DEDEMİN GAZOZUNUN TADI BİR BAŞKA İDİ
Arkadaşlarla iftardan sonra muhabbet için sözleştik. Her zaman oturduğumuz bir çay ocağında hasbihal edip çay içeceğiz. Evden çıktım arabayla çarşıya giderken arkadaş aradı;
- Abi Behram Pasa'ya gel, bizim çay ocağı çok soğuk.
- Orası neresi gardaş, dedim.
- Kongre Lisesi'nin karşısı, dedi.
Arabayı park edecek bir yer bulup yürüyerek gittim mekâna. Uzun yıllar gurbette yaşayıp geri dönünce şehirde ki bazı değişiklikler güzel de olsa dokunuyor insana. Aslında değişim hatıraların katledilmesi, bir nevi.
Kocaman bir tabela " Behram Pasa Otel" yazıyor. Tereddüt ettim burası mı acaba diye bakınırken sensörlü kapı açıldı. Açılan kapıdan geniş avluya geçerken duraksadım bir an. Çok güzel, kalabalık, gözüken o ki, iyi de güzel döşenmiş bir mekan.
Oturdum arkadaşların yanına selamlaşma merasimi bitince etrafa bakındım. İlk olarak karşıdaki iki taraftan çıkışı olan dik merdivenlere baktım kaldım istemsizce. Hani aşık demiş ya; kimse bilmez gizli gizli yananı! Öyle içimin yandığını hissettim ince ince.
Ne içersiniz? Diye geldi görevli arkadaş. Siparişi verdikten sonra geri kafamı çevirdim o dik merdivenlere, iç sesimle garsonun arkasından seslendim; dedemin gazozu dan var mı arkadaş ?
Dedem öz dedem değil. Sivas'ın dedesi, bizim hem dedemiz hem amcamız, Necaattin amca. Benim aklım yettiğinde öz amcalarım gurbete gitmişti. Uzaktılar bize, ne kadar kan bağı olsa da arada mesafe olunca bazı duygulardan mahrum kalıyor insanlar. Bize en yakın amcalardan biriydi Necaattin amca.
Babam bizlere Necaatin Amcayı ve Kardeşi Hayrettin amcayı;
'' -Bakın yavrularım. Bu dostlarım her ne kadar anne baba kardeş olmasak da sizin amcalarınızdır. Tanışınız, hürmette kusur etmeyiniz.'' Derdi.
Babamla çarşıya indiğimiz zaman mutlaka dedenin mermer atölyesine uğrardık. Bu Behram Pasa otelinin yeri dedemin mermer atölyesiydi. Büyük kapıdan içeri girince tam karşıda ki dik merdivenlerin solunda ki pencere dedenin makamının penceresiydi. Büyük kapıdan girince dede ayakta ise görünürdü dışarıdan. Eğer görünmez ise içeri girene kadar dua ederdim; inşallah dede buradadır, yoksa dedemin kardeşi buradadır, diye. Dedenin kardeşi Hayrettin amca. Necaattin amca ve Hayrettin amca bizim manevi amcalarımız idiler. Öz amcalarımız gurbette olunca babama yakınlıklarından dolayı bizde amca figürü Çelik kardeşlerdi. Her iki kardeşin Çocuklarını amcamızın çocukları olarak bilirdik.
Necaattin amca babamın emsali olduğu için çocuklarıyla akrandık. Kardeş gibiydik. Rana ablamı çok severdim kızım olursa bir ismi Rana olacak derdim. O fikrim hiç değişmedi lakin rabbim kız çocuk nasip etmedi. Oğlu Taha keza gene öyle. Biz bir araya gelince kesin bir fırça faslımız vardı. Tabi diğer çocuklar o zamanlar çok küçük. Velhasıl kelam o dik merdivenleri çıkınca solda sekreterya dan geçip makamda dedeyi görünce yüzüm gülerdi.
Selamlaşma ve tokalaşma merasiminden sonra ne içersiniz faslında bana hiç sorulmadan dedem gazoz söylerdi. O gazozun tadı hiçbir gazozda bulunmazdı. O gazozun markasının ne olduğu önemli değildi. Onun adı dede gazozuydu. İşte bugün Behram Pasa otelinde çay içerken o gazozun tadı geldi damağıma...
Hatıralar, yaşanmışlıklar, aldı götürdü bir yerlere... Nemli gözler, saklandı dostlardan... DEDE, aynı zamanda benim ismimi koyan amcamdı... Babam askerdi, o zaman...
Mekan güzel, ortam güzel çay da fena değil ama dedemin gazozu yok! Uyuyamadım bu gece, mesele gazoz değil mesele dedemin gazozu... İnsan derin bir kuyu içinde neler var kendi bile bilmiyor. Bugün bu kuyudan dedemin gazozu çıktı. Yarın neler çıkar bilinmez. Allah büyüklerimize sağlıklı uzun ömürler nasip etsin.
HALİL İBRAHİM ARSLAN