pendik escort bayan
https://www.ozmenpc.com/masaustu-pc-oyuncu
ak
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

MUHALEFETİN DIŞ SİYASETTEN HABERİ YOK.

Önümüzde iki önemli toplantı var. İlki, Litvanya-Vilnius’taki NATO Devlet Başkanları zirvesi. Tepe buluşmalardan biri. Ankara’nın bu toplantıda veya hemen öncesinde İsveç’in üyeliğine ilişkin vereceği herhangi karar, seçim ertesi Türkiye’nin dış politikasına nasıl ‘devam’ edeceğine ilişkin ipucu verecek… Kuşkusuz, Türkiye-ABD ve Transatlantik İttifak ilişkilerindeki ‘dolgunluğunu’ da tartma fırsatı bulacağız. Ölçüsü de Ukrayna-Rusya savaşındaki pozisyonumuz olacak… Ankara, bahsetmiştik, iki taraf arasında denge kurarken, “eşit mesafe” aramıyor. Kendisini tarafların içinde kılarak “denge” kuruyor. Bu ABD’yi rahatlatmıyor. Çünkü Türkiye, Amerika’nın ‘içinde’ yer almıyor anlamına geliyor. Washington, kendisi ve Kiev lehine daha belirgin politika bekliyor. Bu yüzden, Türkiye’den isteklerinin, baskı demeyelim ama, daha duyulur olacağı sürecin beklendiği yazılıp, çiziliyor. Zirvede Türkiye’nin bu taleplere ne cevap vereceği hakkında da izleri takip edebileceğiz.   Konu F-16’larla da bağlantılı. Ne denirse densin, İsveç’in üyeliği ile uçaklar arasında ilinti açık. Burada da tartışma sürüyor; ‘F-35 veya F-16 almak Türkiye-Batı ilişkilerini pekiştirici anlam mı taşıyor yoksa bağımlılık mı vazediyor’ diye… İkinci toplantı 22-24 Ağustos’ta Güney Afrika’da yapılacak BRİCS zirvesi. Her BRİCS buluşmasında olduğu gibi üyeliğe aday ülkeler üzerinden de tartışılacak çok şey var ama asıl başlık, “ortak paranın adı” olabilir! Bu kritik bir seviye… Ortak para birimi, diğer deyişle dolarizasyondan kurtulma konusu, Doğu-Batı rekabetinin temel kulvarlarından biri. Öyle ki, Ukrayna savaşı veya Pasifik geriliminin bile üzerinde değere sahip. Bu toplantıda ilk kez “birim” kayıt altına alınırsa, hazırlık aşaması tamam demektir…   Şu sıralar-seçimlerin ardından-, her katmandan muhalefet Türkiye’nin Batı’yla alakasını ekonomi üzerinden kuruyor. Siyasi plan da var; ‘ekonomik sıkıntı Ankara’nın elini Batı’ya açar mı’ sorusu, bağımlılık ilişkisini canlandırabileceği, bunun da iç siyasete etkileri olabileceği umudunu besliyor. Berbat bir akıl. Aynı hal, dünyanın kalanını izlemeyi tekrar kısırlaştırıyor. Tabi dünyanın dönüşüne etkisi sıfır. Aynı örnekten yürürsek, dolarizasyondan kurtulmaya çalışan ülkelerin/girişimlerin sayısı artıyor. Son olarak Pakistan’ın Rusya’dan aldığı petrolün parasını Yuan ile ödeyeceği haberi ortada. Keza, Foreign Policy’nin çok konuşulan haberinde vurgulandığı üzere, “Brezilya, Hindistan, Türkiye, Endonezya, S.Arabistan ve Güney Afrika, dünyanın jeopolitik dengelerini değiştirme kabiliyetine sahipler ve hiç olmadığı kadar güçlüler”. (Adı geçen ülkelerin etkilerini anlamak için içlerine bakmayın. Dışlarına bakın!)   