14 Mart’taki yazımızda muhalif arkadaşlarımızı şöyle uyarmıştık:
Marx’ın meşhur sözünü güncellemek gerekiyor: Sosyal medya halkların afyonudur.
Öyle güçlü bir afyon ki Akşener gidince sonbahar, masaya dönünce ilkbahar yaşamaya başladılar. Korkarım seçim gecesi yine “bad trip” yaşayacaklar…
Meramımızın daha iyi anlaşılabilmesi için “bad trip”in ne olduğunu da hatırlayalım:
“Bad trip olarak da bilinen ölüm tribi, sinir sisteminizi etkileyecek herhangi bir ilaç veya kimyasal bir madde kullanmanız sonucu psikolojinizi çok kötü etkileyen ve kâbus gibi bir duygunun üzerinize çökmesini sağlayan bir histir.”
Yani yirmi yıldır aynı şeyleri yapıp farklı sonuç bekleyen ve her seçim gecesi büyük hayal kırıklığına uğrayan muhaliflerin ruh hali…
Biz söyleyince inanmıyorlar… O zaman içlerinden birine kulak versinler, Cumhuriyet tarihinin renkli şahsiyetlerinden “Sakallı Celal” ne demişti?
“Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür.”
Diploma sahibi oldukça kibri ve cehaleti artan kitle, bir kere daha kaybetti.
Reklam ajansları kaybetti…
YouTube kanalları kaybetti…
“Muhalif sanatçı” taklidi yapan ünlüleri kaybetti…
Herkese suni/yapmacık bir tebessümle sırıtan, sakinliği kibarlığından değil pişkinliğinden gelen liderleri kaybetti.
Kameraların önünde maske takmayan, ne hissediyorsa yüzünden anlaşılan, rahmetli Erdem Beyazıt’ın deyişiyle “kızdı mı cehennem, sevdi mi cennet kesilen”, organik/doğal/samimi lider kazandı…
Slogan atmaktan başka bir meziyeti olmayan Selahattin Demirtaş gibi vasat bir figür için yıllardır harcadıkları zamanı, Erdoğan’a oy veren kitleyle biraz empati yapmaya harcasalardı, her şey çok farklı olabilirdi!
Fakat nefretleri ve kibirleri buna mani oldu, diplomaları pencere değil duvar oldu; göremediler…
Batılılar, bizdeki Batı hayranı muhaliflerden daha iyi görüyorlar Erdoğan’ın ne yaptığını, ne yapmaya çalıştığını…
Bu yüzden Türkiye’de yapılan seçime “dünyanın en önemli seçimi” deyip durdular aylarca.
Erdoğan kazandığında dünyada kimler seviniyor, kimler üzülüyor?
Fakirler seviniyor, zenginler üzülüyor.
Solcular seviniyor, faşistler üzülüyor…
Bir tek bizdeki solcu görünümlü statükocular üzülüyor, hâlâ resmi ideolojinin klişeleriyle analiz yapmaya çalışıyorlar…
Türkiye kendisi olma cesareti gösteriyor, yerli veya yabancı ünlülere yaranmaya çalışmıyor, sevsen de sevmesen de ben buyum diyor…
Bu yüzden, ödül törenlerindeki ‘üçüncü dünya ülkesinden gelmiş ezik sanatçı klişeleri’nden hoşlanmıyor…
Feraset ve basiret sahibi halk, küstah Batılıların kendisine dayattıklarını, özellikle Fransızların ezberlettiklerini ve onların taşeronu olan içimizdeki Fransızları reddediyor…
Ayakta alkışlanması gereken bu cesareti alkışlamak yerine aşağılıyorlar.
Sonuçta, herkes tıynetine yakışanı yapıyor.