GERÇEK MEHDİ’NİN ALÂMETLERİ
Ahirzamanda, kıyâmetin kopmasına çok az bir zaman kala Allah-u Teâlâ’nın ümmet-i Muhammed’in başına gönderdiği bir komutan olan Hazret-i Mehdi, adil bir idareci, dirayetli bir önder, şecâatli bir kumandandır. O doğrudan doğruya Resulullah Aleyhisselâm’ın vekâletini taşıyacak, onun hilâfetini, onun vazifesini yapacak. Garip duruma düşen İslâm’ı, gariplikten kurtarmaya çalışacaktır. Çünkü bunun için gönderilecek. Allah-u Teâlâ onu muzaffer edecektir.
Mehdi; kelime olarak hidayet kökünden gelir. Allah’ın hidayetine ermiş mânâsını taşır, Allah’ın izniyle hidayete erdirecek mânâsını da ifade eder.
Mehdi Aleyhisselâm hakkında çok sayıda Hadis-i şerif nakledilmiştir. Alimler bunu mütevatir kabul ederler. Resulullah Aleyhisselâm’dan beri, müslümanlar ahir zamanda, Ehl-i beyt’e mensup bir zatın çıkıp dini güçlendireceğine, adaleti hâkim kılacağına, müslümanların ona tâbi olup İslâm beldelerinde hâkimiyet kuracağına, bu kimseye Mehdi deneceğine inanmış ve bu âli zâtın gelmesini beklemektedirler.
Hadis-i şerif’lerde ifade edildiğine göre İsa Aleyhisselâm ile Mehdi Aleyhisselâm aynı zamanda çıkacak ve Hazret-i İsa, Hazret-i Mehdi’ye yardımcı olacak, birlikte Deccâl’i öldüreceklerdir. Hatta Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın Mehdi’nin arkasında namaz kılacağı rivayet olunmuştur.
Bugüne kadar “Mehdiyim” diyenlerin hepsi şeytanın kuklasıdır, maskarasıdır. Bu çıkanlar yalancıdır, sahtedir, soytarıdır. Gelecek olan Hazret-i Mehdi’nin alâmetlerini Hadis-i şerif’lerden öğreniyoruz.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyorlar:
“Kıyametin kopmasına bir gün bile kalsa, Allah-u Teâlâ o günü uzatarak benim soyumdan bir kişi gönderecektir. Adı adımın, babasının adı babamın adının aynısı olacak, zulüm ve zorbalık altında inleyen yeryüzünü huzur ve adaletle dolduracaktır.”(Ebu Davud, Tirmizî)
Mehdi Aleyhisselâm’ın Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in neslinden geleceğini ve yeryüzünü adaletle dolduracağını bu Hadis-i şerif haber veriyor.
Nice asırlardan sonra Hatem’ün nebi Muhammed Aleyhisselâm’ın ümmetinden ve kendi neslinden gelecek olan bu kurtarıcının dünyaya malik olacağı haber verilmektedir.
“Yeryüzünde dört kişi malik olmuştur. İkisi mümin, ikisi kafirdir. Müminler, Zülkarneyn ve Süleyman Aleyhisselâm, kâfirler ise Nemrud ve Buhtunnasr’dır. Beşinci olarak Ehl-i Beytim’den birisi gelecek ve o da dünyaya mâlik olacaktır.”(İmam-ı Suyûtî)
İşte o zât-ı âli Mehdi Aleyhisselâm, şeriat-ı mutahhara’nın emir ve hükümlerine, tarikat-ı münevvere’nin edeb ve erkanına harfiyyen riayet edecektir. Allah-u Teâlâ’nın ahkam-ı ilâhisini, Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in sünnet-i seniyyesini yaşayacak ve yaşatacaktır.
“O zât insanlar içerisinde Peygamber’in -sallallahu aleyhi ve sellem- sünneti ile amel eder. İslâm yeryüzüne tam mânâsı ile yerleşir. Yeryüzünde yedi sene kalır, sonra vefat eder ve müslümanlar onun üzerine namaz kılarlar.” (Ebû Dâvud. 4286)
Mehdi Aleyhisselâm gelinceye kadar İslâm ümmeti parça parça olmuş, uhuvvet kalkmıştır. Alimler nefis ve menfaatlarına düşkündür. İslâm’ın kurallarını hafife alma, yok sayma yarışına girmişlerdir. Koyun postuna bürünmüşler, müslüman görünüyorlar. Halbuki, ne zamanın alimlerinde ihlas, ne de amirlerinde adalet vardır. İşte o zaman Allah-u Teâlâ beklenen kurtarıcıyı gönderir, bölük bölük olan İslâm ümmetini sancağının altında toplar, zulüm içinde inleyen yeryüzünü adaletle doldurur.
