pendik escort bayan
https://www.ozmenpc.com/masaustu-pc-oyuncu
ak
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Kılıçdaroğlu adeta “beni buradan kurtarın” diye feryat ediyor.

Hakkını teslim edelim: CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu son derece soğukkanlı, dayanıklı, dirençli bir figür. Umursamıyor, aldırmıyor, kafayı takmıyor, gerektiğinde duymuyor, görmüyor, adeta hissetmiyor. Hala senkronu tutturamasa da hitabet sırasında ellerini de kullanmayı daha yeni yeni öğrendi; mimik ise neredeyse hiç yok, yüz sinirleri asla hareket etmiyor. Muhatabı karşısında aklı olan bir kaya gibi davranıyor: Gerilmiyor, sinirlenmiyor, şaşırmıyor, üzülmüyor… Sorulan soruyu duymuyor, kafasına göre cevap veriyor; kendisine verilen bir tepkiyi görmüyor, ciddiye almıyor, hiç olmamış, yaşanmamış gibi yoluna devam ediyor. Soğukkanlılığı, umursamazlığı ile muhatabını delirtiyor. Kılıçdaroğlu’nun bu hali tahminimce Dersim katliamını bütün sıcaklığıyla yaşamış Tuncelili bir ailenin memur çocuğu olmasından kaynaklanıyor. Gerçekten zor bir hayat: Çetin bir coğrafyada doğmuş. Babasının anlattığı katliam hikayeleriyle büyümüş. Mezhebinden dolayı ayrımcılık görmüş. Yine de üniversite okuyabilmiş ve memur olabilmiş. Çelik gibi sinirler yanında bu kadar ürkek, tedirgin ve uyumlu bir mizaca sahip olması çok doğal. Coğrafyanın tayin ettiği bu karakteriyle Kılıçdaroğlu hayatı boyunca inisiyatif almaktan, risk almaktan hep kaçınmış. Tam bir vazife adamı: Maliye Bakanlığı’nda ne görev verilirse yapmış: Daire başkanlığı, Bağ-Kur ve SSK Genel Müdürlüğü, Çalışma Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı görevlerine getirmişler, hiç risk almadan, taşları yerinden oynatmadan, kimseyle kavgaya, çatışmaya girmeden vazifelerini yapmış. 1999 yılında emekli olunca da kenara çekilmiş, sükunet içinde vazife beklemiş. “Vatandaşın Vergisini Koruma Derneği” Genel Başkanı iken yazdığı bir raporla Deniz Baykal’ın dikkatini çekmiş, CHP’de siyasete girmiş, 2002 yılında CHP İstanbul Milletvekili seçilmiş. Kılıçdaroğlu 2004 yılında, genel mizaç ve karakterine hiç uymayan bir adım atmış: Deniz Baykal’a isyan eden 30 milletvekilinden biri olmuş. Böyle bir risk alması şaşırtıcı. Ancak hemen geri adım atmış ve her nasıl olduysa kendisini affettirmiş. 30 CHP’linin çoğu tasfiye edilirken Kılıçdaroğlu Baykal’ın yanında kalmış, 2007’de tekrar milletvekili seçilmiş. Kılıçdaroğlu’nun bürokrasiden sonra siyasetteki asıl “vazife” günleri 2009’da başlıyor. Vazifeleri kimin verdiği meçhul. Son günlerde yeniden gündeme gelen, 2008 yılında ABD’de yazılmış İpekyolu Raporu’ndaki senaryoda Baykal’ın gitmesi, Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanı olması öngörülmüş. Plan tıkır tıkır işlemiş. 2010 yılında kaset operasyonuyla Kılıçdaroğlu’na CHP Genel Başkanlığı tevdi edilmiş. Ancak siyaset bürokrasiye benzemez; idare-i maslahat siyasette işlemez. Art arda gelen onca başarısızlığa rağmen Kılıç-daroğlu’nun üzerindeki yük alınmamış, vazifeden el çektirilmemiş. 6’lı masanın kurulmasını ve Cumhur-başkanı adayı gösterilmesini kimse Kemal Bey’in kendi inisiyatifi olarak görmesin. Çok riskli bir karardı ama bu Kemal Bey’in kendi kararıyla aldığı bir risk değil. 6 Partiyi bir araya getiren, buna HDP/PKK ve FETÖ’yü ekleyen, o masadan Kılıçdaroğlu’nun aday çıkmasını sağlayan, Kemal Bey’e bütün başarısızlıklarına rağmen yeni bir vazife yükleyen belli ki başka bir iradeydi. 28 Mayıs’ta yaşanan çok büyük hezimetin ardından o iradenin Kemal Bey’den vazifeyi almadığını görüyoruz. Başka bir planları olamaz, Kemal Bey’den her halde beklentileri kalmamıştır. Kim bilir, belki de Kemal Bey’i orada unutmuşlardır. Kemal Bey de bir talimat gelmediği için vazifeyi sürdürüyor olabilir. Ne var ki, yeni durum, Kılıçdaroğlu’nun o çelik gibi sağlam sinirlerini, soğukkanlılığını, umursamazlığını, aldırmazlığını dahi parçalayacak kadar vahim. “Hiç”likten geldiği duygusuyla hayatı boyunca “kaybedecek bir şeyi olmayan” adam tavrıyla hareket eden Kılıçdaroğlu artık böyle bir rahatlık içinde değil. İsmi iyi anılmıyor, anılmayacak. Şahsına yönelik çoğu da haklı yakıştırmaları hiç umursamıyor olabilir ama 100 yaşında bir partiyi çöküşe götürüyor. CHP bugün seçime girse, yüzde 10 alabilir mi, tartışılır. Kemal Kılıçdaroğlu 2 haftadır CHP’nin grup toplantısına katılıp konuşma yapıyor. O hiçbir şey yaşanmamış gibi özgüvenli duruş, mimiksiz yüz ve hareketsiz beden ifadelerinin ardında artık tükenmişlik, bitmişlik, çaresizlik belirgin şekilde hissediliyor. Kılıçdaroğlu adeta “beni buradan kurtarın” diye feryat ediyor. Kılıçdaroğlu son grup toplantısında durduk yere Yeni Şafak’a sataştığında gazetenin bir yazarı olarak önce gururlanmıştım. Ancak şimdi o gurur yerini yavaş yavaş acıma duygusuna bırakıyor. Karşımda çırpınan bir adam görüyorum. Çaresizlik içinde sağa sola sataşıp gelecek tepkilerle bir avuç kalmış sevenlerini yanında tutmaya çalışan bir acziyeti izliyorum. Mızrağı çuvala, minareyi kılıfa sokmak için kan ter içinde çabalayıp kendisini harap eden bir yalnızlığa şahitlik ediyorum. Kılıçdaroğlu’nun Yeni Şafak başta olmak üzere sağa sola sataşması sağlıklı bir ruh hali değil. CHP bu saatten sonra komadan çıkabilir mi bilmem ama gözümüzün önünde tükenen, eriyen, biten Kılıçdaroğlu’nun imdat çağrısını duyup, anlayıp kurtarmak insanlık vazifesidir diye düşünüyorum.
Ekleme Tarihi: 23 Haziran 2023 - Cuma

