7 Ekim’de başlayan krizin ardından İsrail’in (ve İsrail’i desteklemeyi dini bir vecibe olarak gören Amerikan elitinin) ne yapmaya çalıştığı, nasıl bir planı olduğu, çatışmanın bölgeye yayılıp yayılmayacağı merak ediliyor.
Kamuya açık mesajlara bakılırsa ABD çatışmanın bölgeye yayılmaması için çaba harcıyor. Bölgeye savaş gemilerini göndermesi bu sebepleymiş. İran ve Hizbullah’la temas kurup “Savaşa müdahil olmayın” mesajı da göndermiş.
ABD’nin “Çatışma yayılmasın” politikası İsrail Gazze’yi işgal edene ya da “sorunsuz hale” getirinceye kadar sürecektir. Çünkü çatışmaların yayılması, Gazze ile başlayan uzun soluklu planın akamete uğraması anlamına gelir. İsrail aşama aşama gitmek istiyor. Nihai kertede hedeflerini, yani o uzun soluklu planı daha önce yazmıştım: Gazze’yi işgal/ilhak etmek, Filistin Devleti’ni ortadan kaldırmak, ardından Lübnan ve Suriye’nin güneyinde tampon bölgeler oluşturmak. Bu yüzden Gazze konusunu çatışmalar yayılmadan halletmeye bakacaklar.
Hamas’ı karada yenebilirlerse -bu büyük bir soru işareti- Gazze ile ilgili ne yapacakları konusunda kafaları net değil. Birçok senaryo gündeme geliyor. Tüm senaryoların ortak noktası Hamas’ın ortadan kaldırılması ve İsrail’in güvenliğinin bir şekilde sağlanması üzerine kurulu.
İlk günlerde konuşulan senaryoları şöyle özetleyebiliriz: Bir. Gazze’nin işgal/ilhakı. İki. Bu olmazsa Filistin devletinin Gazze’yi yönetmesi. (İsrail buna kesin bir dille karşı çıkıyor.) Üç. Gazze’nin Mısır ve İsrail’le iyi geçinecek bir aktöre emanet edilmesi (Muhammed Dahlan’ın adı dillendirildi).
İsrail’in istediği opsiyonun Gazze’nin işgal ve ilhakı olduğunu biliyoruz. İsrail bunun için 2,2 milyon Gazzeliyi Mısır’daki Sina çölüne sürmek istiyor. Geçtiğimiz haftalarda Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin itirazları üzerine kamuya mal olmuş bir bilgiydi bu. İsrail İstihbarat Bakanlığı’na ait bir belgenin sızmasıyla detayları ortaya çıktı.
Mısır hükümetine 7 Ekim’den önce de teklif edildiği anlaşılan, yani en baştan planlanan kurguya göre Sina çölünde çadır kentler, daha sonra kalıcı konutlar inşa edilmek isteniyor. İsrail’in amacı terör ve dehşet ortamı yaratarak Gazzelileri topraklarından çıkarmak ve buraya sürmek. Eşine az rastlanır bir cinnet haliyle sivillerin öldürülmesi, büyük bir terör ortamı yaratılması, hastanelerin, mülteci kamplarının vurulması,
İsrail’in Gazze’deki saldırılarını destekleyen ABD’nin zorunlu sürgün planına karşı çıktığı söyleniyor. Hatta Biden ile Sisi bu konuda anlaşmış. İsrail ise Mısır’ı ikna etmek için uluslararası borçlarını kapatmayı vadediyor.
Bir parantez açalım… Belgeye göre İsrail, ABD’den, Türkiye, Mısır, Katar gibi ülkelerle temas kurmasını ve planı kabul ettirmesini istiyor. Kaynaklarıma sordum. ABD’den bu yönde bir talep Türkiye’ye gelmemiş. ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın pazar günü gerçekleşecek ziyaretinde de bu konunun gündeme gelmesi beklenmiyor. Gündeme gelirse de Ankara’nın nasıl bir cevap vereceğini biliyorsunuz. Parantezi kapatıp devam edelim..
O halde ne olacak? ABD ile İsrail’in Hamas’sız Gazze planı için müzakere halinde olduğu söyleniyor. Konuşulan opsiyonları dün Yeni Şafak’ın Dünya sayfasında okudunuz. Bir opsiyon Gazze’nin ABD, Almanya, Fransa desteğiyle bölgedeki Arap ülkelerinin gözetimine verilmesi. İkinci opsiyon çok uluslu bir “barış gücü” eliyle Gazze’yi kontrol etmek. Bir başka opsiyon Gazze’yi geçici olarak BM gözetimine almak.
7 Ekim’den bu yana konuşulan senaryoların İsrail’in istediği işgal ve ilhaktan, çok uluslu bir güç denetimine evrilmesi ilginçtir. Tam da bu noktada Türkiye’nin dile getirdiği garantörlük tezini tekrar konuşmak gerekir. Ankara, çatışmaların ilk günlerinde tüm aktörlerden elini taşın altına koymasını istemiş, garantörlük teklifini uluslararası alanda dolaşıma sokmuş, tüm görüşmelerde bu öneriyi ısrarla vurgulamış, aksi takdirde yeni ve daha büyük çatışmalarla yüzleşileceği uyarısında bulunmuştur. (Benzer bir öneriyi Uluslararası Filistin-İsrail Barış Konferansı için de yapıyor. Muhataplara “Konferansın kimin ev sahipliğinde düzenleneceğinin bir önemi yok. Mutlaka yapılmalı” mesajı veriyor.) Bugün bölge ülkelerinin de rol alacağı çok uluslu güç senaryosu gündeme geliyorsa Ankara’nın bu uyarılarının bir şekilde etkili olduğu söylenebilir.
Ancak şunun altını kalın bir şekilde çizmek gerekir: Ankara’nın garantörlük önerisi Filistin devletinin kabulünü, savaşı bitirecek büyük bir barışı, krizin kökten çözümünü amaçlıyordu. Çok uluslu güç ve benzeri diğer senaryolar ise sadece Tel Aviv’in güvenliğini gözetiyor. Bölge ülkelerine İsrail’in bekçiliği görevini veriyor. Bu yüzden bu senaryolar sürdürülebilir değil.