BEN SİVASLIYIM ŞEHRİMİ SEVİYORUM
Yıllar geçse de, geçen her zaman dilimi, şehrimize olan sevgiyi daha da artırıyor... O topraklarda; çocukluğumuz, gençliğimiz, geçmişimiz vardır. Yıllar sonra, şehrine ziyarete gelen bir gurbetçi; o hayallerle; şehrin cadde ve sokaklarında, hep eskideki sıcaklığı, dostluğu arar, durur. Telaşlı bir şekilde, tanıdık bir yüz arar. Yaşı çok ilerlemiş olanlar; kendilerine geçmişini hatırlatacak arkadaşları, mekanları, dostları bulamayınca; hüzünlenerek, etrafındakilere: ''Ya hu kimseyle karşılaşamadım, tanıdık kalmamış, şehir değişmiş,, diyerek mırıldanır... o mırıldanış da; içerisinde hangi fırtınaların, ne şiddetinde koptuğunu o anı yaşayanlar, anlar. Aslında, geçen zaman ilerleyen yaşı ile birlikte, kendisine bir çok şeyi de kaybettirmiştir. Şehrin sokaklarında onu bulamayınca; TERK EDİLMİŞLİĞİN, YALNIZLIĞIN, HATIRLANMAMANIN, EN ACI DUYGULARINI, Karlı bir kış günündeki ayaz kadar, iliklerine kadar hisseder... yalnızlığına, döner...
Çocukluk ve gençlik yıllarımızın, her dakikasını, kimi zaman hatırlar gibiyim. NE KADAR ŞENDİK, NE KADAR NEŞELİ... Evet, öyleydik... küçük şeylerde büyük mutluluklar buluyorduk. Liseli yıllarımızın bitim tarihine kadar; takım elbisemiz, gayet gıcır deri ayakkabılarımız olmasa da; sımsıcak dostluklarımız, herkesi kucaklayan sevgimiz vardı. BİZ, birbirimiz için vardık, birbirimizi büyüttük. Kimi zaman bir topun peşinden koşarken aldığımız zevki, arkadaşlarımızla muhabbetin doyumuna ererek kutlardık. Hele maç sonrası, açılan bir ılıca gazozunun, serinliğini ve tadını anlatmak ne mümkün? Dudaklarda mırıldanılan türkülerin anlamı, her zaman faklıydı. Kimi aşk, kimi sevda, en çok da; ayrılık ve gurbet türküleri; BİR BULUT KAYNIYOR SİVAS ELİNDEN...
Yaşantımızın her karesinde; bir dostluk havası vardı. Paylaşmak en güzel şeydi. Okuldan kaçmalar, arkadaş için, yapılan fedakarlıklar vardı. Sinema kapılarında, paraları denkleştirmek için; imece usulü çalışırdık. Kimi zaman biraz cimri olan arkadaşların, ellerinden paralarını nasıl da; borç olarak aldığımızı hatırlıyorum. Sinema salonunda arkadaşlara ikramda bulunmak; en büyük zenginlik ifadesiydi. SİNEMA ÇIKIŞINDA, FİLMLERİN ANALİZİ YAPILIRDI.
ŞİMDİKİ GENÇLER GİBİ; TEKNOLOJİK İMKANLARIMIZ YOKTU. Amma, kocaman bir yüreğimiz, herkese yetecek sevgimiz, oynadığımızda zevk aldığımız; çemberimiz, daş oynumuz, kendi ellerimizle yaptığımız oyuncaklarımız vardı. Hele, kış günlerinde; balık sırtı, çıngıraklı kızaklar, son model araba demekti...
Mahalle köşelerinde; kaçamaklı tüttürülen sigaralarda, hep geleceğe ait hayaller ve düşler vardı. Sigara dumanı alır, bizleri sanki bir yerlere götürürdü. Ne kadar da hayalimiz vardı, çoğu hayallerde kaldı... Ders çalışacak odalarımız, olmadı. DERSHANE NEDİR, BİLMEDİK... Kimi zaman, okulların sıcak ortamlarında ders çalışmak, bizim için bir nimetti. Kalorifer, lüks sayılan bir hizmetti. MAHALLE ABİLERİMİZ; BİZİ ÇEKER, ÇEVİRİRDİ...
