Ekleme
Tarihi: 27 Şubat 2023 - Pazartesi
Kahramanmaraş-Pazarcık depremi olumlu olumsuz yönleriyle toplumumuzun bilinçaltının dışa vurmasına yol açtı.
Zor zamanlar, en çok da toplumun bilinmeyenlerinin, belki de bastırılan ya da ihmal edilen yanlarının öne çıkmasına zemin hazırlıyor. Genelde bir bütün olarak toplumun, özelde ise insantekinin kendiyle yüzleşmesinin kapılarını aralıyor zor zamanlar.
1999 Marmara Depremi’nde de bu depremde de, toplum anında deprem bölgesine damladı. Anadolu ruhu’nun şahlanması olarak kavramlaştırdığım bu özelliğimizi öne çıkarabilir ve buradan yeşertilecek ruhu hayatımızın bütün alanlarına yayıp köksaldırabilirsek bu toplum, hem mevcut hem de gelecekte zuhûr etmesi muhtemel bütün hastalıklarını tedavi edecek, büyük sorunlarını aşacak muazzam bir ruh, bir atılım ortaya koyabilir, demiştim.
Depremde ortaya çıkan, toplumdaki bütün fay hatlarını yok ederek toplumun bütün kesimlerinin birbirine kenetlenmesine yol açan bu ruhu özene bezene korumak, büyütmek ve her alanda yeşertmek zorundayız.
On yıllardır hasret kaldığımız bir kardeşlik, paylaşma ve dayanışma ruhu çıktı ortaya. Bu ruh, korunabilirse, büyütülebilirse, her alanda yeşertilebilirse, bu toplum hem depremin yaralarını hızla sarar hem de inanılmaz bir hızla ayağa kalkar, diye yazmıştım.
KİRA TERÖRÜ: AHLÂKSIZLIĞIN BÖYLESİ GÖRÜLMEDİ!
Ancak bu depremde, Marmara Depremi’nde çok fazla olmayan bir ruhsuzluk, bir vicdansızlık biçiminin hortlaması, toplumda büyük bir ahlâkî enkazın yaşandığını gözler önüne sermeye yetti, hepimizi ürküttü. Kira terörü hortladı birdenbire!
Her alanda yayılan, toplumu manen zehirleyen, madden mezarını kazan en büyük enkazın ahlâksızlık olduğunu gösterdi bize bu. Bir toplumda yaşanan ve yaşanacak görünür görünmez bütün felâketlerin kaynağı bu ahlâksızlığın her yerde köksalmasıdır.
Toplumun değerlerinin çözülmesi, her alanda ürpertici bir çürümenin dal budak salması, toplumun tefessüh etmesidir bu durum!
Toplumun çökmekte olduğunu gösterdi bu deprem. Bütün değerlerimizin adeta bir pamuk ipliğine bağlı olduğunu, yerini ve zamanını bulduğunda un ufak olabileceğini gözler önüne serdi, ne yazık ki!
Çok ürpertici bir şey bu!
3 bin TL değerindeki bir evin bir kaç gecede 10 bin TL, 12 bin TL’ye, 5 bin TL değerindeki bir evin ise 15 bin, hatta 20 bin TL’ye fırladığını görüyoruz!
İnanın, ben çılgına döndüm rakamları öğrenince! Hocam ne yapacağız, nasıl nefes alacağız böyle, diyen yığınla insanla karşılaştım bir kaç gün içinde!
İnanılır gibi değil!
Nedir bu? Ahlâkın dibe vurmasıdır. Ahlâkın dibe vurduğu yerde, ruhsuzluğun, vicdansızlığın her tarafta kol gezeceğini söylemek bile gerekmiyor!
“Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” diyen bir peygamberin ümmeti olamaz bu insanlar!
İslâm›ın en temel ilkesi, en kurucu, vazgeçilmez kaidesi, her kurumda ve her durumda hayatımızı insanca, hakça, merhamet ve adalet ölçülerine göre sürdürmemizi sağlayan en temel kuralı, ahlâk’tır, ahlâk ilkesidir. Ahlâk ilkelerinin olmazsa olmaz temelini oluşturan haram-helal ölçüleri, bir toplumu her tür zorluğa karşı dimdik ayakta tutan sosyal, siyasî, iktisadî değerleri, anlam haritalarını verir bize.
