Yarın 27 Mayıs… O karanlık darbenin 63. yıldönümü…
14 Mayıs 1950 seçimlerinde Demokrat Parti, CHP karşısında ezici bir üstünlük sağlamış, yaptığı hizmetler sayesinde 1954 ve 1957 seçimlerini de açık ara farkla kazanmıştı. CHP, Demokrat Parti karşısında sandıkta seçim kazanamayacağını anlamıştı. 1957 seçimleri sonrasında CHP sokakları, üniversiteleri, TBMM’yi terörize etti, gerilimi yükseltti. CHP Genel Başkanı İsmet İnönü artık açıktan darbe çığırtkanlığı yapmaya başlamıştı. 27 Mayıs 1960’ta TSK yönetime el koydu, demokrasiyi rafa kaldırdı, milletin oylarıyla seçilmiş bir hükümeti devirdi.
Menderes ve arkadaşları tutuklanarak Yassıada’ya kapatıldılar. Düzmece bir mahkeme yapıldı, Celal Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idama mahkûm edildiler.
17 Eylül 1961 sabahı askerler Menderes’in Yassıada’daki hücresine girdiler. Bitkindi. Başına geleceklerden haberi yoktu. Hücresine giren heyetin karşısında pijama ile bulunmaktan rahatsızdı, sürekli özür diliyordu. Doktorlar muayene ettiler. Çok hasta olduğu halde sağlıklı raporu verdiler. Hastaneye götürüleceği söylenerek bir hücumbota bindirildi. İdama götürüldüğü kendisine o hücumbotta söylenmişti. İmralı adasına inerken üzerindeki bitkinlik, perişanlık geçmişti. Karar kendisine resmen tebliğ edilince şunları söylemişti:
İnfazı görüntülemek için adaya getirilen fotoğrafçı astsubay İsmail Şenyüz o dakikaları şöyle anlatmıştı: “Sonra sandalyeyi çektiler. Menderes ipte dönmeye başladı. Darağacında dönüyordu, öyle bir müddet döndü. Gözlerinde sert bir bakış vardı…”
Hiç kuşkusuz mesele Menderes değildi. İnönü, CHP ve onların zihniyetindeki Silahlı Kuvvetler, Menderes sonrasında gelecek hükümetlere, Başbakanlara bir mesaj vermişlerdi. “Uslu duracaksınız” diyorlardı; “Milletin oyunu aldık, milletin teveccühüne mazhar olduk, millet bize ülkeyi yönetme yetkisi verdi diye ülkeyi istediğiniz gibi yönetemezsiniz. Biz ne dersek o olacak. Çizgiyi aşacak olursanız, sonunuz Menderes gibi olur” demek istiyorlardı.
Gerçekten de, sonraki her Başbakan’a, Menderes’in akıbetini hatırlattılar. Fotoğrafçı İsmail Şenyüz’ün çektiği darağacındaki Menderes fotoğrafı fiziken olmasa da hayalen her an Başbakanlık makam odalarındaydı. Menderes’in akıbetini, o fotoğraf karesini unutan olduğunda, CHP ve askerler yeni darbelerle hatırlattılar. O fotoğraf, Türkiye’nin demokrasi hikâyesinin üzerine karabasan gibi çöktü.
17 Eylül 1990’da merhum Turgut Özal cesur bir adım attı: Menderes, Polatkan ve Zorlu’nun İmralı Adası’ndaki naaşlarını devlet töreni ile, milletin katıldığı mahşerî cenaze namazıyla İstanbul’da, Vatan Caddesi’ndeki Anıt Mezar’a naklettirdi. Çok geç de olsa itibarlarını iade etti.
Millet iradesi üzerindeki baskıyı kaldıran, Menderes’in hatırasına olduğu kadar mücadelesine de çok güçlü şekilde sahip çıkan ise Recep Tayyip Erdoğan oldu.
Şimdi Erdoğan için “diktatör”, “otoriter”, “özgürlükleri kısıtlıyor”, “yasakçı” gibi ifadeler kullanıyorlar. Tıpkı 27 Mayıs’ın hemen öncesinde Menderes’e söyledikleri gibi. Tıpkı CHP’nin o gün sokakları karıştırmak için yaptığı gibi. Milletin teveccühünü yine kabullenemiyorlar. Milletin takdirine yine saygı duymuyorlar. Milletin bir politikacıyı, bir Başbakanı, bir Cumhurbaşkanını delice sevmesini asla anlamıyor, anlayamıyorlar.
Oysa Erdoğan da, ne yapıyorsa, tıpkı Menderes gibi, milleti için yapıyor, ülkesi için yapıyor. Samimiyetle, vatanseverlikle, aşkla yapıyor. Millet de, o engin feraseti ve basiretiyle, iyiyi kötüden ayıran derin hikmetiyle, kendisinden olana, kendisine aşkla, sevdayla hizmet edene oyunu veriyor.
Yarın 27 Mayıs. Bu yazıyı İstanbul’da, Merhum Menderes’in kabrinin yanı başında yazıyorum.
Erdoğan, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak Menderes’e vefa borcunu ziyadesiyle ödedi.
Şimdi bizim Erdoğan’a vefa borcumuz var. Kefeniyle yola çıkmış, Menderes’in izinden yürüyen bu adama vefa borcumuz var. Bütün o yaptıklarının ötesinde, Menderes’e yapılanların intikamını akılla, sabırla, suhuletle alan adama vefa borcumuz var. Türkiye’nin üzerindeki karabasanı kaldıran; Türkiye’ye, demokrasiye, millet iradesine takılmış zincirleri parçalayan o adama vefa borcumuz var. Bu ülkeyi her türlü vesayetten kurtaran, millet iradesini devlet idaresine hâkim kılan bu adama vefa borcumuz var. Menderes’e yarım bıraktırılan işi tamamlayan cesur adama vefa borcumuz var.
Belki de son kez bir seçime giriyor Erdoğan. Belki de son kez pusulada fotoğrafını görecek, belki de son kez onun için mühür basacağız.
O mührü basarken, Kılıçdaroğlu’nun fotoğrafının yanında İnönü’yü, Erdoğan’ın fotoğrafının yanında Menderes’i görerek basacağız.
28 Mayıs’ta bu tarihi fırsatı kaçırmayın. Erdoğan’a vefa için, Menderes’in aziz hatırasını anmak için, 28 Mayıs’ta mutlaka sandığa gidin.