Adını bir meyveye yaslayan bir su markası var. Bu su, dediklerine göre dağların zirvesinden geliyormuş. Sanki diğerleri denizlerin dibinden geliyor.
Suyun fiyatını yükselttikçe yükseltiyor firma. Üçken beş oluyor, beşken on oluyor. Kimse gık demiyor.
Bir sonraki alışta bakıyoruz ki fiyat yine artmış.
Söylemekten çekinmeye gerek yok, ben onu bırakalı çok oldu.
*
Bir tarihte Anadolu’da şipşirin bir ilçeye gitmiştik.
Ortasından gürül gürül bir ırmak geçiyor. Sırtını dağa yaslamış olan, merkezdeki meşhur caminin içinde, kayaya oyulmuş kanaldan minik bir dere gibi şırıl şırıl su akıyor. Akıp ırmağa karışıyor.
Çıkışta ırmak kenarındaki gölgeli masalardan birine oturmuştuk. Sanki biraz sonra The İmam gelecek motosikletiyle. Öyle bir hisse kapılmıştım.
Evet, Darende’ydi orası.
*
O buz gibi suyun güzelliğini, temizliğini, kalitesini anlata anlata bitiremedi oralı arkadaşlar.
Az sonra masamıza yarımlık şişeler halinde sular geldi.
Bin kilometre ötedeki bir firmanın etiketiyle.
Ne oldu?” dedim, “O kadar övdünüz, masaya gelene bak!”
*
Adına ister ‘sistem’ diyelim, ister ‘düzen’.
Ambalaj, dağıtım ağı ve beklentilerin karşılanması ağır basar.
Kapitalizmin ağına düştüysen, yanındaki şırıl şırıl sudan içemezsin. Bin kilometreden şişeyle gelir, masaya konar. Alıcı kuş gibi.
Adı şu olur, bu olur, fark etmez.
İşte o su, sözünü ettiğimiz suydu.
*
Beş litrelik o suyun bugünlerdeki fiyatı 21 liranın üstünde. Çay, kahve, su ikramı yapmayan uçaklardakine yakın.
Diğer su firmaları da ona bakıp yükseltiyor.
Fiyatta onlar gibi insafsızca artış yapmayanlar, o meyveli suyun yarı fiyatına satış yapıyorlar.
Oysa maliyet farkı yok.
Nakliye de diğeriyle aynı fiyattaki mazotla yapılıyor. Aynı marka TIR’larla taşınıyor.
*
Su hayatı devam ettirmek için yemekten önce, havadan sonra ikinci sırada. Olmazsa hayat biter.
Çölde susuz kalan bir kişi, bir litre su için bütün servetini vermeye razı olabilir.
Sözünü ettiğimiz su firması, şu sıcak günlerde hepimizi çölde susuz kalmış insanlar gibi görüyor galiba.
“Fiyatı kaça çıkarırsak çıkaralım, müşteriler bağrı yanmış bedevi gibi gelip alıyor. Hava da çok sıcak, aşırı sıcak. Memleket kavruluyor. Çölden farkı kalmadı. O halde zam üstüne zam! Hazır mazot da yükselmiş. Ekle gitsin!”
Kimse de ne oluyor birader demiyor.
Bu mudur?
Değilse nedir?
*
Ne olduğunu deyivereyim ben size.
Ayıptır. Yazıktır.
“Milletin sırtına bu kadar yüklenmeyin, bir gün acısı çıkar” diye uyaracak biri bulunmaz mı memlekette?
*
Molla Kasım, niye sadece Yunus’un şiirlerine kafayı takmış ki? Bu konuya da bakamaz mı?
Veya bugün piyasadaki fiyatları sorgulayacak bir Kasım yok mu?
Molla olması da şart değil hani.