Kılıçdaroğlu adeta “beni buradan kurtarın” diye feryat ediyor.

Hakkını teslim edelim: CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu son derece soğukkanlı, dayanıklı, dirençli bir figür. Umursamıyor, aldırmıyor, kafayı takmıyor, gerektiğinde duymuyor, görmüyor, adeta hissetmiyor. Hala senkronu tutturamasa da hitabet sırasında ellerini de kullanmayı daha yeni yeni öğrendi; mimik ise neredeyse hiç yok, yüz sinirleri asla hareket etmiyor. Muhatabı karşısında aklı olan bir kaya gibi davranıyor: Gerilmiyor, sinirlenmiyor, şaşırmıyor, üzülmüyor… Sorulan soruyu duymuyor, kafasına göre cevap veriyor; kendisine verilen bir tepkiyi görmüyor, ciddiye almıyor, hiç olmamış, yaşanmamış gibi yoluna devam ediyor. Soğukkanlılığı, umursamazlığı ile muhatabını delirtiyor.

Kılıçdaroğlu’nun bu hali tahminimce Dersim katliamını bütün sıcaklığıyla yaşamış Tuncelili bir ailenin memur çocuğu olmasından kaynaklanıyor. Gerçekten zor bir hayat: Çetin bir coğrafyada doğmuş. Babasının anlattığı katliam hikayeleriyle büyümüş. Mezhebinden dolayı ayrımcılık görmüş. Yine de üniversite okuyabilmiş ve memur olabilmiş. Çelik gibi sinirler yanında bu kadar ürkek, tedirgin ve uyumlu bir mizaca sahip olması çok doğal.

Coğrafyanın tayin ettiği bu karakteriyle Kılıçdaroğlu hayatı boyunca inisiyatif almaktan, risk almaktan hep kaçınmış. Tam bir vazife adamı: Maliye Bakanlığı’nda ne görev verilirse yapmış: Daire başkanlığı, Bağ-Kur ve SSK Genel Müdürlüğü, Çalışma Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı görevlerine getirmişler, hiç risk almadan, taşları yerinden oynatmadan, kimseyle kavgaya, çatışmaya girmeden vazifelerini yapmış. 1999 yılında emekli olunca da kenara çekilmiş, sükunet içinde vazife beklemiş. “Vatandaşın Vergisini Koruma Derneği” Genel Başkanı iken yazdığı bir raporla Deniz Baykal’ın dikkatini çekmiş, CHP’de siyasete girmiş, 2002 yılında CHP İstanbul Milletvekili seçilmiş.

