YOL ARKADAŞLARI ÇOK ÖNEMLİDİR
Yol uzundur... Meşakkatlidir, engellerle doludur, sabır ister, güç ister, fedakarlık ister, dost ister, rehber ister...
Sayın Cumhurbaşkanımız, zaman, zaman şu sözü dile getirir. ''Trenden inenler, bu trene bir daha binemezler.'' Bu sitem, beraber yola çıktığı dostlarının, zamanla yolculuk sırasında kendisini; terk edenlere yöneliktir.
İnsanlar neden terk eder?
Kimi zaman insan; farkında olmadan kadim dostlarını; bu yolculuk meşakkatleri sırasında; yanından çeşitli nedenlerle uzaklaştığını, uzaklaştırıldığını fark edemez. Çünkü, yolun uzun ve zor olması; gittikçe etrafında, var olan insan sayısının artması; kadim dostlarının kenara itilmesine sebep olur. Böylece, onların yanından uzaklaştıklarının farkına varmaz.
Böyle durumlar olağandır. Doğası gereği böyle olmak zorundadır. Çünkü zirveye doğru ilerledikçe; etrafındaki insan sayısı hep artacaktır. Zorluklar, daha çoğalacaktır. Etrafında var olan; halka, gittikçe genişleyecektir. Havuz damlası gibi; her yeni gelen yeni damla; önceki dalgaları; an noktadan uzaklaştırır.
Ancak, bu uzun yolculukta önemli olan; hedef birliğidir. Ortak hayallere ulaşma hevesidir. Başarılı adımlarla yola devam etme meselesidir.
Halbuki bu değerlendirmeleri yapan kimi insanımız;; Önce kendi hayatında var olan gerçekleri de; görmelidir.
Yola beraber çıktıkların, yol arkadaşlarınızdır. Yani, insanın hayatta kolay, kolay unutamayacağı; insanlardır...
Son dönemlerde yaşanan bazı olaylar, tarihte kimi yaşanmış olaylarla örtüşür hale geldi. Eba Müslim Horasani´nin iktidarı elde ettikten sonra; kendi yakın dostlarını kaybeden, insanlara yönelik eleştirilerini ifade eden sözlerini makam odalarının baş köşesine asanlar, bazı acı gerçekleri anladıktan sonra; O, sözleri ifade eden levhaları asmışlardır. Yani, o sözün orada olmasının bir anlamı yoktur. O levhayı oraya asan kişi; O, tecrübeyi yaşamış, olması gerekir. İşte, asıl önemli olanı; O, sözün mahiyetini, kendi hayatında yaşatıyor, olmasıdır.
Bu durum, yukarıda belirttiğim havuz örneğinde olduğu gibi, kasıtlı bir davranış da; olmayabilir. Bazen, O, söylenen sözün gerçek hayatta uygulanabilir olması ise; gerçek dostların çeşitli nedenler ile; daha kırılgan bir yapıya bürünmelerine sebep olmasındandır.Liderliğini yaptığı arkadaşının kendisini terk ettiği, kasıtlı olarak kendisini yanından uzaklaştırdığı, unuttuğu var sayımlarıyla; küsgün bir tavır içerisinde olmasındandır. Fark etmeden, yola çıktığı liderini terk etmesine, sebep olur. Desteğini azaltır. Ya da; eski heyecanı ile; desteklemez...
Başka bir açıdan bakacak olursak. Dostluk ve yol arkadaşlığı öyle kolay, kolay bulunacak bir olay değildir. O nedenle kolay, kolay dışlanılacak, unutulacak, yanından uzaklaştırılacak, hatırlanmayacak, bir durum da; değildir. Unutmayalım, yol arkadaşlarını çeşitli nedenlerle kasıtlı olarak; unutan insanları; bir gün hem sonradan edindikleri sahte dostları terk edeceklerdir. Hem de; kadim dostlarına ihanet ettiği için, vefasız davrandığı için; Yüce Yaradan tarafından sorumlu tutulacaktır.
