Şakîk-ı Belhî’nin Tevekkülü
Şakîk-ı Belhî [kuddise sırruhû], bir kıtlık senesinde bir köle gördü; köle, şen şakrak gülüp eğleniyordu. İnsanlar ise günlük yiyecek derdi ile uğraşıyorlardı. Şakîk-ı Belhî köleye,
Sendeki bu rahatlık ve sevinç nedir? Şu insanların çektiği sıkıntı ve üzüntüyü görmüyor musun? diye sorduğunda köle,
Bundan bana ne? Benim efendimin kendisine ait özel bir köyü var; ihtiyacımız olan her şey oradan geliyor dedi. Bu söz, Şakîk-ı Belhî’yi uyandırdı ve,
Bunun efendisinin hususi bir köyü var; halbuki efendisi aslında yaratılmış fakir biridir. Durum böyle iken bu köle rızkı için hiç endişe etmiyor; yüce Mevlâ’sı zengin olan bir müslümanın rızkı için endişe çekmesi nasıl uygun olur? dedi ve rızkı konusunda kalbinden endişeyi atıp yüce Mevlâ’sına ibadet ve taate yöneldi.
Dargınlığa Son Vermek
Müslümanlar arasında bir dargınlık olursa hemen barışırlar, birbirlerinden üç günden ziyade ayrı kalmazlar. Müslümanların gönüllerinde düşmanlık ve kin duyguları yaşamaz. Bir hadis-i şerifte buyrulmuştur:
Üç günden ziyade kardeşine dargın kalmak bir müslümana helâl olmaz (Müslim).