Bu yazıya başladığım an itibariyle, İsrail’in Gazze’ye uçaklı, tanklı, roketli, bombalı… saldırılarıyla ilgili son durumu, Anadolu Ajansı Ortadoğu ve Kuzey Afrika Haberleri Editörü Turgut Alp Boyraz şöyle iletiyordu:
“Kameraman arkadaşım Metin Kaya ile birlikte Gazze sınırına sıfır olan Sderot’tayız. Burası çatışmaların en yoğun yaşandığı yer. Şu an İsrail Gazze’yi çok yoğun bir şekilde bombalıyor, patlama ve uçak sesleri hiç kesilmiyor. Hamas ise İsrail tarafına aralıklarla roket atıyor.”
Bu bilgiyle eşzamanlı olarak ekranlara düşen bir haberde ise, İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, zaten İsrail tarafından dünyanın en büyük Açıkhava Hapishanesi haline getirilen Gazze’deki üç milyona yakın Filistinlinin elektriksiz, yiyeceksiz, yakıtsız, ilaçsız bırakılarak toptan imha edileceğini söylüyordu.
Çünkü konunun başlangıcından itibaren açıklanmayı bekleyen birçok soru olduğu gibi, İran’ın, ABD ve AB ülkelerinin savaşa doğrudan ve dolaylı katılmaları nedeniyle de uluslararası güç çatışmalarının hangi sonuçlara gebe olduğu da henüz meçhul!
Sorular, ihtimaller, beklentiler bir yana elan gerçek olansa Osmanlı’nın Filistin’i İngilizlere bıraktığı 1917 yılından itibaren, İngilizlerin uzun vadeli bir planla dünyanın muhtelif yerlerinde yaşayan Yahudi topluluklarını Müslümanların aleyhine, kendisinin lehine kullanacağı en etkili bir virüs öbeği olarak yerleştirdiği ve 1948 yılından beri adı İsrail devleti olarak resmileştirilerek modern dünyanın tüm kafirlerince desteklenen bu en teçhizatlı işgalci terör grubunun yeni bir soykırıma ve sürgüne soyunduğudur.
Gazze’ye ve Kudüs’e gidenlerin çok iyi bildiği süreklileştirilmiş İsrail zulmünün hayvanî bir tutumla günbegün, anbean sergilenişi vicdan, adalet, akıl ve mantık yönünden izaha tabi değildir. Ayrıca bu gerçeğin Yahudi ilahiyatına ve tarihi olaylara bağlı olan sebepleri de çok çeşitlidir.
Tarih ise İsrailoğullarını fitneciler, bozguncular, komşularına zarar verenler, tabi oldukları idarelere başkaldıranlar… olarak tescil etmiştir.
Örneğin Babil Kralı Buntunnasr / Nebukadnezar’ın (m.ö. 562), Kudüs’ü “Üzerine ekin ekilecek tarla haline gelinceye dek” yıktırmasını (m.ö. 586) ve İsrailoğullarını topluca Babil’e sürdürmesini onların bu vasıflarına bağladığı tarihen malumdur.
Buna göre İsrailoğulları yaklaşık o günden bugüne 2.500 yıl dünyanın çeşitli yerlerinde küçük topluluklar halinde yaşamış, nihayet İran’dan sonraki en büyük koruyucuları olan İngiltere onların bir kısmını hem Müslüman coğrafyasını denetlemek hem de gerektiğinde etkili bir terör birimi olarak kullanmak üzere tekrar Filistin’e yerleştirmiştir.
Böylece dünya üzerinde fitne kabiliyetleri İngilizlerinkinden daha yüksek olan İsrailoğulları, dünden bugüne tarihin en kara lekesi olarak yeniden sahne almıştır.
Bir katil sadistliğiyle zulüm, kan, soykırım, sürgün, acı ve gözyaşını dünyaya yaymak için…