Burada önemli olan, yolun başlangıcında beraber yola çıktığınız, liderinizin; sizi terk edip etmediğine, sizi dışlayıp dışlamadığına, sizi isteyip istemediğinize; bu işi bilerek iradesi ile; yapıp yapmadığına göre, karar verecek olan kişi; sizin olmanızdır. Bu çok önemli bir konudur. Yoksa; Karşı tarafı zan altında bırakmaktır. Olmayan davranışlardan, varsayımlardan; sonuçlar çıkarmaktır. Eğer, sizi dışlamak, yok saymak gibi bir eylem içerisine giren bir insan var ise; Böyle bir duruma düşen bir insan, zaten zavallı konuma düşmüş, zamanla insanlar tarafından terk edilerek, yalnızlığa mahkum olmuştur. Böyle bir insan; Bir nevi cezasını, Dünyada iken, çekmektedir.
Bir başka önemli husus da;
Sonradan edinilen dostluklara, ne kadar güven olur. Üstelik, O, dostlukları edinmenin altında; yarar ilişkileri varsa, arıza daha büyük, demektir.
Dünya kurulalı beri, iktidar kavgası hep devam etmiştir. İktidar ve güç insanoğlunun aynı zamanda denendiği, imtihan edildiği, bir makam olma özelliğini de hep korumuştur. Nedense, herkes aynı hatayı yapar ve öyle makamları elde edince; önce kendisini, Sonra, O, makamlara kendisini getiren insanları unutur. Sonra, önceden edindiği çevredeki insanları...
İşte o zaman, Yani kendisine bir makam ve mevki verilen insan; elinden o konumlar alındığı zaman; Seyredin gümbürtüyü... O, çıkar ilişkisi ile iktidardaki ve makamdaki insana yaklaşan adamın veya adamların düştüğü durumu, çaresizliği, gülünçlüğü, ve karşı tarafa hakaret etme durumlarını rahatlıkla görebilirsiniz. İşte bunun adı, iki yüzlülüktür, çıkarcılıktır, sadece kendi yararını düşünmektir. Doğal olarak güç elinde olan ve kendisini dışlayan, makam sahibi olan insan; en kısa zamanda terk edilir. Terk etmekle kalınmaz; karşısına geçilerek, aleyhinde çalışmalar yapılmaya başlanılır. Sonuçta, karşınızdaki insandır, bu davranışları her zaman yapabilir.
Böyle bir durum yaşandıktan sonra; Yolu yarıda bırakan, kadim dostlarını terk eden insanların yaptığı, Her şeyi anlayabiliyorum. Anlayamadığım çok önemli bir ayrıntı var. O da; insanın kendi hayatına kast eden, inançlarını, ayak altına alan, tüm mukaddeslerini çiğneyen, insanlarla bir araya gelmektir. Eski yapılanları bir kenara bırakarak; her iki tarafında, karşılıklı olarak, birbirlerine yalakalık yapmalarıdır. Her ikisi adına da tiksiniyorum.
Kimi zaman ise;
Şu anda bir makamı elde etmiş olan; bir insanın, kendisine, inançlarına, mukaddeslerine ve onlara yaptıkları kötülüklere, aşağılamalara rağmen; Kendisine bir makamı olmadan önce; Bunları yapan insanları unutmasıdır. Bu yapılanları, unutarak; bu eylemleri yapan insanlarla bir araya gelip, yemeleri, içmeleri, ortak mekanları, ne adına olursa olsun; kendi iradeleri ile paylaşmaları, o makamı elde eden insan için ne kadar tiksindirici bir durumdur. Aynı zamanda, karşı tarafın insanının ise; zamanında kendisinin alay ettiği insanlarla, bugün bir makama, geldiler diyerek; onlarla bir araya gelmeleri, aynı şeyleri paylaşmaları ve yalakalık yapmaları da o insanlar için; o kadar tiksindiricidir. Bu her iki hali de yaşayan insanlar için ibretlik olaydır. Menfaat ilişkilerinin insanları ne kadar küçülttüğünün de; bir göstergesidir. Yahut, bu bir araya gelmeler, ortak şeyleri paylaşmalar, Tamamen sahte duyguların yaşandığı, maskeli bir baloyu andırır ki; bu da ibretlik bir hadisedir. Her iki tarafın, bir araya gelmesi ile; riyakarlık en üst seviyeye çıkar.
