Ekleme
Tarihi: 06 Eylül 2023 - Çarşamba
ABD, tahıl koridorunun açılmasını ve dünyaya ulaştırılmasını samimiyetle istiyor mu?
Putin’in Soçi’deki basın toplantısında, ‘Batı bizi aldattı’ itirafı aslında zayıflık göstergesi değil, tersine politik. Batı’nın, özünde ABD riyakârlığının altı bir daha çizilmiş oluyor…
ABD’nin dolandırıcılığı konusunda Ankara ne düşünüyor olabilir? Türkiye elbette bu ifadeleri kullanmaz ama ‘Rusya’ya haklılık payı’ verdiği ortada…
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Yaptırımlar konusunda Batı yumuşamalı” mealindeki ifadesi, Amerikan dolandırıcılığının Türkçe’ye tercüme edilmemiş halidir…
Esasen, Rusya ve Kiev’in İstanbul’da barışa en yaklaştığı anların nasıl sabote edildiği konusu Ankara’nın bilgisi dâhilinde olduğundan, aleni açıklamalarla failleri işaret edildiğinden, binlerce genç insanın kanı ellerinde olanların dolandırıcılığına da şaşırılmamıştır herhalde.
Sonuç olarak Soçi’deki basın toplantısına bakarak söylenebilir ki, Tahıl Koridoru hemen-şimdi yaşama dönmeyecek. Rusya’nın ne dediği belli, ‘yükümlülüklerini yerine getirsinler, hemen meseleyi çözelim’. Yani ümit var. Türkiye’nin de işin peşini bırakmayacağı anlaşılıyor.
GÜNEY’DE YAŞANANLAR SOÇİ’DEN ÖNEMLİ…
“Soçi’den ne çıktı”yı anlamaya çalışırken, konuyu hangi kaidenin üzerine oturtacağımıza karar vermemiz gerekiyor. İki ülke ilişkileri açısından mı, bölgesel dengeler açısından mı yoksa küresel zemine iliştirerek mi?
İki ülkenin alış-verişini kendi para birimleriyle, dolar ve euro dışında yapmak konusu da masadaydı ve bu küresel zeminin parçasıdır. Bu da bizi kısa süre önce yapılan BRICS zirvesinin çıktılarına, bu ay içinde yapılacak G20’den neler çıkacağına getirir. Soçi, Doğu-Batı tartışmasının parçası, anti-dolarizasyon arayışının fonksiyonu oluverir.
Ukrayna üzerinden de aynı adrese varabiliriz. Karadeniz, Gürcistan, Balkanlar, Hazar, Ermenistan, Afrika, Körfez dinamikleriyle hızlıca buluşuverir ve yine önümüze “Araf haritası” açılıverir.
Bölgesel olarak da ele alabilirsiniz; basın toplantısında ne söylendiğine bakarken, nelerin söylenmediğini de görmek alışkanlık olmalı. Suriye meselesinin iki ülke açısından değeri ortadayken neredeyse hiç değinilmemesi dikkat hak etmiyor mu?
Belli ki, baş başa görüşmelerin kapıları ardına bırakılması tercih edilmiş. Çünkü şu an Suriye ve Irak özelinde ama İran-İsrail-Körfez-ABD-Lübnan-Ürdün-Kafkaslar-Akdeniz genelinde yaşananlar a-ritmik bir sürecin yürüdüğünü gösteriyor ve bu anlamıyla Soçi’den daha önemliler!
Batı’nın gözü bizde diye bizim gözümüzün nerede olduğunu unutamayız…
‘ARAP AŞİRETLERİ’ İSYANI…
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Irak gezisinin sıra dışılığı ortada. Irak ve Suriye’de eş zamanlı gelişen olaylar, Kerkük krizi, Deyrizor vakası, Şam’daki Esad karşıtı protestolar, vs…
Ankara, terör örgütü PKK’nın ve kim bilir ABD’nin de bölgede bir “el almaz”a yakalandığı olası şartları değerlendirmek istemiş olabilir. Bu da bizi her biri uzun tartışmalara sürükleyecek yeni sorulara yönlendirebilir…
Mesela, bölgedeki gelişmeler Rusya-Türkiye-İran’ın ortak manevrası olabilir mi? Veya tersine, Kerkük’ün şimdi masaya sürülmesi, Türkiye’yi ani ve dengesiz bir hareket yapmaya “teşvik için” olabilir mi? Ya da, “yapmak istediğini görüyoruz, bu da bizim kartlarımızdan biri” denmiş olabilir mi? Hem Bakan Fidan’ın Kerkük olayları hem Cumhurbaşkanı’nın Deyrizor bahsi içinde kullandıkları “katliam” sözcüğünü seçmeleri tesadüf mü?
Türkiye’nin, Arap aşiretlerini evin gerçek sahibi olarak gördüğü, hak verdiği ve eylemlerini desteklediği ortada. PKK’ya ve ABD’ye yönelik bir isyan olarak değerlendiriyor. Kerkük’teki gelişmeler acaba Deyrizor’la bağlantılandırılıyor mu? Öyle ise sorumlusu kim görülüyor?
Irak’taki bölgesel seçimleri olayların tek nedeni görenler de var. Ortadoğu bu basitliği kaldırmaz. Kum kayar. Etkisi elbette vardır ama bu denli geniş coğrafyada, üstelik Irak ve Suriye’nin “vücut bütünlüğü” bu kadar bozulmuşken, yaygın eylemleri teke bağlamak doğru olmaz. Tamam, bölge kriz üretmek açısından her zaman mümbit ve müsait ama eş zamanlı ve çoklu piyon sürmeler rutin sayılabilir mi? Bakan Fidan’ın ilgili açıklamasındaki “geçişkenlik” vurgusu bunu anlatıyor işte. Hatta bu olaylar gerçekleşirken, TSK’nın Kandil’e yönelik harekâtı da herhalde manidar zamanlamaya dahil edilmelidir. Keza, İran-Türkiye buluşmasına bakmayacak mıyız? Ne konuşulmuş olabilir? Batı, Türkiye’nin Irak’la başlattığı süreci, örneğin Körfez-Irak-Türkiye hattını bağlayacak proje gibi, kendi çıkarlarına yönelik mi algılıyor?
KREMLİN’İN KALBİ…
Nihayet iki ülke ilişkisi üzerinden/sınırlayarak Soçi’ye baktığımızda, seçim ertesinde Türkiye’nin Batı’yla ilişkisini/rotasını “tazelediğine” yönelik yaygın intiba ve “temenninin”, Erdoğan-Putin görüşmesi sınavından geçip-geçmeyeceği de merak ediliyordu.
Başta Rusya olmak üzere Türkiye’nin şartları da ilişkileri soğutmaya müsait değil. Ancak mesele bu değil; çünkü bu bakış, ilişkileri, “mecburen, kerhen, konjonktür nedeniyle, geçici”ye indirir.
Bu kritik/stratejik sorunun yanıtı tek toplantıyla alınamaz. Rusya bir kenara, Türkiye’nin yeni dünyayı nasıl algıladığını tespit ile mümkündür…
Bugün Ankara Doğu’yu nasıl görüyor, Batı’yı nasıl görüyor, kısa-orta vadeli kestirmeleri neler? Eğer ekonomik sıkıntılarını aşma adımlarını veri alırsanız başka sonuç çıkar, çok kutuplu yeryüzüne göre ayar yapıyorsanız farklı sonuç çıkar. Ya da önümüzdeki yerel seçimler için uygulanan politika pratiklerine bakarsanız daha da başka.