Başkalarına hizmet etmek isteyenler, kendilerini ıslah etsinler yeter. Çünkü nefsini ıslah eden kimse başkalarına fayda verebilir ve güzel şeyleri temsil edebilir. (Gavs-ı Sâni Hazretleri)
Müminler ve özellikle de eşler birbirlerinin kusurlarını örtmelidir. İnsan önce kendi ayıp ve kusurlarını görme gayreti içinde olursa, zaten başkalarının kusurunu görmeye imkân bulamaz. Peygamber Efendimiz (s.a.v) “Kendi kusurları ile meşgul olup, insanların ayıplarını görmeye fırsat bulamayan kimseye müjdeler olsun” buyurmuştur.
Akıllı bir mümin, önce kendi ayıplarını görür. Kendi ayıbını görmeyen kimse, başkasındaki güzellikleri göremez. Bir kişinin kendi ayıp ve kusurlarını görmeyip, başkalarının ayıp ve kusurlarıyla uğraşması kötülük olarak ona yeter. Hz. Ali (r.a) “Kim kendi ayıbına bakarsa başkasının ayıbını görmez. Başkasının kuyusunu kazan kimse, oraya kendisi düşer. Kendi hatalarını unutan kimse, başkalarının hatalarını büyük görür. Başkasının gizli hallerini ortaya koyan kimsenin ise kendi gizli ve ayıp halleri ortaya çıkar” buyurarak bu konuyu veciz bir şekilde anlatmıştır.
Ayıp örtmenin faziletleri
Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur: “Kim bir kardeşinin ayıbını örterse Cenab-ı Hak da onun dünya ve ahirette ayıplarını örter.” (Müslim, Zikir)
Diğer bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: “Kim bir kardeşinin bir ayıbını örterse, sanki canlı olarak toprağa gömülüp öldürülen bir kız çocuğunu ölümden hayata döndürmüş gibi sevap alır.” (Buhari, Edebül-Müfred)
“Ya Rasulallah Müslümanlardan hangisi daha üstündür?” diye sorulunca, Peygamberimiz (s.a.v) “Elinden ve dilinden Müslümanların zarar görmediği kimsedir” buyurmuştur. Başkalarının ayıp ve kusurlarını araştırıp ortaya dökmek, insanları birbirine düşürür, aralarında kin ve düşmanlık tohumları eker, toplumda kötülüklerin yayılmasına sebep olur. Günümüzde televizyon programlarında sıkça yapıldığı gibi, insanların gizli kalmış kusur ve ayıplarını araştırıp, bunları herkese yaymak, onların utanma duygularının yok olmasına, ahlaksızlığın yayılmasına ortam hazırlar.
Başkalarının gizli ayıplarını araştırmak haramdır
Başkalarının kusurunu araştırmak haramdır. Bir şekilde görülen kusurları örtmek ve sahibini usulünce uyararak onu terk etmesine vesile olmak ise sevaptır. Hele bir kimsenin gizlice yaptığı kusurları araştırıp, başkalarına anlatıp, o insanı küçük düşürmek ve onunla alay etmek daha büyük kusurdur ve de kesinlikle haramdır. Allah Teala Hucurat suresinde “Birbirinizin ayıplarını (gizli hallerini) araştırmayın” buyurmuştur. (Hucurat, 12) Yine Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifinde “İnsanlardaki ayıpları araştırırsan onları ifsad eder, bozarsın” buyurmuştur. (Buhari, Edebü-l Müfred)
Rabiatül Adeviyye (k.s) bu konuda şöyle demiştir: “Kul Allah sevgisini tattığında Allah Teala ona kendi kötü amellerini gösterir. O bundan sonra başkalarının ayıplarıyla uğraşmaya fırsat bulamaz.”
Hasan-ı Basri de (k.s) şöyle der: “Ey adem oğlu sende mevcut olan bir kusur ile insanları kınayıp dururken, kamil bir Müslüman olamazsın. Kamil Müslüman olmak için önce kendi kusurunu ıslah etmen, sonra da başkalarının kusurlarını ıslah ile meşgul olman gerekir. Ancak bunu yaptığın zaman Allah Teala’nın has kullarından olabilirsin.”
İnsan Allah yolunda önce kendi kusurlarını düzeltmeli, kendi gönlünü kazanmalıdır. Yani herkes kendi ayıp ve kusurlarını gündemine almalı; kalbini manevi kirlerden temizlemeli, şeytanın tasallutundan kurtarmalı, kötü arzulardan arındırmalı, sevgi ile güzelleştirmelidir. Böylece insan ihlâs ile ibadet yapmaya, ilâhi sevgiyi taşımaya, güzel edebi yaşamaya hazır hale gelebilir. Kendi kusurlarına çare bulmayan kimse, başkasının derdine derman olamaz.
Gavs-ı Sâni Hazretleri (k.s) bu konuda şu önemli uyarıyı yapmıştır: “Başkalarına hizmet etmek isteyenler, kendilerini ıslah etsinler yeter. Çünkü nefsini ıslah eden kimse başkalarına fayda verebilir ve güzel şeyleri temsil edebilir. Sadat-ı Kiram, nefislerini ıslah edip güzel ahlâkı elde ettikleri için Allah yolunda insanlara büyük fayda vermişlerdir. En büyük hizmet, güzel ahlâklı ve edepli bir insan olmaktır.”
Başkalarının hatalarına karşı sağır olmak
Salihlerden Hatem-i Esam’ın işitmesi gayet sıhhatli oduğu halde “esam” yani “sağır” lakabıyla meşhur olması ibretli bir olaya dayanır. Şöyle ki: Bir gün kendilerine durumunu arz etmek için sıkıntılı bir kadın gelir. Tam meramını anlatmaya başlamıştır ki kadından istemeyerek, kaza ile bir yellenme sesi duyulur. Kadın o an utancından bir mum gibi erir adeta. Hazret ise kadının mahcup olup zor durumda kalmaması için hiçbir şey duymamış gibi, sağırlığa verir ve elini kulağına götürüp “Bacım, kulağım zor işitiyor, biraz yüksek sesle anlat, duyamadım” der. Böylece kadıncağız, kusurunun gizli kaldığını düşünerek rahatlar, meramını yüksek sesle tekrar anlatır. Rivayete göre bu olaydan sonra Hatem Hazretleri, kadının duyup da incinmemesi için, o ölene kadar tam on beş yıl herkese karşı sağırmış gibi davranır. Bu nedenle “Hatim-i Essam” yani “Sağır Hatem” lakabıyla anılır.
Güzel bak ki güzel göresin
Şeyh Sa’di-i Şirazi diyor ki: “Ey akıl sahibi! Gül dikenle beraber bulunur. Senin dikenle ne işin var? Gülü demet yap… Eğer tabiatında yalnız kusurları görmek varsa tavus kuşunda çirkin ayaktan başka bir şey göremezsin.”