Gün geçmiyor ki, sosyal medya mecralarından birinde, Suriye’nin farklı şehirlerinde çekilen görüntüler eşliğinde “Her şey çok güzel! Savaş filan yok. İnsanlar aşırı mutlu” temalı videolar izlemeyelim. Batılı çok takipçili Youtuber’ların başlattığı bu süreç, şimdilerde Türkiye’den bazı isimlerle devam ediyor. Hepsindeki arka plan ve senaryo da aynı:
Suriye Enformasyon Bakanlığı ve Muhâberât (Suriye istihbarat servisi) işbirliğiyle hazırlanan detaylı bir program dâhilinde, seçilen isimler ülkeye davet ediliyor. Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta başlayan seyahatte karayoluyla Şam’a geçiliyor. Kale içindeki “otantik” bir otelde konaklayan davetli, ardından Şam’ın ara sokaklarını “keşfe” koyuluyor. Gece kulüpleri ve dans partileri de yansıyor ekrana, türbe ziyaretleri ve ibadet görüntüleri de. Böylece, hayatın ne kadar “normal” bir seyirde aktığı ispatlanırken, Suriye’de dinî veya mezhebî herhangi bir gerilimin görülmediğine, farklı inanç ve kültürlerden insanların iç içe ve barış içinde yaşadığına vurgu yapılıyor. Şam’ın farklı köşelerine gece ve gündüz farklı açılardan bakıldıktan, yerel lezzetler tadıldıktan ve halkla yapılan birkaç cümlelik kısa sohbetler de araya serpiştirildikten sonra, sıra diğer şehirlere geliyor: Halep’te kale ve çevresi kolaçan ediliyor, Hama’da tarihî şehirde tur atılıyor, Humus ve Lazkiye’nin sokakları adımlanıyor, hatta Palmira harabelerine kadar uzanılıyor. Her şehirde gözümüze sokulan mesaj tek: “Bakın, ülkede savaş-mavaş yok!”
Meseleyi nasıl ele aldıklarını ve kulaklarına fısıldananları nasıl duyurduklarını anlama adına, Suriye’de çekilen “seyahat” videolarının neredeyse tamamını izledim. Mesela bunların bir tanesinde, Suriye rejimi ve Rusya’ya ait savaş uçaklarının bombaladığı -mekânı biliyordum çünkü- bir semtte geziniyorlardı. Youtuber, “Bakın, savaşta burası harabeye dönmüş” derken, onu gezdiren Muhâberât görevlisi “Cihatçılar” kelimesiyle başlayan cümleler kuruyordu. Hiçbir videoda “Böyle bir yıkıma ancak savaş uçakları neden olabilir” akıl yürütmesi yer almadığı gibi, bombardımanlar sırasında ölen binlerce sivilden de söz edilmiyordu.
Detayları titizlikle seçilen ve hazırlanan görüntülerde es geçilen noktalar bunlardan ibaret değildi: Ülkedeki ekonomik ve sosyal sefaletten söz edilmiyordu mesela. On yıllardır sudan bahanelerle hapishanelere balık istifi gibi yığılan, en ağır işkence biçimleriyle öldürülen ve toplu mezarlara doldurulan insanlar yok sayılıyordu. Baas rejiminin yoğun baskısı altında geçen yarım asrın halk üzerinde doğurduğu travmalara değinilmiyordu. Dahası, Şam sokaklarında “Burada savaş bitti abey, Türküye’dekiler de gelsin buraya” şeklinde konuşturulan birkaç sözde “Suriyeli”, mevcut rejimin geri dönecek birçok ismi “siyasî suçlu ve vatan haini” olarak itham etmeye ve cezalandırmaya hazır olduğunu da ustalıkla gözden kaçırıyordu.
Tüm bunları bilmeyen ve görmeyenler için, birkaç Youtube videosunun zihinlerde doğuracağı “güllük-gülistanlık Suriye” imajı, elbette yanıltıcı. Üstelik sadece yanıltıcı değil, en yakındakilerden başlayarak, hızlı bir şekilde mülteci düşmanlığına dönüşme potansiyeli taşıdığından tehlikeli de.
Ve tabii, madalyonun görünmeyen yüzünde bir şey daha var ki, Arapça bilmeyen ve bölgenin dengelerine dair hiçbir malumatları bulunmayan, dil ve tarih bilmek şöyle dursun güncel isimleri doğru şekilde telaffuz dahi edemeyen Youtube fenomenlerinin bize buna dair bir şey söylemesini zaten beklemiyoruz:
Suriye şu anda etnik, dinî ve mezhebî açıdan yeniden yapılandırılıyor. Baş aktörün İran olduğu bu süreçte, tarihî şehirlerin demografik dengeleri değiştiriliyor, yüzlerce yıllık mekânlar el değiştiriyor, eğitim sistemi ve dinî hayat sil-baştan şekillendiriliyor… Bu, bölgemizin bundan sonraki on yıllarını derinden etkileyecek önemde bir konu. Çarşamba günü, tam bu noktadan devam edelim. Sonra bakalım, “Suriye’de her şey çok güzel” mi gerçekten?