The Economist’in 2023’ün en önemli seçimi diye nitelendirdiği 14 Mayıs 2023 seçimlerinden bir gün önce yine bu köşedeki yazımda seçim sonuçlarının anketlerde belirtilen oranlardaki gibi sonuçlanmayacağını ve bunun nedenlerini yazmıştım. Sandık sonuçları genel itibariyle o yazıdaki tespitlerimi doğrulayacak şekilde oluştu. Ancak seçimin ikinci tura kalmasının ardından ilave bazı konuları da hatırlatmak gerekiyor.
Seçim öncesi atmosferde ekonomide yaşanan bazı güçlüklerin ve özellikle yüksek enflasyonun neticesinde seçmen davranışlarının belirgin şekilde değişeceğine ilişkin genel bir algı oluşmuştu. Tahmin ediyorum bazı anket şirketleri de (bilerek veya bilmeyerek) bu algının etkisi altında kaldılar, Kılıçdaroğlu’nun ilk turda seçimi kazanacağına ve hatta Meclis’te de Millet İttifakı’nın aritmetik üstünlüğüne işaret eden sonuçlar paylaştılar.
Genel algı bu şekilde iken ben de seçimden bir gün önceki yazımda şu ifadelere yer vermiştim: “Elbette Türkiye’de seçmen sadece ekonomi ve dış politikaya bakarak oy davranışında bulunmuyor. Hatta diğer ülke örneklerinde gördüğümüz ‘ekonomik koşullar ile iktidar partisinin oyu arasındaki korelasyon’ da çoğu zaman Türkiye’de çalışmadı. Pek çok seçimde ekonomik koşulların ikinci planda kaldığını, dış politika duruşu ve milli meselelerdeki yaklaşımın seçmen tarafından öncelendiğini gördük.
Ben bu seçimde de benzeri bir tablonun ortaya çıkma ihtimalinin daha güçlü olduğunu değerlendiriyorum. Öte yandan Erdoğan’ın şahsına yönelik sempatinin de seçim analizlerinde göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Dahası seçmenin oy kabinine girdiği anda tetiklenen alışkanlıklarının da anketlere yeterince yansımıyor olduğunu bir kenara not etmek lazım.”
14 Mayıs akşamı sandıklar açıldıktan sonra sonuçların seçim öncesi oluşan algının tersine olduğu görülmeye başlandı. Seçimlere katılımın rekor seviyede olduğu bir ortamda Cumhurbaşkanı Erdoğan kıl payı denecek bir oy farkı ile ilk turda seçilme şansını kaybederken piyasalarda favori gösterilen Kılıçdaroğlu’na yaklaşık 2,5 milyon oy fark attı. Dahası Meclis aritmetiği de oldukça belirgin bir şekilde Cumhur İttifakı’nın lehine oluştu.
Seçim öncesi senaryo analizlerindeki ihtimallerden birisi olan; Meclis’te Cumhur İttifakı üstünlüğü ve Erdoğan’ın daha fazla oy alarak seçimin ikinci tura kalması, ikinci turda Erdoğan’ın elini güçlendiriyor. İkinci tura kadar her şey böyle giderse ciddi bir oy ve oran farkı ile Erdoğan’ın yeni bir seçim zaferine daha şahitlik edeceğiz.
Dikkat ederseniz yukarıdaki bölümde “her şey böyle giderse” ifadesini kullandım. Zira seçimin hemen ardından oluşan atmosferde Türkiye ekonomisi, finansal piyasaları ve borsasındaki olası bir şokun veya krizin ikinci turda Erdoğan’ın aleyhine olacağına ilişkin bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Örneğin 2018’deki gibi spekülatif kur atağı veya dönemin ABD Başkanı Trump’ın ifadesi ile “Türkiye ekonomisine saldırı” gibi senaryolara dikkat etmek gerekiyor.
Ekonomi güvenliği meselesi seçimden de bağımsız bir şekilde gündemde olması gereken bir konu. Ancak seçim sonrasındaki günlerde geçmişte Türkiye ekonomisine yönelik olumsuz yönlendirmelere kaynak ve/veya destek olduğu bilinen bazı isimlerin sosyal medya hesaplarında daha aktif hale gelmesi hususu dikkat çekici. Elbette ekonomi güvenliği proaktif bir süreç. Paranoyalara ve komplo teorilerine yer yok. Ancak evvelki tecrübelerimiz Türkiye ekonomisinin bazı kırılganlıklarının hedef haline getirilebildiğini gösterdiği için son derece dikkatli olup olası tehditlere karşı önlemleri artırmak gerekiyor.