15 Temmuz’u kim ne kadar zaman önce görmüştü sorusuna verilecek cevapları gerçekten önemsiyorum. Elbette bu cevapların “başkalarını aptal yerine koymadan” verilmesi gerekir. Çünkü seçim zamanı yaklaştıkça sandıkta kimlerin ve neyin oylanacağı sorusunun cevabı da netleşecektir. Açıkça ifade etmekte bir sakınca görmüyorum, bu seçimde FETÖ ile birlikte bu yapının dâhil olduğu ilişki ağları da oylanacaktır. Kuşkusuz bağımlı yapıların Türk ve İslam coğrafyasındaki varlığını da göz önünde bulundurmamız gerekir. Geçmişin acı tecrübeleri son derece kıymetlidir fakat bugünden yarına benzer tecrübeler edindiğimiz de çok açıktır. Eğer, zamanında, FETÖ ve bağımlı yapıları entelektüel açıdan değerlendirmek mümkün olsaydı 15 Temmuz’da bu kadar fütursuzca sağa sola saldıramazlardı. Ne yazık aynı entelektüel duyarlılık 15 Temmuz’dan sonra da oluşmadı. Buna rağmen yerli ve millî siyaset, bağımlı yapıların ulaşamadığı derinlikte karşılık buldu. Bu da ilginç bir durumdur. Önceki yazıda ifade etmeye çalıştığımız gibi bir defa daha bağımlı yapıların zümreci anlayışlarının karşısına Anadolu irfanı ile çıkıyoruz.
Sağ sol, ilerici gerici, laik dindar, Sünni Alevi, Türk Kürt gibi çokça kullanılan karşıtlıkların Türkiye’yi yansıtmadığı artık ortaya çıktı. Cumhuriyet saltanat karşıtlığının yapaylığı daha erken dönemlerde fark edilmişti. Bu seçimde gerçek karşıtlık ABD ve İngiltere’nin Türk ve İslam coğrafyasındaki emellerine verilecek cevap ile şekillenecektir. İşte o zaman yeni bir dönem başlayacak.
SİYASİ ORKESTRA
Evet, burada da kurulan siyasi yönetim orkestranın tüm sorumluları “mükemmel bir siyasi yönetim” sergilemek zorundalar.
İcra edecekleri eserleri neredeyse bir yıldır uzun bir çalışma sonucu ortaya çıkmıştır. Dahası bestelenmiştir. En son da yönetim haritasını bestelemişlerdir.
Şimdi “besteledikleri bu müziklerin” çok iyi bir orkestrasyonunu yapmak zorundalar. Kim neyi nasıl çalacak, nasıl üfleyecek, yayı nasıl çekecek, davulu nasıl üfleyecek... Tüm bu çalacak, üfleyecek vuracak olanlar liyakat sahibi olacaklarına göre, sonuçta milletin karşısına çıktıklarında mükemmel uyumlu bir yönetim sergileyecek ve programlarını mükemmel icra edeceklerdir.
Beklenti budur.
Besteleri, Türkiye’nin dertleridir, sorunlarıdır.
Bunlar çoktur, ama ilmeği doğru yerden iliklerlerse, elbiseyi iyi dikerler.
Ellerindeki beste, halkı mutlu edecek önceliklere sahip. Sorunlar yumağını çözmek için doğru şekilde nereden tutacaklarını biliyorlar.
PARTİ YOK ÜLKE VAR!
Evet, bu orkestrada “parti çıkarı, lider çıkarı” yok. Olamaz. Orkestrayı oluşturanlar kendi, parti veya lider çıkarlarına göre üfleyemezler, çalamazlar, yayı çekemezler.
Ülke çıkarı var.
Daha önce yazacağımı duyurduğum “Parti çıkarı mı ülke çıkarı mı” yazım, ağırlıklı olarak Meral Akşener’e eleştiri olacaktı. Büyük orkestranın çok önemli tamamlayıcı bir parçası olmayı seçeceğine ve sürekli bir çözüm arayışı içine gireceğine, “Ben birinci parti olacağım, tek başıma hükümeti kuracağım” seçeneğini öne çıkarması, pek çok yönden yıkılmış ülkeyi ayağa kaldırmaktan kaçınıyor anlamı taşıyacaktı.
Ülke mi parti mi.. Şüphesiz ki ülke, ne pahasına olursa olsun.