“Dünyadan bir gece bile kalsa, Allah o geceyi uzatır ve Ehl-i Beytim’den birisi gelerek dünyaya hakim olur. Onun adı adıma, babasının adı babamın adına uyar. Daha önce yeryüzü nasıl zulümle doluysa, o onu adaletle doldurur. Malı seviye üzere taksim eder ve Allah bu ümmetin kalblerine zenginlik verir. Yedi veya dokuz sene kalır. Mehdi’den sonra, artık hayat yaşamakta, bir hayır yoktur.” (İmam-ı Suyûtî)
Daha önce işkence, zorbalık, zulüm ile dolu olan yeryüzü, o geldiği zaman yedi yıl kadar adalet, emniyet ve zenginlik içinde kalacaktır. O zat-ı muhteremin şekil ve şemalini Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle tarif ediyorlar:
“Mehdî bendendir. Alnı geniş, burnu ince uzun ve ortası biraz yüksekçedir. Yedi sene hükmeder. Yeryüzü zulüm ve işkence ile dolduğu gibi, onu doğruluk ve adaletle doldurur.” (Ebû Dâvud. 4285)
Mehdi Aleyhisselâm, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in kızı Hazret-i Fatıma validemiz’in neslinden gelecektir.
“Mehdî kızım Fâtıma’nın çocuklarından ve benim ehl-i beytimdendir.” (Ebû Dâvud. 4284)
Naim bin Hammad -radiyallahu anh-ın rivayet ettiği bir Hadis-i şerif’te Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Mehdi Aleyhisselâm’ı açıkça tarif buyuruyor:
“Mehdi’nin çıkış yeri Medine’dir, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in ehli beytindendir. İsmi Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in ismidir. Hicret edeceği yer Beyt’ül-Makdis (Kudüs)’tir. Sakalı sıktır, gözleri sürmeli olacaktır. Dişleri parlaktır, yüzünde bir ben vardır. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in softan bayrağı ile çıkacaktır. O bayrak dört köşeli olup dikişsizdir ve rengi de siyahtır. Onda bir hicr (hale) bulunur. O Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’in vefatından beri açılmamış olup Mehdi çıkınca açılacaktır. Hazret-i Allah üç bin meleği Mehdi’ye yardım için gönderecek ve melekler O’na muhalefet edenlerin yüzüne ve arkasına vuracaktır. O, yaşı otuz ile kırk arasında olduğu halde gönderilecektir.” (İmam-ı Suyûti)
Bir diğer Hadis-i şerif’lerinde ise; Mehdi Aleyhisselâm’ın nurlu, parlak, adeta bir yıldız gibi parlayacağını haber veriyorlar.
“Mehdî neslimden bir şahıstır. Yüzü parlak yıldız gibidir.” (İmam-ı Suyûtî)
Bunun böyle olduğunu bilin, bu sahteleri bu Hadis-i şerif’in nûr ışığı altında tanıyın.
“Mehdi bizden, ehl-i beytimizdendir. Allah onu bir gecede ıslah eder.” (Kütüb-ü sitte muhtasarı: c. 17, sh: 557)
Allah-u Teâlâ onu hıfz-u himaye’sine ve tasarruf-u ilahiye’sine alacaktır. Mehdi Aleyhisselâm’ı bir gecede olgunlaştıracak. O gece onu nûr’u ile dolduracaktır. Yani Allah-u Teâlâ onu nûru ve kudsi ruhu ile destekleyecektir.
“Biz Abdülmuttalib oğullarıyız. Cennet ehlinin efendileriyiz: Ben, Hamza, Ali, Câfer, Hasan, Hüseyin ve Mehdi.” (Kütüb-ü sitte muhtasarı: c. 17, sh: 558)
Hakem bin Uyeyne -radiyallahu anh-’den şöyle nakledilir:
“Ben Muhammed bin Ali’ye dedim ki:
‘İşittiğimize göre sizden ‘bir adam’ çıkacak, bu ümmet arasında adalet yapacak.’