SEVGİLERİMİZ HEP GİZLİ, SEVDALARIMIZ HEP YÜREKLİYDİ, GİZEMLİYDİ... Ondan dolayı, kolay, kolay anlatılamazdı. Sadece kimi zaman, karşımızdakine; buğulu gözlerle çok şeyi ifade ederdik. BİR SIR VARDI EVET, önemli olan o, sırdı....
Görünen o ki; gelişen vahşi kapitalizm tüm unsurları ile her şeyi vurmuş. Ancak, insanımızın aklının, fikrinin bir yerlerinde ona karşı bir mücadelesi var ve tüm gücü ile, o mücadeleyi devam ettiriyor. Kabullenememe mücadelesi... o mücadele azmini alkışlıyorum...
Biz, Bugün bize dayatılmaya çalışan; hayat şartlarının, hayat tarzlarının, yaşama biçimlerinin, adamı değiliz. Olmadık, olmayacağız... Gücümüz yettiğince; mücadeleye devam edeceğiz.
Günün tüm olumsuz şartları her şeyimizi elimizden alıp götürmek üzere, üzerimize çullansa da; Biz alttan, alttan bu çullanmanın, ağırlığından kurtulmanın çabasını harcayacağız.
Biz, eskideki dostlukları, hesapsız paylaşmaları, iyi ve kötü günde; yanında olma duygularını, özlüyoruz. ŞEHRİN HER KARESİNDE TOPRAĞA GÖMÜLMEYE ÇALIŞILAN; BU GÜZEL DAVRANIŞLARI, yaşama biçimini tekrardan hayata geçirmenin azmi ve gayreti içerisinde olmalıyız. Teknolojinin getirdiği imkanların yanında; neler götürdüğünün farkında olmalıyız.
Komşuluklar, birliktelikler, koyu muhabbetler, hep özlemimiz de olmasın. Onlar hala var ve diriler. Önemli olan onları tekrar hayata geçirmektir. Kendimize bakalım. Kontrol edelim, biz de o iyi özelliklerden kaç tanesi var... yoksa arayalım, bulalım...
İşte o zaman; şehrin sokaklarının, caddelerinin, bizim için, bir anlamı olur. KAYBETTİĞİMİZİ SANDIĞIMIZ BİR, ÇOK ŞEYİ TEKRAR oralarda bulma imkanımız olur. Kısacası; insanlığımızı bulalım, insanlığımızı hatırlayalım, yeter... Mazideki; o, sımsıcak dostluklar, karşılıksız sevgiler, yarar ilişkisi olmayan birliktelikler, canlansın.
Eskiden olduğu gibi; kanaatin, bereketin, şükretmenin, paylaşmanın, bölüşmenin, anlamı ortaya çıksın.
İnsanlar arasındaki saçma, sapan ilişkiler son bulsun. Gençler arasında hiç bir değer yargısının tanınmadığı, arkadaşlık ilişkileri düzene girsin. Bir mahremiyet sınırı ortaya konsun. Büyüğün kıymeti bilinsin. Küçüğe sevgi ve saygı gösterilsin... DİKKAT EDİN İNSANA HİÇ DE AĞIR VE ZOR GELMEYECEK İŞLERDEN BAHSEDİYORUZ...
Hadi şehrimin insanı, şehrimizi sevdiğimiz kadar, birbirimize sevgi ve saygı duyalım. Kaybettiğimiz tüm iyi özellikleri, davranışları bulalım. BAKIN O ZAMAN BU ŞEHRİ DAHA ÇOK SEVECEKSİNİZ. Bugün, ilerlemiş yaşına rağmen; şehrini gelip ziyaret eden insanların; aslında bu güzel ilişkileri, güzellikleri, dostlukları, samimiyeti aradığını bilelim. Şehri o zaman, daha çok severiz. Bizim için anlamı daha da artar...
Varsın birileri bu şehrin kıymetini bilmesin... BİLENLERE SELAM OLSUN...