BU ŞEHİRDE OLMAZ GURBETE GİTMELİ
Bize göre değil, bizim için değil siyaha beyaz demek
Çirkine oh ala, zalime pek ala yoksula olmaz demek...
Biz böyle görmedik, haramı bilmedik eğilmedik bükülmedik... YALAKALIK BİLMEDİK, DİK DURDUK, DİKLENMEDİK... Kimsenin arkasından konuşmadık. Hep yüzüne konuştuk. Hesap peşinde olmadık... Bu özelliklerin öne çıktığı iddia edilen şehrimizin aslında bu özellikleri taşıyan insanları pek sevmediğine şahit olduk.
Bizim insanımızın ortak hastalığı... Şehrimizin yetiştirdiği değerlerin yeteri kadar kıymeti bilinmez. Yanlış anlaşılmasın bizim gözlemlediğimiz şehrimizde yapılan etkinliklere katılan kimi yazar, sanatçı konuşmacı, akademisyen, hepsine saygı duyuyoruz. Biz neden kendi topraklarımızdan yetişen insanlara yeteri kadar değer verilmiyor, onu sorguluyoruz.
Çok düşündüm, ne yazayım? Hangi kelimeler dökülsün kalemimden. Hangi sözler, tarif etmeye yeterlidir? Bilemedim. Bildiğim bir şey var. Kendi değerlerimizin; bizim mahallede, çevrede; kıymeti yoktur. Bilinmez, gereken önem verilmez. Bir kenara itilir, hatırlanınca; işte öylesinden sözlerle, geçiştirmeye çalışılır. Geçmişte, Ali Şahin ABİ, örneği aklıma geldi. Şehrimizdeki bu değerlerden bir tanesi idi. Allah rahmet eylesin. Zeki Hayran İmam Hatip okulu tabelasını görünce de duygulandım. Kadim Dostum Asım Şahin'in okul tabelasını da göz yaşları ile okudum. Demek ki, kıymetlerin bilinmesi için, ölümlerinden sonra olması gerekiyormuş. Allah bu değerlerimizin mekanlarını CENNET eylesin...
Yine bildiğim bir şey var. Dünyanın en zengin insanları; kimseler, anlamasa da insan yetiştiren, insan yetiştirmek için, gayret sarf eden; bu uğurda her şeyini feda eden insanlardır. O, Yetiştirdikleri insanlardan, bazılarının; gerçekten yürekten yaptıkları dualar yeter. Sonuçta hiç kimse bilmese de Yüce Rabbim her şeyden haberdardır.
Ali Abi, bu yolun yolcularındandı. Şahitlik ederiz... Hep çalışır, didinir, bir şeyler yapmanın gayreti içerisindedir. Ayaklı kütüphane gibidir. Gençleri bulur, onlarla konuşmaktan haz duyar. Onlara yönlendiricilik yapar. Kısacası bizden biridir. Ger gün sokakta karşılaştığınız, beraber çay içtiğiniz, sohbet ettiğiniz, mesai arkadaşınız... Yani içimizden biri... İşte asıl mesele; O nedenle pek kıymeti bilinmez...
Şimdi yapılan etkinliklere bakıyorum, aynı hastalık devam ediyor. Vitrine yerleştirilmiş bazı mankenler gibi insanlar arzı endam ediyorlar. Merakla bekliyorum. Ne diyecekler? Ne anlatacaklar? Hangi konuda bize yönlendiricilik yapacaklar. Hangi orijinal fikirleri anlatacaklar. Benimki de merak. Ödülü hemen alacaklar kuvvetli bir alkış...
Topluma ne verdiklerinin muhasebesini yapacaklar mı acaba? Yoksa alkış tufanı onları yeteri kadar mutlu mu edecek!
İnsanlar çok çeşitli vasıflarla yaratılmış, diğer canlılardan üstün varlıklardır. O nedenle; bu insan topluluğunun düşüncesinde var olan sabit fikrini uzun bir süre aynı konumda tutmak çok zordur. Dışarıdan gelecek etmenler bu fikrin her an değişmesine, sebep olabilir. Birçok insan; zamanın derinliklerinde sizlerle, birçok şeyi paylaşmış da olabilir. Onlar önemli değildir. Belirli bir zaman sonra; sizinle olan irtibatı nasıldır? O, önemlidir. Kazandığını sandığı bazı sosyal konumlar; sizi ondan uzaklaştırmış mıdır? Yoksa yakınlaştırmış mıdır? Önemli olan budur. Eskiden değil; eskimeyenden, yana olmak gerekir. O, özelliği eski dostum, dediğiniz insanlar taşıyorlar mı?
Geleceği değerlendirmek adına, düşündüğüm zaman; ben sadece yazılarım da gençliğin önemini eğitim olarak ele almadım. Yaşantı olarak, gelecek endişesi açısından da siyaseten de gençliğin bittiğinin resmidir... Heyecanlarla, slogan sözlerle, var olan gerçeğe karşı durmak, insanı sivri bir hale getirir... Siyaset sahası bunu kabul etmez... Geç olmadan, güçlü olmak, ya da gücü elinde tutmak lazım...