O dedi ki:
“Karanlık gecenin parçaları gibi olan fitnelerden önce, hayırlı ameller işlemede acele edin. O fitne geldi mi kişi mü’min olarak sabaha erer de kâfir olarak akşama girer. Mü’min olarak akşama erer de kâfir olarak sabaha ulaşır; dinini basit bir dünya menfaatine satar.” (Müslim, İman 186, 118; Tirmizi, Fiten 30, 2196)
Dinini basit bir dünyalığa satmıyorlar mı? İmam veya alim görünen bu gibi kimseler bunu yapmıyorlar mı?
Onlar dini kendilerine uydurmaya çalışırlar. Madde ve menfaat, mevki ve şöhret uğruna dinden çıktıkları gibi, başkalarını da çıkarmaya çalışırlar.
“Onlar ahiret karşılığında dünya hayatını satın alan kimselerdir.” (Bakara: 86)
Bununla da kalmayacak, Mehdiyim, hatta peygamberim diyen sahtekâr, soytarılar türeyecektir.
Bunları Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz haber vermiştir.
“Hepsi de Allah’ın peygamberi olduğunu iddiâ eden otuza yakın yalancı deccaller türemedikçe kıyamet kopmaz.” (Tirmizi)
Şimdi deccaliyet devrinin içindeyiz, en son deccale gelinceye kadar devam edecek.
“Şüphesiz ki kıyametin önünde yalancılar zuhur edecektir.” (Müslim)
İşte bu yalancılar bu zamanda mevcuttur. Onların her şeyi yalan ve dolandır.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde bu gibilerin durumunu şöyle tarif ediyor:
“Onlar hakikaten kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar yalancılardır. Şeytan onları istilâ etmiş, onlara Allah’ı anmayı bile unutturmuştur. Onlar şeytan fırkasıdır. İyi bilin ki, asıl kayba uğrayanlar şeytan taraftarı olanlardır.” (Mücâdele: 18-19)
Ey müslüman!
Şeytanın istila ettiği bu sahteler şeytan taraftarıdırlar. Onlara tabi olanda onlarla beraberdir ve şeytan fırkasındandır. Bu yalancılara kanmayın. Onları iyi tanıyın.
Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’e şöyle bir soru tevcih etti:
“Ya Resulellah, Mehdi bizden Al-i Muhammed’den mi, yoksa bizim gayrımızdan mı?” Buyurdular ki:
“Hayır, bilakis bizdendir. Allah bu dini nasıl bizimle başlatmışsa onunla sona erdirecektir. Ve onlar bizimle nasıl şirkten kurtulmuşlarsa, onunla da fitneden kurtulacaklardır. Allah bizimle insanları nasıl şirk adavetinden kurtararak, onların kalplerine ülfet ve muhabbet yerleştirmiş ve din kardeşi yapmışsa, Mehdi ile fitne adavetinden kurtaracak ve kardeş yapacaktır.” (Naim bin Hammâd, Taberanî)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir diğer Hadis-i şerif’lerinde ise, Mehdi’nin açık ve kesin beş alametinden bahsediyor, ümmet-i Muhammed’e haber veriyor:
“Mehdi’nin beş alâmeti bulunur. Bunlar, Süfyani, Yemâni, semâdan bir sayha, Beyda’da ordunun batışı ve günahsız insanların öldürülmesidir.”(İmam-ı Suyûtî)
Dikkat ederseniz bunlar Allah Resulü Peygamber Efendimiz’in beyanıdır. Artık bundan sonra çıkacak bu gibi sahtekarlara kulak vermeyin, itibar etmeyin.
