İNANÇLI OLMAMA HASTALIĞI
Yüce Rabbımız Kainatı yarattıktan sonra, insanlara; akıl, fikir, düşünce, hissiyat, meleke gibi üstün yetenekler vererek; kendisini yaratılmışların en şereflisi ilan etmiştir. Konuşma yeteneği ayrı bir özelliktir. Neden en şereflidir? Diye sorduğumuz zaman cevap kendisine verilen üstün beceri, yetenekler sayesinde; Yüce Yaratanın yaratıcılık sıfatını anlayarak inanç ve imanını kuvvetlendirdiği için...
Kısacası diğer canlılarda olmayan yeteneklerini ve üstünlüklerini; ALLAH inancını, bulma konusunda kullandığı içindir. Kimileri ise; Bu kadar Kainatta olan biten olaylara karşılık; İNANÇSIZLIĞI tercih ederek, ne anlama geldiğini bilmediği, bir çaresizliğin içerisine düşmektedir. Moda tabirle; kimi zaman birilerine yaranmak için; kimi zaman toplumdan farklı düşündüğünü, belirtmek için; kimi zaman aykırılığı bir erdemlik, farkındalık olarak, kabul edip; inançsızım, ifadesini kullanmıştır.
Kendi nefsinin derinliklerinden gelen inançsızlığını açıklamasından rahatsızlık hissetmemiştir. Böyle yapmakla, topluluğun kuşatmasından, baskısından, özgürlüğe kavuştuğunu sanmıştır. Kısacası; inançsızlığı tercih ettiğini belirtenler; bu tercihi izah etmede zorlanmışlardır. Kimi zaman; birey olarak; aklına, fikrine güvenemeyecek kadar aciz olduğunu kabul ederek; kendisinden başka olan insanların inançsızlığa yönelik fikirlerinin peşinden koşmuştur. O, insanların bir nevi inançsızlığı tercih ettiğinden dolayı; onlara özenmek adına, bu yolu tercih etmiştir.
Yüce yaratan inançsız insanları; Kuran dili ile diğer canlılardan daha aşağı bir varlık olarak belirtmiştir. Bu İlahi mesajdaki en önemli vurgu Kendisine bu kadar yetenek ve beceri verilen insanın; nasıl olup da, inançsızlığı tercih etmesinin yanlışlığı belirtilmek istenmiştir. Bunu bizzat insana bu kadar özelliği veren, Yüce Yaratan belirtmektedir. Bunun için en güzel örnek; insanın kendisnin yaratılmış halidir. İnsan vücudu, tanımlanamayacak kadar çok, ibretlik mucizelere sahiptir.
Hal böyle olunca; neden insanlar kafalarında her şeyi bulduklarını zannederek; Dünyayı keşfetmenin, taaa derinliklerinde olan tüm gizemlerin anlaşıldığını, araştırmaya yönelik hiçbir şeyin kalmadığına; kendini inandırarak; o rahatlıkla inançsızlığı savunmaktadır? hayret edilecek konu budur. Çünkü insanoğlu bilimsel alanlarda da alabildiğine çalışmalara devam etmektedir. Müslüman olan veya olmayan yüzlerce bilim adamı vardıkları sonuçlar açısından hayretlerini gizleyememekte olup; zaman, zaman insanların inançlarını kuvvetlendirecek açıklamalar yapmaktadırlar. Üstelik bu açıklamaları yapmaya onları kimse mecbur tutmamaktadır. Yine üstelik bu insanlar bir ilahiyat alt kültürü olan ya da; o alanda önceden çalışma yapmamış insanlar olmalarına rağmen; bu buldukları sonuçları büyük bir heyecanla insanlarla paylaşmaktadırlar.
İşte, inanç böyle bir şeydir insanlar onu keşfedince yerinde duramaz, aynı heyecanı başkaları da yaşasın diye can atar. Başkalarının da bu ilahi mesajı algılamasından haz duyar. İşte gerçek inanç sisteminin ana teması budur. Allah'a yönelmeyi insanlara tebliğ etmek, o inanç çerçevesi içerisinde hemhal olmak. İnancın getirdiği birliktelik ile bütünleşmek, insanlara büyük bir haz vermektedir.
Yeryüzünde inançsızlığı tercih ettiğini zanneden veya ben hiç bir şeye inanmıyorum, diyen insanlar bile aslında bir şeylere inanıyorlardır. İşte o inandıkları şeyleri zamanla kelimelere dökerek ifade ederler. Kıyısından, köşesinden bir şeyler anlatmaya çalışırlar. İşte inanmadığını söyleyen insanın bile; bazı şeylere inandığının resmidir, yaptığı bu açıklamalar aynı zamanda yanlış da olsa; kendine göre bir inancı tanımlamaktadır. En enteresanı bu açıklamalar kendi aklının ürünüdür. Ya da başka akılların ürünü de olabilir. O zaman sormak gerekir insanlara? Kendi kendini bile kurtaramayan, fani Dünyadan göçüp giden, etrafındaki olan biten hadiseleri; hiçbir şekilde değiştirmeye, etkilemeye gücü yetmeyen, bir akıl; diğer akılları nasıl etkiler? Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır? Bir aklın karşısındaki diğer akılların çaresizliğidir. Yabancı bir yazar kendi aklının ürünü olan bir mesaj vermiş.’’ En iyi din hoşgörüdür,, diye. İşte alın size bir örnek bu bir insan aklının değerlendirmesidir. O insan yaşadığı hayatta normal insanların yapmadığı yüzlerce hata yapmıştır. Sonuçta fanidir. Aklı da; Dünyada ki tüm bilgileri anlayacak ve taşıyacak kadar güçlü ve kapasiteli değildir. Çünkü, belirli bir sınırı vardır.
Şimdi bu adam böyle söylüyor diye; onun her söylediğinin doğru olduğuna nasıl inanırız. Yanlış yaptığı onlarca şeyi de söylemiş midir? Yıllar önce Fransa’da inançsızlık akımının önderlerinden bir insan yaşlanınca; o zamana kadar var olan fikirlerinden vazgeçtiğini ve yanlış yaptığını tüm hayranlarına ve mensuplarına ilan etmişti. Şöyle demişti ‘’ Ben bu yaşıma kadar Yaratıcının var olmadığını savunuyordum, ancak anladım ki; bu Kainatta olan her şeyi YARATAN Bir Yüce Yaratıcı vardır. O nedenle şimdiye kadar bana inanan tüm insanlardan özür diliyorum .
İnançsızlık gibi, kimi kavramların; Dünyayı sömürmek adına çalışmalar yapan, planlar oluşturan, kimi devletlerin; sömürü planları olduğunu da; unutmamak gerekir... Uzaktan kumandalı bu bu fikir eylemlerinin arkasında; sömürü düşncesi yatmaktadır.
O nedenle etraflarında olan yüzlerce olayı bilen ve algılayan İslam alimlerine şimdiye kadar ilim tahsil ettiniz ne biliyorsunuz? diye sorduklarında cevap olarak ‘’ Hiç bir şey bilmiyorum, haddimi biliyorum.’’ Demişlerdir. Yüce Yaratan Kuran’da haddini bilme konusunda; insanlara uyarılar yapmaktadır. Haddini bilmek lazım, haddini…
İnançsızlık aynı zamanda, Yüce Yaradana karşı, meydan okumadır. Bunun altını özellikle çiziyorum. Meydan okuma, ne kadar tehlikeli bir davranıştır... Dikkat etmek gerekir. Kime meydan okuyorsun? kime...
Allah yeni nesillerimizi, bu tehlikeli gidişten korusun...