Salgın sakinleşir sakinleşmez dünya genelinde kıyasıya bir hesaplaşma başlayacak. Eski defterler yeniden açılacak.
Üstelik COVID-19’un sebep olduğu yeni düşmanlıklar, sağlık alanından çıkıp askeri, güvenlik ve ekonomik alana yönelecek.
Bugün suskun görünen devletler aslında öfke biriktiriyor. Derin bir nefretin, ölçüsüz kinin dünyayı rehin alması korkusu var.
Soğuk Savaş’ın bitişinden bu yana yerine oturmayan bir küresel sistem arayışı, bir dünya düzeni şekillenme sancısı vardı. Salgın bunu o kadar hızlandırdı ki, bir nevi tsunamiye dönüştürüyor şimdi.
En şiddetli kapışmalar şimdi başlıyor. Batı’nın 400 yıllık hâkimiyeti sona erdi.
Artık küresel sistem için son kartlar masaya sürülecek, en sert hesaplaşmaların sayfaları açılacak.
Dünya; ABD ve Avrupa’nın ekonomik ve politik alanda açgözlülüğüne artık tahammül edebilecek gibi görünmüyor. Güç kaymaları zaten yaşanıyordu. Salgın sonrası bu olağanüstü ölçekte hızlanacak.
“Batı’nın dört yüz yıldır devam eden küresel hâkimiyetinin sonu” derken, onlar için tarihin sonu derken yaşanan her gelişme bunu daha da doğruluyor. Virüs salgını Çin’de çıksa da, Asya’dan gelse de, Batı’yı, Atlantik çevresini vurdu.
Güç, zenginlik, itibar yerle bir. Son büyük çılgınlık için dikkat!
Güç, zenginlik, itibar, gelişmişlik, Batı adına aklınıza ne gelirse, hepsinin üstü açıldı. Ortada derin bir zafiyet, acziyet, gayri insani durum, çaresizlik, rezillik kaldı.
Artık dünyaya söyleyebilecekleri hiçbir güven verici, ikna edici, sempatik sözleri kalmadı. Bu hal onları daha da vahşileştirecek, daha da saldırganlaştıracak. Belki de son büyük çılgınlık için, dünyanın kaynaklarına yönelik son büyük talan için harekete geçecekler.
Ama karşılarında devasa bir dünya bulacaklar. Onları sömürgeleriyle, soykırımlarıyla, acımasızlıklarıyla, insanlığa yaşattıkları acılarla baş başa bırakacak bir dünya yükseliyor.
Salgın günlerinde kendi vatandaşlarını bile yalnız bırakan, onların sorunlarına bile çare üretemeyen bu ülkelerin, insanlığa umut vadeden şeyler söylemesi mümkün olmayacak. Bu ayıbın üstünü örtme şansları yok artık.
AB’yi bir arada tutacak bir üst akıl, üst ideal kalmadı.
Batı hep kendi içinde kavga etmiştir. İki Dünya Savaşı da “Avrupa iç savaşı”, Batı’nın kendi içinde savaşıdır. Bundan sonra olacağı da budur. Üçüncüsü de böyle olacaktır.
ABD-Çin ticaret savaşları, jeopolitik güç mücadelesine dönecek. Doğu Asya’da, Pasifik’te, Afrika’da hatta Avrupa içinde fay kırılmalarına yol açacak.
Avrupa Birliği içinde bölünmeler artık kesin gibi. AB’yi bir arada tutacak üst akıl, üst ideal kalmadı. Salgın sırasında ülkeler yapayalnız bırakıldı. İtalya, İspanya gibi Güney Avrupa ülkeleri için AB’nin moral değeri kalmadı. Avrupa ortak ideali dediğimiz şey kendilerine bile faydalı olmadı ki, başkalarına olsun. İlk sınavda birbirlerini terk ettiler.
Türkiye, AB ülkelerinin tamamından daha fazla dünyaya, insanlığa yardıma koştu, dayanışma örnekleri gösterdi. Sadece bu bile, dünyanın yeni gerçeklerini kavramak için yeterlidir.