“Bizim Mehdimiz için iki alâmet vardır ki, Allah semavat ve arzı yarattığından bu yana böyle bir şey vaki olmamıştır. Bunlar Ramazanın ilk gecesinde ay, yarısında ise güneş tutulmasıdır. Allah semâvat ve arzı yarattığından beri böyle bir şey olmamıştır.” (İmam-ı Suyûtî)
Yine Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Hadis-i şerif’lerinde, Mehdi Aleyhisselâm’ı çok açık bir şekilde beyan buyuruyor, ümmet-i Muhammed’e tarif ediyor:
“Sizinle insanlar arasında dört sulh anlaşması olacak, dördüncü sulh, Heraklius ehlinden bir adam vasıtası ile olur ve bu yedi yıl devam eder. Bir adam ‘Ya Resulellah o gün insanların imamı kimdir?’ dedi. Buyurdu ki: ‘Evlâdımdan kırk yaşındaki Mehdi’dir.’ Yüzü parlayan yıldız gibi, yanağında siyah bir ben vardır, üzerinde kutvani iki aba bulunur. Tavrı beni İsrail ricaline benzer. Hazineleri çıkarır ve şirk beldelerini feth eder.” (İmam-ı Suyûtî)
“Mehdi’nin çıkışından önce, Ramazan’da iki kez ay tutulması olacaktır.” (İmam-ı Suyûtî)
“Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Mehdi’yi anlatırken, dilinde pelteklik olacağını ve kelimeyi telaffuz ona zor geldiğinde sağ elini sol uyluğuna vuracağını söyledi ve ismi ismimin, babasının adı babamın adıdır buyurdu.” (İmam-ı Suyûtî)
“Bir fitne görülür, bunu diğer fitneler takip eder ve birinciler sonuncuların kılıçla çatışmaya dönüşünü kamçılar ve bundan sonra bütün haramların helal sayılacağı bir fitne gelir. Sonra da hilafet, yeryüzünün en hayırlısı olan Mehdi’ye evinde otururken gelecektir.” (İbn-i Ebi Şeybe)
“Mehdi’nin çıkışından önce, şarktan parlak kuyruklu bir yıldız doğacaktır.” (İmam-ı Suyûtî)
“Bir halifenin ölümü anında (ehl-i hal ve akd arasında) ihtilaf olacak. (O zaman) Medine ahalisinden bir adam (Mehdi), kaçarak Mekke’ye gidecek. Mekke halkından bir kısmı ona gelecek ve istemediği halde onu (evinden) çıkaracaklar. Rükn-ü Yemanî ile Makam-ı İbrahim arasında ona biat edecekler. Onları (ortadan kaldırmak için) Şam’dan bir ordu gönderilecek. Ordu Mekke-Medine arasındaki el-Beyda’da yere batırılacak. İnsanlar bunu görünce Şam’ın Ebdâl’ı ve Irak ahalisinin velileri ona gelip biat ederler. Sonra Kureyş’ten, dayıları Kelb kabilesinden olan bir adam zuhur eder ve (Mehdi ve adamlarına) karşı bir ordu gönderir. Ama onlar bu orduya galebe çalarlar. Bu ordu, Kelbî’nin (ihtirasıyla çıkarılmış) bir ordudur. Bu Kelbî’nin ganimetine iştirak edemeyen zarara uğramıştır. Mehdi, malı taksim eder. Halk arasında peygamberlerinin sünnetini (ihya eder ve onun) ile amel eder. İslâm yeryüzüne yerleşir. Yedi yıl hayatta kalır. Sonra ölür ve müslümanlar cenaze namazını kılarlar.” (Ebu Dâvud: 4286, 4288, 4289)
Hadis-i şerif’ten anlaşıldığına göre, bir halifenin ölümü üzerine, yerine seçilecek kimse meselesinde seçiciler arasında ihtilaf çıkar. Zikri geçen zât yani Mehdi Aleyhisselâm, Allah-u â’lem, emirlik makamının mesuliyetinden ve fitne çıkmasından çekinerek Mekke’ye kaçar. Çünkü orası, kendine ilticâ edenlere emniyet sağlayan, mukaddes belde Harem-i şerif’tir.
Mekke halkı’nın ihlaslı salih kimseleri, onun halini anlayacaklar ve onu yalnız bırakmayacaklar. Onu evinden çıkarıp Kâbe-i muazzama’nın önünde Hacer-ü’l-Esved, Rükn-ü ile Makam-ı İbrahim arasında biat edeceklerdir. Ancak Şam’dan bir ordu gönderilerek bunlar tenkîl edilmek istenecek. Fakat ordu Mekke-Medine yolu üzerinde Beyda’da yere batırılacak. Bu kerametle Allah-u Teâlâ’nın vazifelisi olduğu anlaşılır, kıymeti ve makamı ortaya çıkar. Böylece etrafında civarın salihleri toplanır. Şam’ın ebdalları, Irak’ın sulehâsı ve ihlâs sahipleri yanına gelip biat ederler.