Her şeyin ötesinde sadece İslâm’da olan bir hak vardır: Kul hakkı. Kul hakkı o kadar önemsenmiştir ki, Allahu Teâlâ, kendisine karşı işlenen suçları, günahları affedebileceğini ama kul hakkını, kulun kula ettiği kötülükleri, zulümleri, haksızlıkları aslâ affetmeyeceğini buyurmuştur.
Böylesine sarsıcı bir durumda bir Müslüman aslâ kira terörü estiremez. Bin TL’lik evini 4-5 bin, 5 bin TL’lik evini 15-20 bin TL yapamaz! Hele de deprem zamanında aslâ!
Eğer böyle bir şeyi, inanmış bir adam yapıyorsa, tükürün suratına o aşağılık adamın! Onun Allah’a değil paraya, pula, dünyaya taptığını haykırın suratına!
Devlet de, hükümet de böyle zamanlarda lazımdır. Hapis cezası dâhil derhal en sert hukûkî, yasal önlemler alınmalıdır! Kimsenin gözünün yaşına bakılmamalıdır!
Gecikilmemelidir! Gecikilirse, sosyal kaos patlak verebilir!
TOPLUMUN YENİDEN MÜSLÜMANLAŞMASI ŞART!
Hukukî önlemlerin yanısıra, siyasî önlemler de, manevî önlemler de alınmalıdır.
Yaşadığımız, ahlâkî erozyondur. Böyle giderse, bu toplum, ahlâkî enkazın altında kaldı, diyeceğiz!
Dünyanın en ahlaklı, en edepli, kul hakkına aslâ elini sürmeyen, böyle bir şeyi aklının köşesinden bile geçirmeyen ne güzel Müslüman bir toplumduk biz!
Bütün bu çözülmenin, tefessühün getirisinde yatan en temel şey, sekülarizmdir. Doğrudan hem Hegel’e hem de Weber’e gönderme yaparak söylüyorum: Sekülarizm, dünyayı ruhsuzlaştırma ve insanı barbarlaştırma biçimidir.
Sekülerleleştikçe ruhumuzu, vicdanımızı ve ölçülerimizi yitirdik. Sekülerleştikçe dünyayı, parayı pulu, makamı mevkiyi kutsadık. Sekülerleştikçe konformizme, oportünizme, maddiyatçılığa meylettik, Allah’a değil paraya-pula, makama-mevkiye kul olmaya başladık.
Yaşadıklarımız, İslâm’ın bize ruh veren, vefakârlık, kanaatkârlık, cefakârlık, fedakârlık hasletleri kazandıran kardeşlik ruhunu, kul hakkı şuurunu, helâl haram ölçülerini yitirdiğimizi gösteriyor.
Her zaman söylediğim gibi: Yönünü ve yörüngesini yitiren bizim gibi toplumlar, ekonomik refah peşinde koştururlarsa, önce ruhlarını yitirirler, sonra da tarihten silinir giderler Allah muhafaza!
Bu toplumun derhal yeniden Müslümanlaşması gerekiyor. Müslüman bir toplum, hırsızlık yapmaz, kul hakkı yemez, haramı helal, helali haram yapmaya kalkışmaz. Müslüman toplum, ahlâkın, en temel özelliği, hasleti, güzelliği olduğu bir toplumdur.
Yeniden hakkıyla Müslümanlaşma seferberliği başlatmak zorundayız. Ahlâkın, kardeşliğin, ruhun, azla yetinmenin yeniden hayatımıza çeki düzen vermesinin yolu buradan geçiyor.
Ötesi çürümedir; hazcılık, duyarsızlaşma, ruhsuzlaşma biçiminde karşımıza çıkan nihilizm biçimleridir. Bu da bir toplumun yok olması demektir.
Birinci iş devlete, hükümete düşüyor. Milleti yamyamlardan; ruhsuz, vicdansız açgözlü kapitalist tiplerin insafsızlığından korumak zorundadır devlet.