ABD Genelkurmay Başkanı Milley’in şu sözlerini de düşünelim; “Bazı bölge ülkeleri kendi coğrafyalarında oynadıkları rolü artırmaya başladı ve ön plana çıkmaları işleri karmaşıklaştırıyor. Bazıları ‘süper güç’ statüsüne talip olabilirler”… Orta hatta kısa vadeli asıl belirleyici iki olay ise Ukrayna savaşının nasıl sonlanacağı ile önümüzdeki yıl yaşanacak ABD Başkanlık seçimi. İkisi aynı zamanlamaya oturabilir. Ankara kutusuna mı gidecek, bir kutba mı ondan sonra daha netleşebilir. Hasılı, Türkiye fiilen NATO toplantısında olacak ama gözü BRİCS zirvesinde olacak. ‘Kalbi nerede’ derseniz, cevabı 28 Mayıs’ta siz zaten verdiniz’ derim…   Muhalif kanallar neden ‘dış politika’yla ilgili yayın yapmaz? Tekmili birden diyebiliriz; Fox, Sözcü, Halk, Tele1, KRT, TV5, Flash. Eksik kaldıysa gönül koymasınlar. Faruk Bildirici, ki ‘medya ombudsmanı’ olarak biliniyor, 3 gün boyunca bu kanalları takip ettiğini, dış haber servislerinin olmadığını-herhalde ‘dış haber olmadığı’, takiben, ‘dış politika tartışma programları’ olmadığı anlamına geliyor-vurgulayıp, ‘dünyadan haberleri yok’a getirmiş gözlemlerini… Zahmet etmiş; ben yıllardır o kanallarda ‘dış politika’ arıyorum. Çok istisnai hallerde, o da parantez açıp-kapama hızında denk geldiğim oldu. Bildirici’ye göre bu yayın organları izleyicilerini, ‘dünyadan habersiz bırakıyor, iç politikaya hapsediyor, vizyonlarını daraltıyor ve körleştiriyor’…   Doğru. Yalnız benim daha ileri ilavem var; bu muhalif kanallar ve destekledikleri muhalefet dış politika bilmiyor. Yayına diledikleri bollukta sürecekleri siyasileri, uzmanları yok. Çıkarsalar, hakkını verecek gazeteciler de yok… Ana muhalefet partisinin dış politikasını bir-iki danışmana teslim ettiğini, seçim döneminde hem yurt içi hem yurt dışı matbuata ne herzeler yumurtladıklarını gördük. Kaldı ki, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu tüm seçim boyunca iki kez dış politika konuştu, birinde zımnen Azerbaycan’ı diğerinde alenen Rusya’yı tehdit etti. Şimdi bu ağır eksiği, seçimi kaybetme nedenlerinden biri sayıyorlar. O da doğru.   Yani muhalefetin siyasetçileri de, danışmanları da, gazetecileri de dış politika bilmiyorlar. Seyircilerini de seçmenlerini de el birliğiyle öylesine vasatlaştırıyorlar ki, ülkenin ulusal çıkarlarına/güvenliğine yönelik icraatlara bile aynı kör çukurdan şüpheyle bakmalarını sağlıyorlar. Şimdi önümüzde, bütün ülke liderlerinin, uluslararası yorumcu, analizci, gazetecilerin mutabık kaldığı, ‘dünyanın en kritik 10 yılı’ var. Yine hepsinin ortak tarifi, Türkiye’nin kilit bir kaç ülkeden biri olduğu. Geçtiğimiz en az 5 yıl bunun işaretleriyle doluydu ve hazırlık için bir zaman sundu. Bakalım, hem muhalif siyasiler hem muhalif kanallar aynı duyarsızlığı sürdürecekler mi? Burada bir kader de var; bu çapta dış politika cehaletinin kendi sonlarını hazırladığını görmüyorlar. Batı sadece fiziken daralmıyor. Siyaseten de eriyor. Buraya sırt yaslanır mı?
Ekleme Tarihi: 14 Haziran 2023 - Çarşamba

MUHALEFETİN DIŞ SİYASETTEN HABERİ YOK.