Sonra annesi Kelp kabilesinden olan Kureyşli birisi Mehdî Aleyhisselâm’a karşı çıkar ve hatta bir ordu hazırlar. Mehdî Aleyhisselâm ve askerleri bu orduyu bertaraf ederler, bol miktarda ganimet elde edilir.
“İnsanlar başlarında bir imam bulunmaksızın Hac ederler. Mina’ya indiklerinde etrafları, köpeklerin sarışı gibi sarılıp, kabilelerin birbirine girmesi ile büyük savaşlar olur. Öyle ki ayaklar kan gölü içinde kalır. İnsanlar endişeyle onların en hayırlısına koşarlar. Ve ona geldiklerinde onu kâbe duvarına yapışmış ağlar bir halde bulurlar.
Ben onun göz yaşlarını adeta görür gibiyim.
Ona ‘Gel sana biat edelim’ derler. O ise, ‘Yazık size, ne kadar söz bozdunuz, ne kadar kan döktünüz.’ der ve sonra istemediği halde biatlarını kabul eder. Eğer siz ona yetişirseniz ona biat ediniz, çünkü o yerde de gökte de Mehdi’dir.” (İmam-ı Suyûtî)
Mina’da birçok Hacı’nın öleceği şiddetli harpler olacaktır. Bu sıkıntılı anda insanlar Mehdi Aleyhisselâm’a koşacaklardır.
“Süfyânî, bir ordu göndererek Medine’de Beni Haşim’den kim varsa öldürülmesini ister. Beni Haşim’den ele geçirilenler öldürülür ve geride kalanlar dağlara kaçarak Mehdi, Mekke’den çıkana kadar saklanırlar. Mehdi zuhur ettiği zaman Medine’den kaçan bu insanlar Mekke’de onun etrafında toplanırlar.” (İmam-ı Suyûtî)
“Güneş alâmet olarak, doğmadıkça, Mehdi çıkmayacaktır.” (İmam-ı Suyûtî)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz diğer bir Hadis-i şerif’lerinde muhtelif İslâm beldelerinden yedi hakiki âlimin Mekke’de buluşup Mehdi Aleyhisselâm’a biat edeceklerini haber vermektedir.
“Ticaret ve yolların kesildiği ve fitnelerin çoğaldığı zaman, muhtelif beldelerden yedi âlim, her birinin beraberinde üçyüzon küsür kişi olduğu halde, birbirlerinden habersiz bir şekilde Mekke’de bir araya gelirler.
Biri diğerine ‘Burada ne arıyorsun?’ diye sorar.
Ona şöyle derler: ‘Biz o şahsı aramak için geldik ki, fitneler onun eliyle sönebilir. Konstantiniyye onunla feth edilir. Biz onu ismi ile ve anasının, babasının ismiyle ve ordusu ile tanırız, Mekke’de olduğunu da biliyoruz.’ Bu yedi âlim bu konuda birleşirler onu ararlar ve Mekke’de bulurlar. Ve kendisine ‘Sen falan oğlu falansın’ derler. O ise ‘Ben sadece Ensar’dan birisiyim’ der. Onların elinden kurtulur. Onu tanıyan ve bilenlere anlatırlar, bunun üzerine ‘Aradığınız sahibiniz odur ve Medine’ye gitmiştir.’ denilir. Bu defa onu ararlar, halbuki o tekrar Mekke’ye dönmüştür. Onu tekrar Mekke’de bularak yine, ‘Sen falan oğlu falansın, annen de filân kızı filânedir, sende şu şu alâmetler vardır, birinci defa bizden kurtuldun, uzat elini sana biat edelim.’ derler. Bunun üzerine o ‘Ben aradığınız değilim.’ der ve tekrar Medine’ye gider. Medine’de yine aranınca tekrar Mekke’ye döner. Mekke’de kendisini Rükûn’da bularak şöyle derler: ‘Eğer biatlarımızı kabul etmezsen, bizi aramakta olan ve başında Haddam’dan birisinin bulunduğu Süfyani ordusuna karşı korumazsan, günahlarımız senin üzerine ve kanlarımız da boynuna olsun.’ derler. Bunun üzerine Mehdi, Rûkun ile Makam arasına oturur ve elini uzatarak biatları kabul eder.