Kılıçdaroğlu 2004 yılında, genel mizaç ve karakterine hiç uymayan bir adım atmış: Deniz Baykal’a isyan eden 30 milletvekilinden biri olmuş. Böyle bir risk alması şaşırtıcı. Ancak hemen geri adım atmış ve her nasıl olduysa kendisini affettirmiş. 30 CHP’linin çoğu tasfiye edilirken Kılıçdaroğlu Baykal’ın yanında kalmış, 2007’de tekrar milletvekili seçilmiş.

Kılıçdaroğlu’nun bürokrasiden sonra siyasetteki asıl “vazife” günleri 2009’da başlıyor. Vazifeleri kimin verdiği meçhul. Son günlerde yeniden gündeme gelen, 2008 yılında ABD’de yazılmış İpekyolu Raporu’ndaki senaryoda Baykal’ın gitmesi, Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanı olması öngörülmüş. Plan tıkır tıkır işlemiş. 2010 yılında kaset operasyonuyla Kılıçdaroğlu’na CHP Genel Başkanlığı tevdi edilmiş. Ancak siyaset bürokrasiye benzemez; idare-i maslahat siyasette işlemez. Art arda gelen onca başarısızlığa rağmen Kılıç-daroğlu’nun üzerindeki yük alınmamış, vazifeden el çektirilmemiş.

6’lı masanın kurulmasını ve Cumhur-başkanı adayı gösterilmesini kimse Kemal Bey’in kendi inisiyatifi olarak görmesin. Çok riskli bir karardı ama bu Kemal Bey’in kendi kararıyla aldığı bir risk değil. 6 Partiyi bir araya getiren, buna HDP/PKK ve FETÖ’yü ekleyen, o masadan Kılıçdaroğlu’nun aday çıkmasını sağlayan, Kemal Bey’e bütün başarısızlıklarına rağmen yeni bir vazife yükleyen belli ki başka bir iradeydi.

28 Mayıs’ta yaşanan çok büyük hezimetin ardından o iradenin Kemal Bey’den vazifeyi almadığını görüyoruz. Başka bir planları olamaz, Kemal Bey’den her halde beklentileri kalmamıştır. Kim bilir, belki de Kemal Bey’i orada unutmuşlardır. Kemal Bey de bir talimat gelmediği için vazifeyi sürdürüyor olabilir.

Ne var ki, yeni durum, Kılıçdaroğlu’nun o çelik gibi sağlam sinirlerini, soğukkanlılığını, umursamazlığını, aldırmazlığını dahi parçalayacak kadar vahim. “Hiç”likten geldiği duygusuyla hayatı boyunca “kaybedecek bir şeyi olmayan” adam tavrıyla hareket eden Kılıçdaroğlu artık böyle bir rahatlık içinde değil. İsmi iyi anılmıyor, anılmayacak. Şahsına yönelik çoğu da haklı yakıştırmaları hiç umursamıyor olabilir ama 100 yaşında bir partiyi çöküşe götürüyor. CHP bugün seçime girse, yüzde 10 alabilir mi, tartışılır.

Kemal Kılıçdaroğlu 2 haftadır CHP’nin grup toplantısına katılıp konuşma yapıyor. O hiçbir şey yaşanmamış gibi özgüvenli duruş, mimiksiz yüz ve hareketsiz beden ifadelerinin ardında artık tükenmişlik, bitmişlik, çaresizlik belirgin şekilde hissediliyor. Kılıçdaroğlu adeta “beni buradan kurtarın” diye feryat ediyor.

Kılıçdaroğlu son grup toplantısında durduk yere Yeni Şafak’a sataştığında gazetenin bir yazarı olarak önce gururlanmıştım. Ancak şimdi o gurur yerini yavaş yavaş acıma duygusuna bırakıyor. Karşımda çırpınan bir adam görüyorum. Çaresizlik içinde sağa sola sataşıp gelecek tepkilerle bir avuç kalmış sevenlerini yanında tutmaya çalışan bir acziyeti izliyorum. Mızrağı çuvala, minareyi kılıfa sokmak için kan ter içinde çabalayıp kendisini harap eden bir yalnızlığa şahitlik ediyorum.

Kılıçdaroğlu’nun Yeni Şafak başta olmak üzere sağa sola sataşması sağlıklı bir ruh hali değil. CHP bu saatten sonra komadan çıkabilir mi bilmem ama gözümüzün önünde tükenen, eriyen, biten Kılıçdaroğlu’nun imdat çağrısını duyup, anlayıp kurtarmak insanlık vazifesidir diye düşünüyorum.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.