Fransa Türkiye’yi tehdit ediyor, korsanlaşıyor?
Bu yüzden Avrupa içinde ülkeler, kendi ulusal çıkarları için yeniden pozisyon alacak. Fransa’nın; özellikle Afrika ve Kuzey Afrika’da daha da korsanlaştıracak fevri hareketlerine tanık olacağız.
Bunun ilk örneği Libya olacak. Libya’daki pozisyon, Türkiye ile Fransa’yı bir hesaplaşma alanına çekmek üzere. Macron yönetimi, açık biçimde Türkiye’yi hedef alıyor. Donanma ve hava gücüyle Türkiye’nin bölgedeki varlığını tehdit ediyor.
AB yerine “Alman nüfuzu”. Dünya ABD’yi sınırlayacak.
Almanya ABD çizgisinden daha da uzaklaşıp Rusya ile ilişkilerde ve Doğu Avrupa’da etkisini kendi nüfuzunu sağlamlaştırmaya, daha özel bir “müttefik halkası” oluşturmaya çalışacak.
Avrupa Birliği yerine “Alman nüfuzu” hesapları öne çıkarılmış görünüyor. Bu çerçevede, Baltık’tan Akdeniz’e kadar, derin bir ayrışma, gerilim hattı yeniden formatlanacak.
ABD, Rusya, Çin hattında Rusya’nın ABD ile diyaloğu, Çin ile dayanışması dünyanın şeklini belirleyebilir. Kuvvetle muhtemel bir Rus-Çin dayanışmasının şiddetli dalgaları Avrupa’yı, Atlantik’in ABD kıyılarını, Pasifik bölgesini vurabilir.
ABD gücünün aşınmasına, azalmasına ya da ABD’nin çok saldırganlaşmasına yol açabilir. Bu da her şartta ABD’ye zarar verecektir.
Şok dalgaları Pasifik’i vuracak
Öyle görünüyor ki; Hindistan, Japonya, Kore, Filipinler çevresi, Endonezya ve adalar çevresi, Doğu Avrupa, Güney Avrupa, Kuzey ve Orta Afrika bu güç hesaplaşmasının şiddetli dalgalarıyla yüzleşecek. 1990’lardan bu yana tedrici devam eden güç kayması, şok dalgalarına dönüşecek.
Bu çerçevede, Kore’den Japonya’ya, Filipinler’den Hindiçini’ne (Indo China) Endonezya’dan Avustralya’ya, kuzeyden güneye doğru bir ABD-Çin cephesi biçimlenecek. Tabi bütün bu restleşmelerin askeri, siyasi,. Ekonomik boyutları devasa olabilir.
Daha şimdiden. Salgın yavaşlama seyrine girerken, ABD ile Çin arasında Pasifik’te, Çin Denizi’nde askeri restleşmeler başladı bile. Çin istihbaratının; ABD ile savaşın ilk kez bu kadar yüksek ihtimal haline geldiğine dair raporunu da hatırlatmak lazım.
Peki, Türkiye nasıl yıldız oldu? Açık söyleyeyim, Türkiye dünyanın en şanslı ülkesi…
Bütün bunlar olurken Türkiye’yi ne bekliyor? Salgın sonrası dünya düzeninde Türkiye nerede olacak? Bütün bu büyük ölçekli çatışma ve ayrışmalar Türkiye’ye ne tür bir hareket alanı kazandıracak?
Açık söyleyeyim, Türkiye dünyanın en şanslı ülkesi. Salgın merkez ülkeleri yıpratırken o yıldızlaştı. Sağlık sisteminden altyapısına, tedavi yöntemlerinden kamuoyu mobilizasyonuna, sosyal dayanışmadan devletin şefkat operasyonuna ve dünya genelinde yürütülen yardım dağıtımına kadar, şu an en diri, en dinamik, ne yapacağını en iyi bilen ve bunlara hazırlıklı olan ülke Türkiye.