Allah da onun muhabbetini insanların sinelerine yerleştirir. O daha sonra gündüz aslan, gece ise âbid olan bir kavimle beraber olur.” (İmam-ı Suyûtî)
“Mehdi yatsı vaktinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem’in bayrağı, gömleği, kılıcı ve Nûr ve beyan gibi daha bir çok alametler yanında olduğu halde, Mekke’de zuhur eder. Yatsı namazını kıldıktan sonra en yüksek sesi ile şöyle hitab eder: ‘Ey insanlar, ben size Allah’ı hatırlatıyorum. Yarın mahşer gününde Allah’ın huzurunda yerinizin ne olacağını haber veriyorum. Allah-u Teâlâ size pek çok deliller ve Peygamberler göndermiş, Kur’an-ı indirmiş ve size şöyle emretmiştir: Allah’a hiç bir şeyi ortak koşmayın, Allah ve Resulüne itaati koruyun. Kur’an’ın ihya ettiğini diriltin, yasaklarını da yasaklayın ve siz Mehdi’ye yardımcılar ve destek olun. Zira dünyanın fena bulması ve zevale ermesi yaklaşmıştır. Ve bu kesindir. Ben sizi Allah’a ve Resulüne, O’nun kitabıyla amel etmeye, batılı yok edip, sünnet-i ihya etmeye davet ediyorum.’ Bu hitabdan sonra, yanında sonbahar bulutları gibi birbirinden habersiz toplanan, Bedir ehli sayısınca üçyüzonüç kadar, insanla birlikte zuhur eder. Onun ashabı gece abid, gündüz ise aslanlar gibidir. Allah, Mehdi için Hicaz toprağını feth ederek hapisteki Haşimi’lerin hepsini de kurtarır. Siyah bayraklar ise Kûfe’ye inip biat için Mehdi’ye adam gönderirler. Hazret-i Mehdi ordusunu her tarafa gönderir. Zulmü ve zalimlerin hepsini yok eder. Beldeler onun emrine girer. Allah-u Teâlâ onun elindeki Konstantiniyye’nin fethini müyesser kılar.” (İmam-ı Suyûtî)
Bu kavim Mehdi Aleyhisselâm’ın ordusudur. O ordunun erleri gündüzleri cihadda, geceleri ibadettedirler. O orduya asker olabilmek ne büyük bir şereftir.
Diğer bir Hadis-i şerif’te şöyle buyuruluyor:
“Mehdi aşure günü zuhur eder. O gün Hüseyin bin Ali şehid edilmiştir ve o Muharrem ayının onuncu cumartesi günü olmuştur. O Rûkun ile Makam arasında kaim olur. Cebrail Aleyhisselâm onun sağında, Mikail Aleyhisselâm ise solunda olur. Arzın muhtelif yerlerinden gelen taraftarları toplanırlar ve ona biat ederler. Böylece, yeryüzü daha önce zulüm ile dolduğu gibi, şimdi de adaletle dolar.” (İmam-ı Suyûtî)
Huzeyfe -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Zevra’da bir savaş olacak.”
Huzeyfe -radiyallahu anh-:
“Yâ Resulellah! Zevra nedir?” diye sorduklarında;
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle cevap vermişlerdir:
“Zevra doğuda, nehirler arasında bulunan ve ümmetimin en şerlilerinin yaşadığı bir şehirdir. Zalimler hep orada otururlar. Onlara dört çeşit belâ musallat olur. Kılıçtan geçirilir, yere batırılır, tufana maruz kalır ve hayvan suretine değiştirilirler.”
Devamla Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdular:
“Habeşliler Araplarla savaşmak isterler, ancak onlar korkup Ürdün toprağına sığınırlar. Bu arada Süfyânî üçyüz altmış süvari ile Şam’a varır ve bir ay içinde otuz bin kişi onlara iltihak eder. Süfyânî daha sonra ordusunu Irak’a gönderir ve Zevra’da yüzbin kişiyi öldürür. Nihayet Kûfe’ye varır ve onları esir ederek bir ordu daha hazırlar ve onu Medine’ye gönderir. Ancak bu arada doğuda başlarında Şuayb bin Salih Temimi’nin bulunduğu bir ordu toplanır ve düşmanlarını yok ederek Kûfe’li esirleri kurtarır.
