra, önce Helenlerin adından Roma İmparatorluğu’nun hâkimiyetine giren Filistin’de yeniden bir devlet kurma denemeleri boşa çıkmış; yine bu yönde yaptıkları bir kalkışma ise 70 yılında Romalılar tarafından Kudüs’teki ikinci büyük yıkımla sonuçlanmıştır.

Buna göre İsrailoğulları yaklaşık o günden bugüne 2.500 yıl dünyanın çeşitli yerlerinde küçük topluluklar halinde yaşamış, nihayet İran’dan sonraki en büyük koruyucuları olan İngiltere onların bir kısmını hem Müslüman coğrafyasını denetlemek hem de gerektiğinde etkili bir terör birimi olarak kullanmak üzere tekrar Filistin’e yerleştirmiştir.

Böylece dünya üzerinde fitne kabiliyetleri İngilizlerinkinden daha yüksek olan İsrailoğulları, dünden bugüne tarihin en kara lekesi olarak yeniden sahne almıştır.

Bir katil sadistliğiyle zulüm, kan, soykırım, sürgün, acı ve gözyaşını dünyaya yaymak için…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.