ZOR BİR EKONOMİK SAVAŞ
Önce bu savaşı aklımızda, fikrimizde, düşüncemizde, yaşantımızda kazanmalıyız...
ABD ile yaşadığımız dolar krizi bir gerçeği daha ortaya çıkardı. Meğer, ne kadar çılgın bir tüketim toplumu olmuşuz...
ABD Mallarını sosyal medyada boykot edelim çağrılarının yoğunlaştığı bir dönemde; ABD uzantısı yeme-içme firmalarının önünde kuyruk oluşturmak; ne ile açıklanabilir? O, firmaların ürünlerinin bazılarında domuz eti, olması, trans yağlarının bol olması; bu tüketimi engelleyemedi. Şimdi ise; Dolar kirizi de; bu tüketim çılgınlığının önünü alamadı...
Gerçekten vardığımız nokta; çok vahim... Gençliğimiz, nereye koşuyor?
Modern Dünya dedikleri, devir; aynı zamanda vahşi kapitalizmin egemenliğini ilan ederek; insanları, her alanda esir almanın keyfini yaşadığı zirve durumudur. Alış, veriş yapma çılgınlığı o kadar zirve yapmıştır ki; artık insanlar gelecek yıllara ait gelirlerine güvenerek; tüketim yapmaya devam etmektedirler. İşin en ilginç yanlarından biri; insanların, gelirlerinden çok fazla harcama yapma alışkanlıklarıdır. Devletler bile; geleceğe borçlanma adına yapılan alış, veriş çılgınlığının altını çizerek, Bankalara bu konuda fazla kredi açmamaları, gerektiğini vurgulamaktadır. Bu konu Devletlerin gelecekteki mali dengesinde sorun çıkarabilir. O nedenle sürekli bankalar, tüketici kredileri yönünden uyarılmaktadır.
Her sistem kendi kültürü ile, gelir ve hayatın, taaa, içine yerleşir...
Nerede hata yaptık? diyenlerin, en basit alacakları cevap, şu olmalıdır:'' Vahşi Kapitalizmi, tüm alanlarda yerleşik hale getirdik... Faiz canavarının önünü alamadık... Yaşama tarzlarımızı, Kapitalizmin esiri kıldık... Reklam canavarına, yenik düştük... Moda, tarz, vazgeçilmezimiz, oldu... Eşya, tüm gücü ile bizi esir aldı... Tüketmek, bir nevi inanç gibi algılanmaya başladı... Eğitim ve Öğretim sürecimiz bile; bu sistemin çarklarını besleyen ana damarlar oldu...( Özel okullar, Bastır parayı al diplomayı...)''
Her yönümüzle, çılgın tüketimi körükledik. Vahşi Kapitalizme destek verdik, onun esiri olduk... Yılbaşı günleri gibi, belirli günler; kapitalist güçlerin, tüketiciyi esir almaya çalıştığı, tüketmeye beyinlerini yönlendirdiği, çılgın alış veriş günleridir. Bu çılgınlıkların sonrasında; binlerce aile perişan olmaktadır. İcra kapılarına sürüklenmektedir. GELİRİN NE OLURSA OLSUN; SEN TÜKETMEYE, ALIŞ VERİŞE DEVAM ET... Öğretisini her alanda, yaygınlaştırdık...
İnsanların yeme-içme konusunda harcadıkları paraları bir manada anlamlandırabiliriz. Ancak, giyim, sektörü konusunda harcanan paralara karşılık; o eşyaların daha tazelikleri bile geçmeden, yenileri alınarak kenarlara atılması, hatta bazılarının; bir-kaç kez giyilerek terk edilmesi, kapitalizmin reklam ekonomisi ile; vardığı yeri anlatmak adına önemli bir örnektir.
Aynı şekilde giyim ve donanıma harcanan para miktarını aşacak şekilde daha fazla miktarların ev eşyalarına harcandığını görüyoruz. Herkes kendi bütçesine göre; yüklü şekilde borçlanarak; ev odalarını süslemektedirler. Kimi zaman; eşyaların yıprandığı inancı ile değiştirilmesine karar verilir. Yeni gelen eşya da süslenir, temizlenir, yine bir odaya hapsedilir. Ara sıra kapı açılarak ziyaret edilir. Daha önceden alınmış olan kullanımı bozulmamış, daha senelerce insanlara hizmet edecek durumda olan; eski, diye adlandırılan eşyalar ise ya birilerine verilir, veya satılır. Böylece ev eşyasının ihtişamı tamamlanmış olur. Bu aynı zamanda ev halkının bir-çok, Aile açısından söylüyorum; yeni, yeni borçlanmaları demektir.
Elektronik aletlere fazladan harcanan paralar, işin başka bir boyutudur. Yeni model aramalar, yeni, yeni, donanımlar peşinde koşmalar... Başka bir tabirle acımasız vahşi kapitalizm yine insanlara gereksiz harcamalar yaptırarak, insanları esir almaktadır.
Reklam kampanyaları, bu tüketimi teşvik etmektedir...
Resmi kurumlarımız bile; yerli mallarını kullanmak ve yerli mallarını tercih etmek yerine; yabancı firmaların mallarını insanlarımıza takdim ettiler. Hatta, ikramlarında bile; onları tercih ettiler... Hala, devam edenler var...
Bütün bunların sonunda; Batının, para birimlerinin oyuncağı olduk...
Aklımız başımıza gelir gibi oldu, Milli üretimlere sahip çıkalım kampanyaları, başlatmaya çalıştık... Ancak, geç kaldık... Anlatamadık, Neden yerli malı kullanmamız gerektiğini, izah edemedik...
Batı Emperyalizminin Mali Açıdan, Devletleri esir almasının başka bir yönteminin de; bizlere ucuz mal vererek, O verdiği malları tüketmemize yönlendirdiğini; O, sayede bizleri kendi mallarına muhtaç ettiğini, anlatamadık...
Yerli üretime ve üretilen maddelerin neden sahip olmamız gerektiğine, yönelik kampanyalar yapamadık. Adam, sende ne ihtiyacımız var ise; Bana Batıdan geliyor, diye yorumladık.... Bir gün O, Batının bize arkasını döneceğini, hesaplayamadık...
Şu an kılcal damarlarımıza kadar işlemiş olan, Bu Batı sömürgeciliğinin etki alanındayız. Bu alandan çıkma çabalarımız, ne kadar başarılı olacak; bekleyip göreceğiz...
İnşallah, bu son krizden sonra; İnsanımız gerçekleri anlar ve doğru şeyler yapmaya yönelir. Vahşi Kapitalizmin esiri olmaktan kurtulur. Çılgın bir şekilde gerçekleştirdiği, tüketim alışkanlıklarımızdan vazgeçer...
Yoksa; bu esaret, devam eder, gider...
Güçlü olmanın, Kalkınmanın ve gelişmenin yolu; Milli ve yerli üretimden, geçer...