Süfyani’nin Medine’ye gönderdiği ordu üç günlük bir işgalden sonra Mekke’ye yönelir, ancak Beyda’ya geldiğinde Allah-u Teâlâ “Ya Cebrail onları cezalandır” emri ile Cebrail Aleyhisselâm’ı gönderir ve Cebrail Aleyhisselâm bir ayağını yere vurarak bu orduyu toprağa gömer. Sadece Süfyânî’ye haber getirecek iki kişi sağ kalır. Bu iki kişi Süfyânî’ye gelip durumu anlattığında o herhangi bir korku duymaz. Bu sırada Kureyş soyundan bir grup insan Konstantiniyye’ye kaçar. Ancak Süfyânî Rum büyüğüne haber göndererek bunları geri istetir. Bu kişiler ona iade edilir. Süfyani de Şam kapısında onların boynunu vurdurur.
O gün o kadar çirkin olaylar olur ki, Şam kapısında gezdirilen bir kadın mihrapda Süfyânî’nin dizlerine oturtulur. Bunu gören müslümanlardan birisi ‘Yazıklar olsun size imandan sonra küfre mi düştünüz, bu helâl değildir.’ der. Ancak Süfyânî tarafından boynu vurdurulur. Bu olayı yayan herkesin de boynu vurulur. İşte o zaman semadan şu ses duyulur: ‘Ey insanlar! Allah-u Teâlâ size münafık ve zalimlere uymayı men etmiş ve Mekke’de bulunan yeryüzündeki insanların en hayırlısı, ismi Ahmed, babasının adı Abdullah olan Mehdi’yi reisiniz kılmıştır, ona uyun ve emrini dinleyin.”
Bu sırada İmran bin Hüseyin -radiyallahu anh- ‘Hazret-i Mehdi’nin nasıl bilineceğini’ sordu. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şu cevabı verdi:
“O benim evlâdımdandır. Tavrı Benî İsrail ricali gibidir, üstünde pamuktan (kutvani) iki cübbe bulunur. Sağ yanağında siyah bir ben vardır. Yüzü parlayan yıldız gibi nurludur. Kırk yaşındadır. Şam, Mısır ve Doğunun bir çok yerinden ebdallar ve ileri gelen insanlar ona gelir ve Rükun ile Makam arasında ona biat ederler. Sonra Hazret-i Mehdi, önünde Cebrail arkasında Mikail ile Şam’a doğru yola çıkar ve onun hilafetine yer, gök ehli, yabani hayvanlar, kuşlar hatta denizdeki balıklar bile sevinir. Zamanı bereketli olur, nehirler suyunu, yer verimini artırır, hazineler çıkarılıp Şam’a getirilir.
Süfyânî, dalları Hire ve Taberiye’ye doğru uzanan bir ağacın altında öldürülür. Kelp kabilesi de yok edilir. Orada imkansızlık nedeni ile de olsa bulunamayan hüsrana uğramıştır.”
“Onlar tevhid ehli olduğu halde, onlarla savaşmak nasıl doğru olabilir?” şeklindeki sualini de Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle cevaplandırmıştır:
“Onlar mürteddirler. Zira şarabı helâl sayarlar ve namazı da kılmazlar.” (İmam-ı Suyûtî)
Şimdilerde türeyen sahte mehdi de (İskender Evrenesoğlu) şarabı helâl saymakta, başı açık gezilmesine, kadınların çıplak dolaşmasına izin vermekte, namazı hafife almaktadır.
İşte Hadis-i şerif işte türeyenlerin durumu. Artık tanıyın bunları.
“Şam’ın ortasından, adına Süfyânî denilen ve kendisine tabi olanların çoğunun Kelb kabilesinden olacağı birisi çıkar. O insanları öldürür, hatta kadınların karınlarını deşip çocuklarını katleder. Sonra onunla savaşmak için bir ordu toplanır ve onu öldürür.” (İmam-ı Suyûtî)
“Medine reisi, Mekke’deki Haşimilere bir ordu gönderir, ancak Haşimiler bu orduyu hezimete uğratır. Bunun üzerine Şam’ın o günkü sahi