Son üç senedir Eylül ayında TCMB istatistiklerine reel sektör verileri yüklenince firmaların kârını ve finansman giderlerini karşılaştırıyorum. İlk yazıda “Kime Çalışıyoruz” başlığını atmıştım. İkincide “Reel Sektör Verileri” başlığı atmışım. Yıllık olarak takip ettiğim tek konu bu ve yazı serisini kurumsallaştırmak için ilk başlığa dönmeyi benimsedim.
Ömrüm oldukça bu karşılaştırmayı yapmaya devam edeceğim. Tabii dilerim ömrü hayatımda faizsiz bir finansal mimarinin daha güçlü gelişebildiğini görebilirim.
Normalde bankaların kârını konuşan Türkiye’de firmaların kârı ilk defa bu dönem gündem olabildi. Yıllarca hiç olmamıştı hele de ödedikleri finansman giderleriyle karşılaştırması maalesef hiç tartışılmadı.
Veriyle ilgilenenler bu sene yüksek kârları görünce hep birden işletmelere bir eleştiri getirdi ama zaman serisinden bakıp faizcileri geçen yıllarda es geçmiş olmalarını kimse konuşmadı. Merak edilmesin, seneye fotoğraf yine terse dönecek ve 100 yıldır olduğu gibi sermayenin üretilen gelirden aldığı pay ücretliler aleyhine gelişmeye devam edecek. Ama firmalar kâr ettiğinde ücretler tarafının daha esnek tartışılabildiği ve enflasyon üzerinde ücret artışları da görüldü.
Firmaların 2021-2022 yılları arasında öz kaynaklarını 2 kat artırdığı da görüldü.
Gelelim veriye. Reel sektör karı 2022 itibariyle ilk defa 1 trilyon TL seviyesini geçmiş hatta neredeyse ikiye katlamış görünüyor. Böyle bir artıştan bahsederken veriye dâhil edilen firma sayısı artmış mıdır, diye elbette bakmak gerekiyor. 2021 yılı için 940 bin işletme kapsama alınmışken 2022 yılında 983 bin işletmenin veriye dâhil edilmiş olmasının kârlılık üzerine getirdiğim yorumu değiştirmeyeceği rahatlıkla söylenebilir. 2022 yılında finansman giderleri de ilk defa 1 trilyon TL seviyesini geçmiş.
Veri 2017 yılından bu yana ilk defa işletmelerin faize değil, kendilerine çalıştıklarını gösteriyor. Paylaştığım grafiğe dikkat edilirse firmaların ödedikleri finansman giderlerinden daha fazla kâr etmesi istisnai bir durum.
Bu istisna geçtiğimiz dönem politikalarıyla 2022 yılında yeniden gerçekleşmiş oldu. Politika tercihi düşük faiz-tatmin edici kâr-artan ücretten yana yapılmamış olsa 2022 yılı, finansman giderlerinin gene firma karından büyük olduğu bir yıl olurdu.
2022 yılında işletmeler yaklaşık 1 trilyon TL finansman giderine katlanıp 1,8 trilyon TL kârlılık elde etmişler. Tercihler farklı gerçekleşse tam tersinden bir fotoğrafın ortaya çıkacağı beklenebilirdi. Tüm bu fotoğraf Türkiye’nin sermayeye pazarı değil, ev sahibi olması gerekliliğini vurguluyor.
Fakat seçimler sonrası politikadaki dönüşüm, firmaların kârıyla ücretler arasında bir uçurum oluştuğu düşüncesi ortaya çıkardı. Bu noktada bir tutulma olmalı. Çünkü gerçek uçurum olması gerektiği gibi finansman giderleri ile kâr arasında oluşmuştu. Politika dönüşümünün veri yorumlarını dahi nasıl etkilediğine bakılırsa iktisadın davranışsal yönü üzerinde çok daha fazla durulması gerektiği bir kez daha anlaşılabilir.
Kiracı durumdaki çalışanların gelir-kira ilişkisi bu noktada belirleyici görünüyor. Literatür hane halkı gelirinin %30’unun kiraya ayrılmasını makul bulur. Fakat özellikle büyük şehirlerdeki kiracılar için bu oranın çok ötesinde kira maliyetleri ortaya çıkıyor.
İşe alımlarda diploma, askerlik, ehliyet, yabancı dil gibi kriterlerin yanına kiracı olmamak gibi bir kriter eklenmeye başlayacak kadar durum ciddiye gidiyor.
Yine de TOKİ rolünü oynayabilir. Sosyal konut adetlerini milyonlara çıkarmakla işe başlamak yerinde olur gibi görünüyor. Çalışanların motivasyonu sadece mevcut şartlara bağlı değildir. Elde ettikleri gelirle veya tutundukları işlerle gelecekte çeşitli edinimlere ulaşacaklarını düşünmeleri de motivasyonu artırır. Emeklilik bu anlamda başı çeker. Ama konut edinimi de Türkiye’de istihdama katılanların sayısını dahi artıran bir belirleyici olarak önemli bir iş motivasyonu kaynağıdır.