Bu konuda; çaresiz durumdayız. Bir makama gelen gencimiz; ne oldum, delisi oluyor. Kendisini o, makamlara getiren insanları unutup, onlara sırtını dönerek; mesafe alacağını zannediyor. Tabi ki; yanılıyor. Kaybeden taraf kendisi oluyor. Sonra; toplumdan dışlanıyor, bir köşeye çekilerek hayatını devam ettiriyor. Neden böyle olduğuna dair; kafa yormuyor. Unutma kardeşim; senin o, makamlara gelmen için, gayret sarf edenlerin; sana lanet okumasına gerek yoktur. Onların bir sitemi, bir kaş çatması yeter. Anlayana... Yine geri dönüşün, bizim mahalleye olacaktır. Birileri, senin elindeki güç; gittiği zaman, seni terk edecektir. Yüzüne bile bakmayacaktır. Yaşadığımız hayat; bunun örnekleri ile doludur.
Hey dostum! Bunları söylerken; siyasi konularda yeteri kadar, tecrübemin ve ihtisasımın olduğunu, tahminlerimin de aşağı yukarı, yarıdan fazlasının çıktığını hatırlatayım... Ulusal medyada boy gösteren kimi şişirilen adamlar; bu konuda bizden fersah, fersah geridedirler... Amma, ne yapalım gel gör ki, insanımızın kendi değerlerinin kıymetini bilmek, gibi; bir özelliği yoktur... Dışarıdan gelen, yabancı insanlar hep baş tacı edilmiştir. Bu da bizim, ayrı bir eksiğimizdir... Bir zamanlar, bizim mahallede baş tacı edilen; bizim mahalle de yetişmemiş, gazeteciler; şimdi neredeler? Bu anlamda; Siyaseten örnekler de bol miktarda var... Eski bakanlar neredeler?
YABANCI olsun; ne olursa, olsun... Örnekler, o kadar çok ki; hangisini anlatayım... Sözde; ayrılıp gidenlerin, suçu var da senelerce onlara ummadıkları değeri verenlerin, suçu yok mu? Başka mahalleden gelen insanlar; neden hep el üstünde tutulur anlamam. Bakıyorum da bu insanların bizden ne tecrübesi ne aklı ne siyasi bilgisi ne bilgi birikimi ne irfan ve becerisi, kısacası neleri bizden üstün anlayamam... Ancak, insanımız demek ki; sözde bizim görmediğimiz bazı özellikleri, görmektedirler... Ne zamana kadar? Gerçek yüzleri ortaya çıkıncaya kadar. Anlatacak şey çok var, Umarım anlayacak yeteri kadar insan bulabiliriz... Siz, siz olun önce kendinizin, sonra insanınızın değerini iyi bilin... Aynı zamanda bu; İslami bir usuldür... Yerel anlamda; şehrimizde bu olayı çok yaşadık, yaşamaya devam edeceğiz. Değerlerimize, önce kendimiz sahip çıkmalıyız. İlla yabancı mı olması gerekir? HAYIR, diyorsanız, hayatınızda lütfen uygulayın...
Doğal olarak, içimize; başka mahalleden gelen insanları da alacağız. Almak zorundayız, mecburuz. Ancak, layık olduğu değere ve konuma göre; yer vererek... Bir de şehrin bu konumunu parsellemiş insanlar var ise, işiniz o zaman daha zordur...
Tüm hayatının çoğu bölümünü bu topraklarda yaşamış. Şehrin her tarafını adımlamış, çalıştığı alan ile ilgili olarak binlerce gül yetişmesine sebep olmuş, köşe başı insanların oluşması için zemin hazırlamış, bazı insanları hayat kazandırmak için imkanlarına göre tüm fedakarlığı yapmış insanların, bu şehirde bir kıymetinin olmaması, değerinin bilinmemesi ne kadar acıdır... Bu özellik her halde sadece şehrimize aittir.
Bu şehir kendi değerlerinin kıymetini bilmek anlamında yeteri kadar çaba göstermeyen bir konumdadır. Yazacak çok şey var amma susmayı tercih ediyorum...
Ey suskun yetenekler, siz kesinlikle doğru bildiğiniz yolda yürüyün... Mevla'm mutlaka yolunuzu, önünüzü bir gün açacaktır. Yılmayın, yıkılmayın...
NOT; Kadim DOSTUM MUSTAFA MÜCAHİT BEY EFENDİNİN genç evladını kaybetmenin üzüntüsünü yaşadık. Tekrardan ALLAHTAN rahmet dilerim. Mekanı CENNET olsun... Allah geride kalanlara sabır versin...
ORHAN ARSLAN