Türkiye: Akılcı, ezici yükseliş. Bizi sınırlayacak bir güç yok..
ABD-Çin, Doğu-Batı, Avrupa-Rusya ve Asya arasında ne kadar güç kayması, ne kadar güç mücadelesi varsa hepsi Türkiye’ye yarıyor. Önüne çok geniş bir alan açıyor. Türkiye ezici, akılcı bir yükselişin temellerini çoktan attı.
Artık Doğu Afrika’dan Kuzey Afrika’ya, Ortadoğu’nun her köşesine, Türkiye’yi sınırlayacak hiçbir güç yok. Bu amaçla kurulan S. Arabistan-BAE cephesi, yeni dönemde ciddi mevzi kayıpları yaşayacak. Türkiye’yi onlar üzerinden durdurma ihtimali olmadığı anlaşılacak. Zaten bu eksenin arkasındaki ülkeler de bunun artık mümkün olmadığını görmeye başladı.
Akdeniz’de Türk inisiyatifi: 100 yıldır hiçbir zaman bu kadar güçlü olmadık.
Yoğun olarak Doğu Akdeniz’de ve çevresinde, genel olarak Akdeniz’de Türk inisiyatifi, öncekine göre çok yükselecek. Akdeniz’in iki ucunda, Libya ve Suriye’de cepheler çok sertleşecek. AB ve ABD’nin buralarda pek ektin olmayacağını, daha çok Fransa gibi ülkelerin agresif olacağını biliyoruz.
Ama Türkiye’nin eli hiçbir zaman bu kadar güçlü olmamıştı. 20. yüz yılın başından bu yana hiçbir zaman bu kadar güçlü olmadık. Bunu artık bütün dünya görüyor.
Ege ve adalar konusunda Yunanistan’ın elini zayıflatacak adımlar gelebilir. Özellikle Ege’de “silahsızlığı” garanti edilerek Yunanistan’a devredilen adaların böylesine silahlandırılması ciddi bir gerilim olarak öne çıkabilir.
“Akdeniz’de Türkiyesiz hiçbir adım atılamaz” sözü gerçektir. Hiçbir jeopolitik, jeoekonomik plan tutmayacaktır.
Türkiye Libya’da bir ‘Körfez İşgali’ne izin vermeyecek. Libya Akdeniz’in anahtarı.
Türkiye, Libya’da asla geri çekilmez. Tam tersine bu işi bitirecek. Gücünü daha da artıracak. Artırmak zorunda. Libya’da yoksa Akdeniz’de de yok, bunu biliyor. Çünkü Mısır, İsrail, Suud, BAE Fransa, Rusya herkes Türkiye’yi Akdeniz’de köşeye sıkıştırmaya çalışıyor.
Ama Türk tezleri ve girişimleri bu ülkelerin ezberlerini çoktan bozdu. Doğu Akdeniz enerji kaynaklarına dönük projelerde bu yüzden adım atılamıyor. Türkiye bölgeyi adeta kilitledi.
Suriye-Libya hattında yoğun askeri hareketlilik başlayacak. Libya’da, Akdeniz’de müthiş bir kapışma bekliyoruz. Türkiye’nin Libya’daki çıkışına Cezayir ve Tunus’tan da destek bekliyoruz.
Çünkü BAE-Suud ekseninin Libya’dan sonraki hedefi Tunus. Kuzey Afrika’da bir “Körfez işgali”ne tahammül etmemiz mümkün değil.
Dünyanın en diri, en zinde gücü. Hem, Türkiye daha yeni başladı..
Fransa, Suud ve BAE ile Türkiye arasındaki ilişkileri yeniden tanımlamak zorunda kalabiliriz.
Bu alanda daha çok yazacağız. Türkiye, dünyanın en hareketli, en zinde gücü olarak hem küresel iktidarın bütün alanlarında hem de coğrafyanın her köşesinde çok daha etkin bir hale geliyor.
Bunların altyapısını oluşturmuştuk.
Şunu söyleyebiliriz rahatlıkla:
Türkiye daha yeni başladı…