Evet,
Vefa İstanbul´da sadece bir semt değildir. Başlı başına özel bir anlamı olan, tamamen insana ait duyguların ifade edildiği bir kavramdır. İnsani bir kavramdır. İslami bir kavramdır. Vefalı olanlar, hep ne kadar iyi bir insan, diye anılırlar. O vefalı olmayı, beceremeyenleri ise; halkımız, vay vefasız, vay…,
Siz, siz olun sizi zamanla bir yerlere getiren, üste taşıyan merdivenleri, işi bitti diye; kaldırıp atmayın. Belki bir gün yine lazım olur. İnsan olun, insanca kalın. Düşmanlarınıza veya sizi zamanında hoş görmeyen, aşağılayan diğer insanlara bile; kendinizi insanlığınızla kabul ettirin. Yalakalıkla, karşı tarafı hak etmediği iltifatlarla, yüceltmekle, değil... Eğer, öyle yaparsanız; unutmayın sadece siz küçülürsünüz. Zamanla etrafınızda gerçek dostlarınızı da bulamazsınız. Yapayalnız kalırsınız. Sahte gülüşlerle kurduğunuz hayalci, gerçek olmayan dostluklarınız da yıkılır gider. Sahte dünyanız da, yıkılır...
Yukarıda yaptığımız değerlendirmeler; bir genellikle beraber bir ideal için, yola çıkmış insanların; bu yolculuk sırasında, elde ettikleri makam ve mevkilere göre; tavır ve davranışları, vefasızlıkları artan insanlara yöneliktir. Bu insanlar unutmasınlar; bu makam ve mevkileri; beraber yürüdükleri kadroların, elde ettikleri başarı ile; orantılıdır. Eğer, O, çıkmış olan yolculuk başarılı olmasa idi; kendileri, O, bulundukları konumları asla elde edemezlerdi.
Şimdi gelelim, asıl soruya; Bu ideal yolculuğun başındaki insan ve kadroları başarılı olmasa idi; bu makamları ve konumları asla elde edemeyecek olan insanlar; kendilerine bu makamları veren insanlara; nasıl olur da; acımasız şekilde eleştiriler. Yerden yere vururlar. Başlarındaki liderlerini; eleştirmekten zevk alırlar. İhanetlerle suçlarlar!!! O zaman adama sormazlar mı; sen, daha bulunduğu konuma, göre, elde ettiğin basit ve geçici makamlar için; eski yol arkadaşlarını; terk etmedin mi? Onları dışlamadın mı? görmemezlikten gelmedin mi? Hal böyle iken; elindeki makam gittikten sonra; Bu yolun yolculuğunun başındaki insanı, lideri eleştirmenin, liderini yerden yere vurmanın sana ne faydası vardır? Bütün bunları yapmaktan amacın nedir? Eğer, kasıtlı olarak; yapıyorsan, bunun adı nedir?
İşte, Sayın BAŞKAN, BU TECRÜBELERİ DEFALARCA YAŞADIĞI İÇİN; ''Bu trenden inenler, bir daha bu trene binemezler'' Diye, çok ciddi bir uyarıda bulunmuştur.
Bu uyarılar, çeşitli bahanelerle; bu oluşuma, bu yarışa çıkan siyasi harekete; sekte vurdurmaya çalışan herkese, çeşitli bahanelerle; bu oluşuma destek vermeyeceğini söyleyen herkese; bir uyarıdır...
Yol uzun, yol zor ve sıkıntıları, çoktur. Uzun soluklu bu yarışta, tahammülsüzlüklere, günlük yanlışlara, basit çekişmelere, ekonomik dengesizliklere bahaneler üreterek; bu yolculuğun içerisinde olmayan, herkes için geçerlidir...
Çıktığınız yolda; Yolunuzun hedefi olan amaç ve gayede; Lideriniz size ihanet mi etti? Hedefinizden mi, uzaklaştı? Aldığı emaneti; daha yükseklere, daha yukarılara götürmek için; çaba mı sarf etmedi? Ana gayesine ters mi düştü? Evet, açık söyleyin bunlardan hangisini yaptı? Nerede sizi yarı yolda bıraktı? Yoksa, kişisel beklentilerinize ve maddi çıkarlarınıza dokunduğu için mi, suçlu buldunuz? Merak ediyorum...
Evet, lideri yıpranmış hiç bir hareket başarılı olamaz...
Yolu unutmak, Yolun zorluğunu ve sıkıntısını görüp; terk etmek, Yola çıktığınız yol arkadaşlarınızı unutmak, Onları yalnız bırakmak, onlara sırtını dönmek, hayatınızdan silmek; bir vefasızlıktır, ihanettir, İnançlı insanların, yapmaması gereken bir davranıştır.