Önümüzde iki önemli toplantı var. İlki, Litvanya-Vilnius’taki NATO Devlet Başkanları zirvesi. Tepe buluşmalardan biri. Ankara’nın bu toplantıda veya hemen öncesinde İsveç’in üyeliğine ilişkin vereceği herhangi karar, seçim ertesi Türkiye’nin dış politikasına nasıl ‘devam’ edeceğine ilişkin ipucu verecek…

Kuşkusuz, Türkiye-ABD ve Transatlantik İttifak ilişkilerindeki ‘dolgunluğunu’ da tartma fırsatı bulacağız. Ölçüsü de Ukrayna-Rusya savaşındaki pozisyonumuz olacak…

Ankara, bahsetmiştik, iki taraf arasında denge kurarken, “eşit mesafe” aramıyor. Kendisini tarafların içinde kılarak “denge” kuruyor. Bu ABD’yi rahatlatmıyor. Çünkü Türkiye, Amerika’nın ‘içinde’ yer almıyor anlamına geliyor. Washington, kendisi ve Kiev lehine daha belirgin politika bekliyor. Bu yüzden, Türkiye’den isteklerinin, baskı demeyelim ama, daha duyulur olacağı sürecin beklendiği yazılıp, çiziliyor. Zirvede Türkiye’nin bu taleplere ne cevap vereceği hakkında da izleri takip edebileceğiz.

 

Konu F-16’larla da bağlantılı. Ne denirse densin, İsveç’in üyeliği ile uçaklar arasında ilinti açık. Burada da tartışma sürüyor; ‘F-35 veya F-16 almak Türkiye-Batı ilişkilerini pekiştirici anlam mı taşıyor yoksa bağımlılık mı vazediyor’ diye…

İkinci toplantı 22-24 Ağustos’ta Güney Afrika’da yapılacak BRİCS zirvesi. Her BRİCS buluşmasında olduğu gibi üyeliğe aday ülkeler üzerinden de tartışılacak çok şey var ama asıl başlık, “ortak paranın adı” olabilir! Bu kritik bir seviye…

Ortak para birimi, diğer deyişle dolarizasyondan kurtulma konusu, Doğu-Batı rekabetinin temel kulvarlarından biri. Öyle ki, Ukrayna savaşı veya Pasifik geriliminin bile üzerinde değere sahip. Bu toplantıda ilk kez “birim” kayıt altına alınırsa, hazırlık aşaması tamam demektir…

 

Şu sıralar-seçimlerin ardından-, her katmandan muhalefet Türkiye’nin Batı’yla alakasını ekonomi üzerinden kuruyor. Siyasi plan da var; ‘ekonomik sıkıntı Ankara’nın elini Batı’ya açar mı’ sorusu, bağımlılık ilişkisini canlandırabileceği, bunun da iç siyasete etkileri olabileceği umudunu besliyor. Berbat bir akıl.

Aynı hal, dünyanın kalanını izlemeyi tekrar kısırlaştırıyor. Tabi dünyanın dönüşüne etkisi sıfır. Aynı örnekten yürürsek, dolarizasyondan kurtulmaya çalışan ülkelerin/girişimlerin sayısı artıyor. Son olarak Pakistan’ın Rusya’dan aldığı petrolün parasını Yuan ile ödeyeceği haberi ortada.

Keza, Foreign Policy’nin çok konuşulan haberinde vurgulandığı üzere, “Brezilya, Hindistan, Türkiye, Endonezya, S.Arabistan ve Güney Afrika, dünyanın jeopolitik dengelerini değiştirme kabiliyetine sahipler ve hiç olmadığı kadar güçlüler”. (Adı geçen ülkelerin etkilerini anlamak için içlerine bakmayın. Dışlarına bakın!)

 

ABD Genelkurmay Başkanı Milley’in şu sözlerini de düşünelim; “Bazı bölge ülkeleri kendi coğrafyalarında oynadıkları rolü artırmaya başladı ve ön plana çıkmaları işleri karmaşıklaştırıyor. Bazıları ‘süper güç’ statüsüne talip olabilirler”…

Orta hatta kısa vadeli asıl belirleyici iki olay ise Ukrayna savaşının nasıl sonlanacağı ile önümüzdeki yıl yaşanacak ABD Başkanlık seçimi. İkisi aynı zamanlamaya oturabilir. Ankara kutusuna mı gidecek, bir kutba mı ondan sonra daha netleşebilir.

Hasılı, Türkiye fiilen NATO toplantısında olacak ama gözü BRİCS zirvesinde olacak. ‘Kalbi nerede’ derseniz, cevabı 28 Mayıs’ta siz zaten verdiniz’ derim…

 
Muhalif kanallar neden ‘dış politika’yla ilgili yayın yapmaz?

Tekmili birden diyebiliriz; Fox, Sözcü, Halk, Tele1, KRT, TV5, Flash. Eksik kaldıysa gönül koymasınlar.

Faruk Bildirici, ki ‘medya ombudsmanı’ olarak biliniyor, 3 gün boyunca bu kanalları takip ettiğini, dış haber servislerinin olmadığını-herhalde ‘dış haber olmadığı’, takiben, ‘dış politika tartışma programları’ olmadığı anlamına geliyor-vurgulayıp, ‘dünyadan haberleri yok’a getirmiş gözlemlerini…

Zahmet etmiş; ben yıllardır o kanallarda ‘dış politika’ arıyorum. Çok istisnai hallerde, o da parantez açıp-kapama hızında denk geldiğim oldu.

Bildirici’ye göre bu yayın organları izleyicilerini, ‘dünyadan habersiz bırakıyor, iç politikaya hapsediyor, vizyonlarını daraltıyor ve körleştiriyor’…

 

Doğru.

Yalnız benim daha ileri ilavem var; bu muhalif kanallar ve destekledikleri muhalefet dış politika bilmiyor. Yayına diledikleri bollukta sürecekleri siyasileri, uzmanları yok. Çıkarsalar, hakkını verecek gazeteciler de yok…

Ana muhalefet partisinin dış politikasını bir-iki danışmana teslim ettiğini, seçim döneminde hem yurt içi hem yurt dışı matbuata ne herzeler yumurtladıklarını gördük.

Kaldı ki, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu tüm seçim boyunca iki kez dış politika konuştu, birinde zımnen Azerbaycan’ı diğerinde alenen Rusya’yı tehdit etti.

Şimdi bu ağır eksiği, seçimi kaybetme nedenlerinden biri sayıyorlar. O da doğru.

 

Yani muhalefetin siyasetçileri de, danışmanları da, gazetecileri de dış politika bilmiyorlar. Seyircilerini de seçmenlerini de el birliğiyle öylesine vasatlaştırıyorlar ki, ülkenin ulusal çıkarlarına/güvenliğine yönelik icraatlara bile aynı kör çukurdan şüpheyle bakmalarını sağlıyorlar.

Şimdi önümüzde, bütün ülke liderlerinin, uluslararası yorumcu, analizci, gazetecilerin mutabık kaldığı, ‘dünyanın en kritik 10 yılı’ var. Yine hepsinin ortak tarifi, Türkiye’nin kilit bir kaç ülkeden biri olduğu.

Geçtiğimiz en az 5 yıl bunun işaretleriyle doluydu ve hazırlık için bir zaman sundu. Bakalım, hem muhalif siyasiler hem muhalif kanallar aynı duyarsızlığı sürdürecekler mi?

Burada bir kader de var; bu çapta dış politika cehaletinin kendi sonlarını hazırladığını görmüyorlar. Batı sadece fiziken daralmıyor. Siyaseten de eriyor. Buraya sırt yaslanır mı?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.